Türkiye’de Ayasofya’nın tekrar Cami olarak ibadete açılması ile ilgili olarak birkaç günlüğüne de olsa virüs musibeti gündem değişikliğinde kaybolup gitmiş gibi görünse de gerçeğin öyle olmadığı tekrar ortaya çıktı.
İnsanların toplu taşıma araçlarından düğün dernek ve 5 vakit namazlarına varıncaya kadar her şeyde dikkat etmeleri istenen sosyal mesafe nedense devlet törenlerinde pek dikkat edilmeyen husus oluyor.
Her ne kadar Ayasofya açılışında cemaat sosyal mesafeye uydu deniliyorsa da yayınlanan görüntülerde hem camiye gidiş geliş hem de namaz esnasında sosyal mesafenin çok da umursanmadığı açık seçik görüldü.
Bir taraftan neredeyse her gün ısrarla cami hoparlörlerinden sosyal mesafe uyarısı yapanların kendilerinin cenaze taziyelerinde bu uyarılara uymadıklarını gördükçe insan bu virüs konusunda ortaya konan politikalar ile mücadele felsefesinin birbiri ile pek uyuşmadığına karar veriyor.
Bu arada sağlık politikası ve felsefesi açısından uyuşmadığı ortaya çıkan bir husus daha var.
Virüs konusunda bakanlıkça günlük olarak açıklanan istatistiki bilgilerin temel kaynağı olan illerdeki olayların güya il sağlık müdürlüklerince açıklanması yasak ama dileyen ilçe sağlık teşkilatları çatır çatır bilgileri açıklayabiliyor.
Virüs ile ilgili yapılan açıklamalar konusunda dikkat çekmek istediğimiz bir diğer mesele de Sağlık Bakanlığınca oluşturulan Bilim Kurulu üyelerinin o kurulun başkanı olan Sağlık Bakanının yaptığı açıklamaları yetersiz görüyormuşçasına önüne her mikrofon uzatan her kanalda dakikalarca virüs muhabbetinde bulunmalarıdır.
Sağlık bakanlığı bilim kurulunda olmayan çok sayıda doktor ve akademisyenin televizyon kanallarında birbirini tekzip edercesine yaptıkları açıklamalardan gına gelmişken bir de kurul üyelerinin uluorta konuşmaları virüs konusunda net bir görüşümüzün ve sağlık politikamızın olmadığı gibi bir izlenim vermektedir.
Bir de arada sırada çıkıp virüs aşısı konusunda ahkâm kesenler var ki onları hiç sormayın.
Diğer taraftan virüs musibetinin yurt dışı ayağında hayli enteresan şeyler oluyor.
Daha önce çalışanlara yılsonuna kadar evden çalışabileceklerini söyleyen Google CEO'su Sundar Pichai, ani bir çıkışla Tam zamanlı ve sözleşmeli olmak üzere toplamda 200 bin çalışanı ilgilendiren bu süreci Temmuz 2021'e kadar uzattığını açıklayıverdi.
Microsoftun dünya çapındaki tüm fiziksel mağazalarını kapatması ve Twitter çalışanlarının artık sürekli evden çalışmaya başlamalarından sonra google un böyle bir karar alması sanki dünya milletlerinin bir kısmından bazı şeylerin saklandığı ihtimalini akla getirmiyor değil.
Bu arada dikkat çeken bir diğer açıklama corona virüsü aşısı ile ilgili aşı geliştirilme sürecine 100 milyon dolar aktardıktan sonra birileri tarafından virüs ve aşı konusunda sık sık açıklamalarda bulunma görevi verildiği anlaşılan Bill Gates’in , corona virüsü aşısı ile ilgili olarak aşını hiç bir şekilde tek doz olmayacağı ve en az iki doz olarak kullanılması gerektiğini açıklayıverdi.
İki doz aşının 2021’in ilk yarısında ilk versiyonlarının onaylanacağı, 2021’in sonunda eğer insanlar aşı olmayı kabul ederlerse, varlıklı ülkelerde hastalığın bulaşmasını durdurabilecekleri ve belki de ondan 9 ay sonra da bütün dünyada salgını bitirebilecekleri şeklindeki açıklama nereden bakarsanız bakın bizim bu virüs musibeti ile olan birlikteliğimizin de 2022 sonuna kadar programlandığını ortaya koymaktadır.
Tabi biz bu arada 31 Ağustos itibarıyla okulların açılabileceği, 2020 nin ikinci çeyreğinde ekonominin verilerinin harika olduğunu, içinde bulunduğumuz yıl bitmeden hala turizmden epey gelir elde edeceğimizi falan varsayaduralım.
Bütün bunları yan yana getirdiğinizde Dünya ve Ülkemizin yeni bir dünya düzeni içine itilmek istendiği sonucuna varıyorsunuz.
Yenidünya düzeni sloganı artık hepimiz bir yerlerden tanıdık geliyor olmalı.
Neredeyse bütün ülkelerin yöneticileri her fırsatta yeni normallerden bahsediyor.
Yeni kelimesi ne anlama geldiği tam olarak açıklanmamış olsa da özellikle seçilmiş yurt içi ve dışındaki malum çevreler tarafından insanlara sevdirilen bir kelime oldu çıktı.
Mesela insanın kendi ailesine ve yakınlarına mesafe koyması yeni normal düzende bir kural olarak gösterilmeye çalışılıyor ancak yıllardır bir araya gelmemeleri için her türlü hile ve desisenin uygulandığı İslam ülkelerinin hilafet kurumu altında bir araya gelmesi isteniyor.
Kim tarafından dillendirildi bu düşünce derseniz "Müslümanlarla bir mesele olunca çözemiyoruz, ortada kalıyor. Çünkü Müslümanların bir dini lideri yoktur" sözleriyle önce ABD Başkanı Bush ve yardımcısı Dick Cheney, sonra da “Müslümanların da bir başı olması lâzım ki, tek söz sahibi olan, tek güç olan, tek patron olan, tek din lideri olan birisinin olması lâzım. Çünkü her ülkenin kendine göre bir dini lideri var diyen Rahmi Koç tarafından.
İnanmadınız ise şöyle sosyal medyayı bir kolaçan edin yeter.
Ahlaksızlığı had safhaya çıkaran, kadını erkeğe erkeği kadına düşman eden, zinayı meşrulaştırıp cinsiyet serbestliğini meşrulaştırılıp kadın ve erkek cinsi ortadan kaldırılmak için medya ve yasalarla desteklenen İstanbul sözleşmesinin destekçileri tarafından bile hilafetin nasıl bir ABD projesi olarak gündeme getirildiğini göreceksiniz.
Görünüşte politika ve felsefe uyuşmazlığı gibi gösterilenlerin nasıl büyük bir oyunun parçaları olduğunun FARKINDAMISINIZ?