22 Mart 2010 tarihinde hükümet adına Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in açıklamasıyla gündeme giren 26 maddelik Anayasa değişikliği maratonunda son dönemeç dönüldü ve sandık milletin önüne konuldu.
Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde muhtemelen sonuçlar netleşmeye başlamış olmalı veya kesin olmayan sonuçlar basın yayın organları ve tv’ler tarafından ilan edilmiş olmalı.
5 ayı aşkın bir zamandır devam ede gelen değişiklik sürecinde sabahlara kadar süren kavgalı meclis oturumları, merakla beklenen Anayasa Mahkemesi kararı, mitingler ve Evet-hayır-boykot üçgeninde tansiyon bilerek ve isteyerek her gün bir önceki günden daha yüksek hale getirildi.
Gerek iktidar, gerekse muhalefet tarafından adeta referandumdan daha çok bir genel seçim havasına sokulmak istenen propaganda döneminde, meclis görüşmelerinde olduğu gibi hatta ondan çok daha fazla hakaret, küfür ve polemikler maalesef gündeme damgasını vurdu.
Bu aşamada başbakan yardımcısının katıldığı bir televizyon programında kendisine hiç yakışmayacak bir şekilde Kılıçdaroğlu için, "Sadece hesap soracağız diyor, Yaa, şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor” diyerek başlattığı “boy” polemiği daha sonra taraflarca isteyerek “soy” polemiğine dönüşerek mizah dergilerine bile kapak konusu oldu. Boy-soy polemiğinde kişinin kendisinin dünyaya getirilmesinde hiçbir seçim hakkı olmayan anasının babasının gündeme getirilmesi siyasetin seviyesini göstermesi açısından da önemli bir dönüm noktası oldu.
Miting alanlarındaki bir başka polemik de geçen seçim döneminde Bahçeli’nin meydana urgan atmasına rağmen bu defa katılmasa da iktidar ve muhalefet partisinin ortak noktada buluştuğu “kefen-idam edilme” polemiği idi. Eski Başbakanlardan Menderes’in memleketi Manisa’da düzenlenen mitingde Erdoğan’ın , "Merhum Menderes'i ölümle tehdit eden, darağacına gönderen zihniyet, şimdi seni Yüce Divan'a göndeririz diyor” diyerek kendisinin de tehdit edildiğini ilan etmesiyle başlattığı polemikte Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın yanında yer alacağını ilan etmesiyle çar çabuk sona erdi.
Referandum sürecinde AK Parti ile MHP arasındaki Aydın il binasına asılan pankartla başlayan “açılım polemiği ve İmralı görüşmeleri” de toplumdan yeterli desteği bulamayan ve kısa sürede sona erdirilen polemikler arasında yerini almış oldu. Bu polemik sırasında ne yazık ki bir vali MHP tarafından hükümetin uşağı ilan edildi.
CHP adına Avcılar Belediyesi’nce İstanbul ve Diyarbakır’da asılan, “Müslüman kadınların rahibe gibi giyinmesi için evet” afişleri ile başlayan polemik Erdoğan’ın, "Benim örtülü giyinen vatandaşımın kıyafetini rahibe kıyafetine benzetecek kadar bunlar saptılar sapıttılar” demesiyle üst seviyeye çıkarken, CHP nin önce “Bu bize ait değil' Hükümet bunu bulsun çıkarsın” diyerek afişlerin kendilerine ait olmadığını öne sürmesi, akabinde İçişleri Bakanlığının CHP’li Avcılar Belediyesi’nce yapıldığını tespit etmesi üzerine, ilgili belediye başkanı hakkında soruşturma başlatarak polemikten en az zararla ayrılma yolunu seçtiğini gösterdi.
