Rabbimiz! Çocuklarımızı Kur’an ile ziynetlendir!

Muzaffer Dereli

Kur’an’ın süslediği genç!

Kur’an’ın süslediği insan!

Kur’an’ın taçlandırdığı mü’min!

Kur’an Tâcını takınmakla hayatına devam eden bahtiyar gençlere ne mutlu!

Onlar, “Arşın gölgesinde olacaklar kıyamet gününde.”

Allah’ın ikram ve ihsan ettiği manâ âleminin doruk noktalarına yolculuk yapan genç insan, başındaki tâcın nuruyla etrafını da aydınlatır aynı zamanda.

Bir sevda ile yanar o… Bir aşk ile çağlar o…

Bu, bambaşka bir kazanç, bambaşka bir güzelliktir.

Bakışında hikmet vardır. Görüşünde ibret… Tefekküründe ziynet!

İşte o, Kur’an’ın ziynetidir. Görülünce onlar, hatıra Kur’an gelir. Sünnet-i Seniyye gelir. Rabbimiz (c.c.) ve Rasûl’ü (s.a.v.) gelir.

Bundan daha güzeli ne olabilir?

Böylesine bir hayatın ebedî bir kazancı olacaktır tabii ki! Mü’min olmanın ve mü’mince yaşamanın kazancıdır o. Ne güzel ve ne eşsiz bir kazançtır o… O ki; sevgilerin en yücesi Allah (c.c.) sevgisidir. Onun sonucu ise Rabbin Cemâl’ini görmektir.

İşte Kur’an hakikatiyle Rabb-i Rahîm’ine gönül vererek yaşayan genç nesillerimiz; hayata anlam katan, ruhî derinliklerin enginliklerine ulaştıran Kur’an nuruyla, gönül ufuklarını aydınlatmış birer insan-ı kâmillerdir. Ne mutlu onlara!

Onların ilim ve irfanı hep Kur’an’ın eseridir. Oturup kalkması, yiyip içmesi, insanlarla münasebeti hatta yolda yürümesi bile Kur’an’ın eseridir. Bir anne-babanın, böylesine bir evlâttan daha büyük bir kazancı olabilir mi? Zenginliğin en büyüğü bu değil midir? Onlar hayattan göçseler bile bu yavruları onların amel defterlerini açık tutacaklardır.

Çocuklarını bu manaya yönelik yetiştiren mü’minlere de ne mutlu! Onlar bir Kur’an hafızı, bir Kur’an hadimi, bir Kur’an muallimi, bir Kur’an âlimi yetiştirmenin hazzını yaşarlar hem dünyada, hem de ahirette. Dünyada yaşadıkları bu haz artarak devam eder ve ahiret âleminde başlarında nurdan birer tâc olur. Nuruyla o gün önlerini aydınlatır. Ne mutlu bu tâcı giyenlere!

***

Böylesi bir neslin zıddını, düşünmek bile acı verir insana. Ne edep ne de hayâ vardır onda. Yüz aydınlığı değildir ne yazık ki! Ne Allah’a, ne anne-babaya, ne de topluma saygısı vardır onun. Güven vermez insana. Acaba ne olur onun sonu? Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği yavrusunu umursamazca büyüten anne-babalar, ıstırabını çeker bunun yıllar sonra. Ama ne yazık ki iş işten geçmiştir.

Kişinin nesline önem vermesi gerekmez mi? Onları İslâmî kimlikle yetiştirmesi gerekmez mi?

 Yoksa ne götürecek ahirete? Ne cevap verecek Rabbine? Nasıl kazanacak imtihanı?

 Rabbimiz böylesine nesillerden korusun!

Bütün Peygamberler hem insanlık hem de çocukları için çaba sarf etmemiş mi?

“Onlar ki «Ey Rabbimiz, derler; bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözler (imizin) bebeği olacak (salih insanlar) ihsan et. Bizi takva sahiplerine rehber kıl». (25 Furkan Sûresi 74)

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle! Rabbimiz! Duamı kabul eyle!” (14 İbrahim Sûresi 40)

Öyleyse duamız:

Rabbimiz! Nesillerimizi Kur’an ile ziynetlendir! Amîn!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.