‘PKK’nın yıllardır süren silahlı mücâdelesi olmasaydı Kürtler bugün kendilerine tanınan hakları elde edemezlerdi. Kürtler hak ve hukuklarını gündeme getiren PKK’ya bugün çok şey borçlu!’ diyerek, PKK’nın oluşturduğu bu tez asla doğru değildir.
Otuz yıldır Türküyle, Kürdüyle çoluk çocuk, genç ihtiyar demeden öldürdükleriyle bir türlü kana doymayan PKK ülkemize çok büyük acılar yaşatmıştır. Bin yıllık kardeşliğin arasına PKK ‘kan’ bulaştırdı. Şimdiye kadar hiçbir ayrım yapmaksızın yaşadığımız vatan topraklarında ayrı gayrı olma nifak tohumlarını aramıza atarak bizi birbirimize kattı. Gençleri, çocukları, insanlarını PKK kin ve nefretle yıllarca eğitti. Ondan sonra adlarına gerilla dediği kandırılmış genç yavruları dağlara çıkardı, eline silah verdi. Vurdu, kırdı, yaktı, yıktı, incitti, yaraladı, işkence etti. Acımasızca, gaddarca sayısız cinâyetler işledi, katliamlar yaptı.
Bir zamanlar sâdece Kürtleri değil İslâmi kimlik taşıyan herkesi ezen, zulmeden, işkence yapan, hukuksal hakları gasp eden zorba bir devlet vardı. Fakat şimdi her problemini demokratik zeminlerde tartışarak çözüm üretmeye canla başla çırpınan bir devlet anlayışı var. Kürt meselesi gibi diğer azınlıklar olan Romanların, Alevilerin, Ermenilerin meseleleri de devletin daha çok demokrasiye dönüşmesiyle çözülebilecekken PKK her zaman ki kana doymaz, şiddete endeksli yapısıyla problemi kanla çözmeye çalışıyor. Çözüme en çok yaklaştığımız anda daha çok kan dökerek yaptıklarıyla âdeta çözümü sabote ediyor.
Türkiye Devleti demokratikleşme yolunda hakikaten çok ciddi bir dönüşüm başlattı ve devam etmekte de kararlı. Sivil ve demokratik bir anayasa yapma hazırlıkları hızla ve sağduyuyla ilerliyor. Çeşitli kurumsal ve kamusal örgütler, STK’lar, ve halkın bizzat bireysel olarak kendisinin istemleri bile değerlendirilecek. Yâni büyük bir katılımla yapılacak çoğulcu bir anayasa hazırlanacak. Bu ne büyük değişim! Halk kendi yönetiminde kendi fikirlerini bulabilecek. Halkın görüşlerini önemseyen bir devlet anlayışı var artık. Bu yeni oluşumdan şüphesiz en çok Kürtler faydalanacak. O zaman PKK’nın son günlerde tırmandırdığı şiddet ve ‘kan’ politikası neye hizmet ediyor? Yıllardır gasp edilen haklarınızı elde edeceksiniz ki bunların bazıları da hayâta kondu zâten. O halde hâlâ neden öldürüyorsun? Elindeki ‘kan’ bulaşıklarını ne zaman temizleyeceksin? Senin amacın Kürtlerin özgürlüğü ve hakları değil senin niyetin farklı PKK.