Referandum sürecinin en kritik tartışmalarından biri Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon programında TÜİSAD’ı eleştirmesi nedeniyle yaşandı. Erdoğan bu polemiği, "TÜSİAD kendisini çek etsin ve bu anayasayı beğenmiyorsa çıksın açıkça hayır desin, gerekçelerini de söylesin. Diyemiyorsa da çıksın açıkça 'ben bu değişikliği destekliyorum' desin. Bitaraf olan bertaraf olur çünkü" sözleri ile başlatmıştı. Yönetim kurulunun referandum ya da seçim öncesi oy tercihi açıklamayacağını söyleyen TÜSİAD dan bu sözlere karşılık olarak başbakanın talebini karşılamakta yetersiz kalsa da şu açıklama geldi:
''TÜSİAD bitaraf değildir; TÜSİAD eksiksiz bir demokrasiden ve bireylerin hür iradeleri üzerindeki her türlü baskı ve vesayetin kaldırılmasından yanadır"
BU son referandumda polemikler sadece siyasi partiler arasında yaşanmadı. Sendikalar ve STK’lar ile referandumla hiçbir alakası olmayan belediyeler ve hatta din adamları bile karşıt cephelerde yer alarak tartışmalarda yer almış ve polemiklere katılmış oldular.
Hak-İş Başkanı Salim Uslu’nun, referandumda oy tercihlerini açıklamadıkları için TÜSİAD ve TOBB için “Sivil toplum konsomatrisleri” demesiyle başlatılan bu polemik, Boyner’in, “Yakışıksız ve düzeysiz ifade. Bu linç mantığıdır” “Kerameti kendinden menkul bazı makam sahiplerinin tamamıyla konjonktürel güçlere bağlı olarak sergiledikleri ilkesiz yaklaşım” suçlamasıyla cevaplandırıldı. Ancak Salim Uslu bu defa makamıyla ilgili suçlamaya nedense cevap veremedi.
CHP nin cevap vermediği bir başka polemikte, “Türban Polemiği” idi.
Kılıçdaroğlu’nun, “CHP iktidarında türban sorununun çözüleceğini” söylemesi üzerine Erdoğan’ın ''Türban konusunda CHP eğer samimiyse 13 Eylül’de gelsin, çözelim'' şeklindeki davetine beklenen cevap bir türlü gelmedi.
Referandum polemiklerine bazı basın yayın organlarında bu aşamada kendisinin halka unutturulduğu gibi bir hisse kapıldığı söylenen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, havuzlu villa iddiası ile katıldı. "Sayın Kılıçdaroğlu havuzlu villan var mı, yok mu? açıklamazsan ben açıklayacağım" diyerek yeni bir polemik başlatan Gökçek, kendisini ciddiye almadığını ifade eden Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırmaya çalışırken, gündeme gelen Erdoğan’ın havuzlu villasıyla ilgili altın musluklardan, özel havuz gibi iddialara varan sözler Konyalılara 20 yıl önceki yerel seçimde gündeme gelen Meram Yeni Yoldaki Ahmet Öksüz tarafından yapılan belediye köşkü tartışmalarını hatırlattı.
Referandum sürecinde gündeme gelen polemiklerinin belki de en talihsizi, cemaatlerin oylarına dönük olarak yapılan tartışmalarda toplum tarafından din âlimi olarak görülen bazı proflar ve ilgili kişilerin talihsiz beyanları oldu. ABD’de yaşayan Fethullah efendinin kardeşinin bile ortaya sürülerek “vacip ibadet seviyesine çıkarıldığı iddialarını da içeren”, “Mümkünse ölüler bile mezarlarından kalkıp evet oyu kullanmalı” sözleri ile, Hayrettin Karaman’ın “'Hayır'ın parti taassubu ya da gafletten başka izahı bulunmadığını “ söylemesi ve Ali Bulaç’ın, “Referandumun kadınlara pozitif ayrımcılık getiren maddesinin İslami uygun olup olmadığı konusundaki” sözleri ve Mustafa İslamoğlu’nun “Bir ibadet duyarlılığı içerisinde evet demenin gerekli olduğunu düşünüyorum.” sözleri ayrı bir garabet olarak bu referandumun propaganda süresinin biraz daha uzun sürecek olsa ne gibi sözlerin ortaya döküleceğini göstermesi açısından ibretle izlendi.
Artık oylama da sona ermiş olduğuna göre, şimdi bu evet ve hayır diyen tüm parti, kişi, grup, cemaat ve hoca efendileri bekleyen en büyük sorumluluk, yarın sabahtan itibaren nasıl bir anayasa istediklerine dair teklifleri ile başörtüsü konusunun nasıl çözümleneceğine dair görüşlerini milletle paylaşmalarıdır.
Böyle bir teklifi olmayan referandum çığırtkanlarının milletçe asla unutulmayacağı ve eninde sonunda milletten cevaplarını alacakları hatırdan çıkarılmamalıdır.
Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde muhtemelen sonuçlar netleşmeye başlamış olmalı veya kesin olmayan sonuçlar basın yayın organları ve tv’ler tarafından ilan edilmiş olmalı.
5 ayı aşkın bir zamandır devam ede gelen değişiklik sürecinde sabahlara kadar süren kavgalı meclis oturumları, merakla beklenen Anayasa Mahkemesi kararı, mitingler ve Evet-hayır-boykot üçgeninde tansiyon bilerek ve isteyerek her gün bir önceki günden daha yüksek hale getirildi.
Gerek iktidar, gerekse muhalefet tarafından adeta referandumdan daha çok bir genel seçim havasına sokulmak istenen propaganda döneminde, meclis görüşmelerinde olduğu gibi hatta ondan çok daha fazla hakaret, küfür ve polemikler maalesef gündeme damgasını vurdu.
Bu aşamada başbakan yardımcısının katıldığı bir televizyon programında kendisine hiç yakışmayacak bir şekilde Kılıçdaroğlu için, "Sadece hesap soracağız diyor, Yaa, şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor” diyerek başlattığı “boy” polemiği daha sonra taraflarca isteyerek “soy” polemiğine dönüşerek mizah dergilerine bile kapak konusu oldu. Boy-soy polemiğinde kişinin kendisinin dünyaya getirilmesinde hiçbir seçim hakkı olmayan anasının babasının gündeme getirilmesi siyasetin seviyesini göstermesi açısından da önemli bir dönüm noktası oldu.
Miting alanlarındaki bir başka polemik de geçen seçim döneminde Bahçeli’nin meydana urgan atmasına rağmen bu defa katılmasa da iktidar ve muhalefet partisinin ortak noktada buluştuğu “kefen-idam edilme” polemiği idi. Eski Başbakanlardan Menderes’in memleketi Manisa’da düzenlenen mitingde Erdoğan’ın , "Merhum Menderes'i ölümle tehdit eden, darağacına gönderen zihniyet, şimdi seni Yüce Divan'a göndeririz diyor” diyerek kendisinin de tehdit edildiğini ilan etmesiyle başlattığı polemikte Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın yanında yer alacağını ilan etmesiyle çar çabuk sona erdi.
Referandum sürecinde AK Parti ile MHP arasındaki Aydın il binasına asılan pankartla başlayan “açılım polemiği ve İmralı görüşmeleri” de toplumdan yeterli desteği bulamayan ve kısa sürede sona erdirilen polemikler arasında yerini almış oldu. Bu polemik sırasında ne yazık ki bir vali MHP tarafından hükümetin uşağı ilan edildi.
CHP adına Avcılar Belediyesi’nce İstanbul ve Diyarbakır’da asılan, “Müslüman kadınların rahibe gibi giyinmesi için evet” afişleri ile başlayan polemik Erdoğan’ın, "Benim örtülü giyinen vatandaşımın kıyafetini rahibe kıyafetine benzetecek kadar bunlar saptılar sapıttılar” demesiyle üst seviyeye çıkarken, CHP nin önce “Bu bize ait değil' Hükümet bunu bulsun çıkarsın” diyerek afişlerin kendilerine ait olmadığını öne sürmesi, akabinde İçişleri Bakanlığının CHP’li Avcılar Belediyesi’nce yapıldığını tespit etmesi üzerine, ilgili belediye başkanı hakkında soruşturma başlatarak polemikten en az zararla ayrılma yolunu seçtiğini gösterdi.
Referandum sürecinin en kritik tartışmalarından biri Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon programında TÜİSAD’ı eleştirmesi nedeniyle yaşandı. Erdoğan bu polemiği, "TÜSİAD kendisini çek etsin ve bu anayasayı beğenmiyorsa çıksın açıkça hayır desin, gerekçelerini de söylesin. Diyemiyorsa da çıksın açıkça 'ben bu değişikliği destekliyorum' desin. Bitaraf olan bertaraf olur çünkü" sözleri ile başlatmıştı. Yönetim kurulunun referandum ya da seçim öncesi oy tercihi açıklamayacağını söyleyen TÜSİAD dan bu sözlere karşılık olarak başbakanın talebini karşılamakta yetersiz kalsa da şu açıklama geldi:
''TÜSİAD bitaraf değildir; TÜSİAD eksiksiz bir demokrasiden ve bireylerin hür iradeleri üzerindeki her türlü baskı ve vesayetin kaldırılmasından yanadır"
BU son referandumda polemikler sadece siyasi partiler arasında yaşanmadı. Sendikalar ve STK’lar ile referandumla hiçbir alakası olmayan belediyeler ve hatta din adamları bile karşıt cephelerde yer alarak tartışmalarda yer almış ve polemiklere katılmış oldular.