Marksist, Leninist, Stalinist, baskıcı ideolojiye dayanan PKK asla çözümden yana değil. Memleketimizde onca çabayla oluşturulan iyimser havayı uyguladığı şiddetle PKK kirletiyor. Kendi hür irâdesiyle hareket edemeyen veya ettirilmeyen devamlı birilerinin güdümünde hareket eden BDP de maalesef sivil ve demokratik bir siyâset yapmaktan öte hep kavga dilini tercih ederek gerilimi tırmandırıyor. İsmiyle asla bağdaşmayan ‘barış’tan anlamayan ağzını açtığında ‘savaş’la açan hep insan ölümleri üzerinden siyâset yapan ‘demokratikleşme’ sürecine hiçbir şekilde olumlu yaklaşmayan bir partinin adı nasıl ‘Barış ve Demokrasi’ olur? Kendi adlarına Türkiye’deki pozitif gelişmeleri hep görmezden gelen devamlı isteyen ama hep isteyen kanı kerhen destekleyen böyle bir partinin gidişâtı artık ona oy veren Kürt seçmen tarafından sorgulanmalıdır. Kürtler hep suçlu ilan ettikleri devleti sorgulayacaklarına hep olumsuz davranışlar sergileyen devamlı nefretkar, kin dolu bakışlarla haddi aşan ukalâca konuşmalar yapan etrâfına negativite saçan BDP mensuplarını sorgulasalar ya? Ama bunu yapamazlar korkarlar arkasından ne geleceğinin hesâbını yaparlar değil mi? Devletin Başbakanına, Bakanlarına sayarlar dökerler. El insaf !
PKK, KCK ve onların uzantıları diğer kuruluşlar Kürtlerin haklarını filan savunmuyorlar bilakis onların haklarını almasının önünde en büyük engeller. Memleketimizde yalnızca Kürtlerin hakları değil diğer azınlıklar kadar Müslüman kesiminde pek çok hakları gasp edildi. Birçok mazlum mağdur edildi. Müslümanlar kendi ülkelerinde ezanlarını okuyamadılar. Arapça ezan okuyan din görevlilerini, evlerinde dînî kitap bulunduranları, Kur’an öğretenleri hapse attılar yıllarca süründürdüler. Anneannelerimiz, babaannelerimiz, ninelerimiz çarşaf giyiyorlar diye giysilerinden dolayı sokaklarda askerlerden dipcik yediler. Bu memleketin köylüsünün kendi tarlasından alınan buğdayları devletin silolarına, depolara doldurup kurtlandırdılar sonra da köylüye ekmeği karneyle verdiler. Halkına hizmet eden Başbakanını astı bu devlet. Tek parti döneminde ne zulümler yaşandı. Bu arada adı demokrasi olan ve istibdat devrinin âlâsını yaşayan devletin zorbalıkları hiç bitmeden devam etti. Halkın emeği ve parasıyla açılan İmam Hatip okullarını kapatan, Kur’an kursuna gitmeye yaş tahdidi koyan, katsayı uygulamalarıyla inançlı kesimi ülkede söz sâhibi yapmak istemeyen totaliter bir devlet vardı bir zamanlar. Kendi ülkelerinde inandıkları gibi yaşayamayan, inandıkları gibi giyinemeyen mazlum ve ezilen Müslüman kesim vardı bu ülkede. Hem azınlık olarak değil onlar çoğunluk olarak hak ve hukukları çiğneniyordu ve onlar bir şey diyemiyorlardı. İtiraz mercileri hep tıkalıydı. Kendi öz yurdunda okuyamayan başörtüsü mağduru birçok öğrencimiz vardı. Yine askeriyeden atılan bir sürü dindar asker kesimimiz vardı. Yıllarca hapishanelerde işkence gördüler, ezildiler, üzüldüler, horlandılar, ötelendiler, toplumun dışına sürüldüler. Onlar yıllar süren hak hukuk mücâdelelerinde hiç silaha sarılmadılar. Devlete savaş açmadılar. Problemlerini sağduyuyla demokratik düzlemlerde çözülmesini sabırla beklediler. Ve şimdi gün o gün.
Tekrar ediyoruz sâdece Kürtler değil bu memlekette bugüne kadar çoğunluğu oluşturan Müslüman halk da ezildi. Ülkenin kaynakları vesâyetçi, entel, elit bir kesim tarafından kullanılmaktaydı ve her hak sanki hep onlar içindi. Ama şimdi pek çok şey değişti. Demokratikleşmeye paralel olarak memleketimizdeki tüm halklar, hak ve özgürlüklerini kullanmaya başladılar. Ancak PKK ve onun uzantıları çözümü zorlaştırıyor hatta engelliyor. Tam Kürt sorununun çözümü için adımlar atacakken en önce BDP Kürtlerin siyâsal haklarının alınacağı meşru zemin olan TBMM’yi boykot etti ardından ‘demokratik özerklik’ diye çıkışlar yaptı. Devam eden süreçte PKK’nın hâin ve gaddarca saldırılarıyla Türk, Kürt demeden, çocuk genç kadın ayrımı yapmadan, sivil halk önüne kim gelirse öldüren, ülkenin askerine polisine güvenlik görevlilerine kurşun ne ki roket atarlarla saldıran hep şiddetten yana olan kanla beslenen bu eylemler iyi niyeti tamâmen istismar etmiştir.
PKK ve uzantıları ve BDP ülkede tüm kesimler tarafından olumlu bir şekilde ilerleyen demokratikleşme sürecini baltalamışlardır. Bunlar Kürt halkının haklarını filan kesinlikle düşünmüyorlar. Kürtler kendi üzerlerinden oynanan oyunları artık görmeliler ve kendilerini bu tehlikeli sarmaldan kurtarmanın yollarını bulmalılar. Aslında BDP’de üzerindeki vesâyetten kurtulup daha etkili ve kucaklayıcı bir siyâset yapabilseydi Kürtlerin hakikaten demokratik sınırlarının genişlemesine yapıcı katkılar sağlayabilir.
Asırlardır bu memlekette Kürtlerle ayni toprakları paylaştığımız Müslüman Türk halkı ırkçı değildir. Şimdiye kadar târihte (son yıllar hâriç) berâber yaşadığı halkların dilini, dînini, ırkını yasaklayan bir anlayış gütmemiştir. Son yıllarda yaşanan sıkıntıları yalnızca Kürtler, Aleviler değil İslam kimliğine sâhip çoğunluk halk da yaşamıştır. Her problem demokratik bir çerçevede şiddete, baskıya mâruz kalmadan er ya da geç çözülmeye mahkumdur. PKK ve uzantıları çözümü hep şiddetle sabote etmiştir. Şiddetle hiçbir mesele çözülmez. PKK Kürt halkını savunmuyor tam tersi Kürt halkının hakları önündeki en büyük engeldir.
Otuz yıldır Türküyle, Kürdüyle çoluk çocuk, genç ihtiyar demeden öldürdükleriyle bir türlü kana doymayan PKK ülkemize çok büyük acılar yaşatmıştır. Bin yıllık kardeşliğin arasına PKK ‘kan’ bulaştırdı. Şimdiye kadar hiçbir ayrım yapmaksızın yaşadığımız vatan topraklarında ayrı gayrı olma nifak tohumlarını aramıza atarak bizi birbirimize kattı. Gençleri, çocukları, insanlarını PKK kin ve nefretle yıllarca eğitti. Ondan sonra adlarına gerilla dediği kandırılmış genç yavruları dağlara çıkardı, eline silah verdi. Vurdu, kırdı, yaktı, yıktı, incitti, yaraladı, işkence etti. Acımasızca, gaddarca sayısız cinâyetler işledi, katliamlar yaptı.
Bir zamanlar sâdece Kürtleri değil İslâmi kimlik taşıyan herkesi ezen, zulmeden, işkence yapan, hukuksal hakları gasp eden zorba bir devlet vardı. Fakat şimdi her problemini demokratik zeminlerde tartışarak çözüm üretmeye canla başla çırpınan bir devlet anlayışı var. Kürt meselesi gibi diğer azınlıklar olan Romanların, Alevilerin, Ermenilerin meseleleri de devletin daha çok demokrasiye dönüşmesiyle çözülebilecekken PKK her zaman ki kana doymaz, şiddete endeksli yapısıyla problemi kanla çözmeye çalışıyor. Çözüme en çok yaklaştığımız anda daha çok kan dökerek yaptıklarıyla âdeta çözümü sabote ediyor.