Hak-İş Başkanı Salim Uslu’nun, referandumda oy tercihlerini açıklamadıkları için TÜSİAD ve TOBB için “Sivil toplum konsomatrisleri” demesiyle başlatılan bu polemik, Boyner’in, “Yakışıksız ve düzeysiz ifade. Bu linç mantığıdır” “Kerameti kendinden menkul bazı makam sahiplerinin tamamıyla konjonktürel güçlere bağlı olarak sergiledikleri ilkesiz yaklaşım” suçlamasıyla cevaplandırıldı. Ancak Salim Uslu bu defa makamıyla ilgili suçlamaya nedense cevap veremedi.
CHP nin cevap vermediği bir başka polemikte, “Türban Polemiği” idi.
Kılıçdaroğlu’nun, “CHP iktidarında türban sorununun çözüleceğini” söylemesi üzerine Erdoğan’ın ''Türban konusunda CHP eğer samimiyse 13 Eylül’de gelsin, çözelim'' şeklindeki davetine beklenen cevap bir türlü gelmedi.
Referandum polemiklerine bazı basın yayın organlarında bu aşamada kendisinin halka unutturulduğu gibi bir hisse kapıldığı söylenen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, havuzlu villa iddiası ile katıldı. "Sayın Kılıçdaroğlu havuzlu villan var mı, yok mu? açıklamazsan ben açıklayacağım" diyerek yeni bir polemik başlatan Gökçek, kendisini ciddiye almadığını ifade eden Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırmaya çalışırken, gündeme gelen Erdoğan’ın havuzlu villasıyla ilgili altın musluklardan, özel havuz gibi iddialara varan sözler Konyalılara 20 yıl önceki yerel seçimde gündeme gelen Meram Yeni Yoldaki Ahmet Öksüz tarafından yapılan belediye köşkü tartışmalarını hatırlattı.
Referandum sürecinde gündeme gelen polemiklerinin belki de en talihsizi, cemaatlerin oylarına dönük olarak yapılan tartışmalarda toplum tarafından din âlimi olarak görülen bazı proflar ve ilgili kişilerin talihsiz beyanları oldu. ABD’de yaşayan Fethullah efendinin kardeşinin bile ortaya sürülerek “vacip ibadet seviyesine çıkarıldığı iddialarını da içeren”, “Mümkünse ölüler bile mezarlarından kalkıp evet oyu kullanmalı” sözleri ile, Hayrettin Karaman’ın “'Hayır'ın parti taassubu ya da gafletten başka izahı bulunmadığını “ söylemesi ve Ali Bulaç’ın, “Referandumun kadınlara pozitif ayrımcılık getiren maddesinin İslami uygun olup olmadığı konusundaki” sözleri ve Mustafa İslamoğlu’nun “Bir ibadet duyarlılığı içerisinde evet demenin gerekli olduğunu düşünüyorum.” sözleri ayrı bir garabet olarak bu referandumun propaganda süresinin biraz daha uzun sürecek olsa ne gibi sözlerin ortaya döküleceğini göstermesi açısından ibretle izlendi.
Artık oylama da sona ermiş olduğuna göre, şimdi bu evet ve hayır diyen tüm parti, kişi, grup, cemaat ve hoca efendileri bekleyen en büyük sorumluluk, yarın sabahtan itibaren nasıl bir anayasa istediklerine dair teklifleri ile başörtüsü konusunun nasıl çözümleneceğine dair görüşlerini milletle paylaşmalarıdır.
Böyle bir teklifi olmayan referandum çığırtkanlarının milletçe asla unutulmayacağı ve eninde sonunda milletten cevaplarını alacakları hatırdan çıkarılmamalıdır.