Türkiye Devleti demokratikleşme yolunda hakikaten çok ciddi bir dönüşüm başlattı ve devam etmekte de kararlı. Sivil ve demokratik bir anayasa yapma hazırlıkları hızla ve sağduyuyla ilerliyor. Çeşitli kurumsal ve kamusal örgütler, STK’lar, ve halkın bizzat bireysel olarak kendisinin istemleri bile değerlendirilecek. Yâni büyük bir katılımla yapılacak çoğulcu bir anayasa hazırlanacak. Bu ne büyük değişim! Halk kendi yönetiminde kendi fikirlerini bulabilecek. Halkın görüşlerini önemseyen bir devlet anlayışı var artık. Bu yeni oluşumdan şüphesiz en çok Kürtler faydalanacak. O zaman PKK’nın son günlerde tırmandırdığı şiddet ve ‘kan’ politikası neye hizmet ediyor? Yıllardır gasp edilen haklarınızı elde edeceksiniz ki bunların bazıları da hayâta kondu zâten. O halde hâlâ neden öldürüyorsun? Elindeki ‘kan’ bulaşıklarını ne zaman temizleyeceksin? Senin amacın Kürtlerin özgürlüğü ve hakları değil senin niyetin farklı PKK.
Marksist, Leninist, Stalinist, baskıcı ideolojiye dayanan PKK asla çözümden yana değil. Memleketimizde onca çabayla oluşturulan iyimser havayı uyguladığı şiddetle PKK kirletiyor. Kendi hür irâdesiyle hareket edemeyen veya ettirilmeyen devamlı birilerinin güdümünde hareket eden BDP de maalesef sivil ve demokratik bir siyâset yapmaktan öte hep kavga dilini tercih ederek gerilimi tırmandırıyor. İsmiyle asla bağdaşmayan ‘barış’tan anlamayan ağzını açtığında ‘savaş’la açan hep insan ölümleri üzerinden siyâset yapan ‘demokratikleşme’ sürecine hiçbir şekilde olumlu yaklaşmayan bir partinin adı nasıl ‘Barış ve Demokrasi’ olur? Kendi adlarına Türkiye’deki pozitif gelişmeleri hep görmezden gelen devamlı isteyen ama hep isteyen kanı kerhen destekleyen böyle bir partinin gidişâtı artık ona oy veren Kürt seçmen tarafından sorgulanmalıdır. Kürtler hep suçlu ilan ettikleri devleti sorgulayacaklarına hep olumsuz davranışlar sergileyen devamlı nefretkar, kin dolu bakışlarla haddi aşan ukalâca konuşmalar yapan etrâfına negativite saçan BDP mensuplarını sorgulasalar ya? Ama bunu yapamazlar korkarlar arkasından ne geleceğinin hesâbını yaparlar değil mi? Devletin Başbakanına, Bakanlarına sayarlar dökerler. El insaf !
PKK, KCK ve onların uzantıları diğer kuruluşlar Kürtlerin haklarını filan savunmuyorlar bilakis onların haklarını almasının önünde en büyük engeller. Memleketimizde yalnızca Kürtlerin hakları değil diğer azınlıklar kadar Müslüman kesiminde pek çok hakları gasp edildi. Birçok mazlum mağdur edildi. Müslümanlar kendi ülkelerinde ezanlarını okuyamadılar. Arapça ezan okuyan din görevlilerini, evlerinde dînî kitap bulunduranları, Kur’an öğretenleri hapse attılar yıllarca süründürdüler. Anneannelerimiz, babaannelerimiz, ninelerimiz çarşaf giyiyorlar diye giysilerinden dolayı sokaklarda askerlerden dipcik yediler. Bu memleketin köylüsünün kendi tarlasından alınan buğdayları devletin silolarına, depolara doldurup kurtlandırdılar sonra da köylüye ekmeği karneyle verdiler. Halkına hizmet eden Başbakanını astı bu devlet. Tek parti döneminde ne zulümler yaşandı. Bu arada adı demokrasi olan ve istibdat devrinin âlâsını yaşayan devletin zorbalıkları hiç bitmeden devam etti. Halkın emeği ve parasıyla açılan İmam Hatip okullarını kapatan, Kur’an kursuna gitmeye yaş tahdidi koyan, katsayı uygulamalarıyla inançlı kesimi ülkede söz sâhibi yapmak istemeyen totaliter bir devlet vardı bir zamanlar. Kendi ülkelerinde inandıkları gibi yaşayamayan, inandıkları gibi giyinemeyen mazlum ve ezilen Müslüman kesim vardı bu ülkede. Hem azınlık olarak değil onlar çoğunluk olarak hak ve hukukları çiğneniyordu ve onlar bir şey diyemiyorlardı. İtiraz mercileri hep tıkalıydı. Kendi öz yurdunda okuyamayan başörtüsü mağduru birçok öğrencimiz vardı. Yine askeriyeden atılan bir sürü dindar asker kesimimiz vardı. Yıllarca hapishanelerde işkence gördüler, ezildiler, üzüldüler, horlandılar, ötelendiler, toplumun dışına sürüldüler. Onlar yıllar süren hak hukuk mücâdelelerinde hiç silaha sarılmadılar. Devlete savaş açmadılar. Problemlerini sağduyuyla demokratik düzlemlerde çözülmesini sabırla beklediler. Ve şimdi gün o gün.
Tekrar ediyoruz sâdece Kürtler değil bu memlekette bugüne kadar çoğunluğu oluşturan Müslüman halk da ezildi. Ülkenin kaynakları vesâyetçi, entel, elit bir kesim tarafından kullanılmaktaydı ve her hak sanki hep onlar içindi. Ama şimdi pek çok şey değişti. Demokratikleşmeye paralel olarak memleketimizdeki tüm halklar, hak ve özgürlüklerini kullanmaya başladılar. Ancak PKK ve onun uzantıları çözümü zorlaştırıyor hatta engelliyor. Tam Kürt sorununun çözümü için adımlar atacakken en önce BDP Kürtlerin siyâsal haklarının alınacağı meşru zemin olan TBMM’yi boykot etti ardından ‘demokratik özerklik’ diye çıkışlar yaptı. Devam eden süreçte PKK’nın hâin ve gaddarca saldırılarıyla Türk, Kürt demeden, çocuk genç kadın ayrımı yapmadan, sivil halk önüne kim gelirse öldüren, ülkenin askerine polisine güvenlik görevlilerine kurşun ne ki roket atarlarla saldıran hep şiddetten yana olan kanla beslenen bu eylemler iyi niyeti tamâmen istismar etmiştir.
PKK ve uzantıları ve BDP ülkede tüm kesimler tarafından olumlu bir şekilde ilerleyen demokratikleşme sürecini baltalamışlardır. Bunlar Kürt halkının haklarını filan kesinlikle düşünmüyorlar. Kürtler kendi üzerlerinden oynanan oyunları artık görmeliler ve kendilerini bu tehlikeli sarmaldan kurtarmanın yollarını bulmalılar. Aslında BDP’de üzerindeki vesâyetten kurtulup daha etkili ve kucaklayıcı bir siyâset yapabilseydi Kürtlerin hakikaten demokratik sınırlarının genişlemesine yapıcı katkılar sağlayabilir.
Asırlardır bu memlekette Kürtlerle ayni toprakları paylaştığımız Müslüman Türk halkı ırkçı değildir. Şimdiye kadar târihte (son yıllar hâriç) berâber yaşadığı halkların dilini, dînini, ırkını yasaklayan bir anlayış gütmemiştir. Son yıllarda yaşanan sıkıntıları yalnızca Kürtler, Aleviler değil İslam kimliğine sâhip çoğunluk halk da yaşamıştır. Her problem demokratik bir çerçevede şiddete, baskıya mâruz kalmadan er ya da geç çözülmeye mahkumdur. PKK ve uzantıları çözümü hep şiddetle sabote etmiştir. Şiddetle hiçbir mesele çözülmez. PKK Kürt halkını savunmuyor tam tersi Kürt halkının hakları önündeki en büyük engeldir.