Pkk’nın canları

Hüzeyme Yeşim Koçak

Abdullah Öcalan, kendi yazdığıApocu Militan Kişilik”  talimnamesinden:

Yeni insan yaratma konusunda, BEN tanrıdan daha fazla değiştirip dönüştürme gücüne sahibim. Kürtler için en etkili eğitim yöntemi, BEN’im bulduğum yöntemdir. BEN öyle güçsüz ve sizlere muhtaç değilim, bana muhtaç olan sizsiniz. Karşıma en büyük lümpen olarak bile çıksanız, ben sizi kesinlikle değiştiririm, bundan hiç aman vermem. Kendinizi yakmayın, sahte önderlikler dayatmayın. Kaçsanız bile kurtulma ihtimaliniz yok. Sizin gücünüz yok, olsa da pozisyonunuz bu değildir. Sahte komutanlık, yetki, tasarruf geliştirme, bireycilik gibi yetersiz yaklaşımlarınızın etrafını daralttım. BEN’im belirttiklerimin tersini yaparsanız, BEN’im yöntemlerim bu terslikleri cevaplandıracak kadar güçlüdür.” 

Zengin misiniz, arkanızda hazineleriniz mi var? Hayır, BEN’den daha zordasınız. Ananızın sizi geleceksiz doğurmasının hesabını hep BEN’den soruyorsunuz. ‘Sen Başkan değil misin, bize çare bulacaksın; sen Allah değil misin, yeryüzünü kulların için rahat ve şerefli bir yaşam yeri haline getireceksin!’ diyorsunuz.” 

Can sizin değil, can PKK’nındır. Daha önceki canınızı gidin başka yerde harcayın. Kimse, ‘Bu can benimdir’ diye canını istediği kullanamaz. Canınızı keyfinizce kullanmayacak, parti için, dolayısıyla toplum için kullanacaksınız. Ben’im yaratma eylemime bu tür ihanet ve komploculuğun dayatılması anlaşılır ve katlanılır gibi değildir.’

BEN’im en büyük emekle yoğunlaşmış varlıklarımı acımasızca harcaması, en büyük üzüntü ve öfke kaynağım olmuştur. BEN sağım, mutlaka bunların hesabını soracağım. Bu konuda BEN’im çok usta biri olduğumu biliyorsunuz. T.C’yi bile yirmi yıl uyuttum ve halen de hesap soruyorum. Peki, size sormayacak mıyım? Ölenler ölüyor, BEN’im için inandırıcı olan amacın kendisidir. BEN sizleri sırf hesap sormak için yaşatıyorum. ‘Kişiliğimiz, irademiz’ diye eşek gibi inat etmeyi bırakın, önderliğe itaat edin.”

“Annesi HDP önünde oturma eylemi düzenlemişti: Mehmet Akar kendini yakarak hayatını kaybetti”

25 yaşındaki bir çocuk babası Mehmet Akar, hamile eşini ve kendisi için mücadele etmiş annesini arkasında bırakıp Diyarbakır’ın meşhur Keçi Burcu’na çıktı ve 21.21’de kendini yaktı.

“Ağabeyi Mustafa Akar, hastane morgu önünde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, kardeşinin psikolojik sorunlar nedeniyle yaşamını yitirdiğini öne sürdü. Mustafa Akar, "Kardeşim Mehmet'in terör örgütü nedeniyle psikolojisi bozuktu. Örgütten kurtardıktan sonra kendisini toparlayamadı. Başımız sağ olsun. Sorumlusu örgüttür. Temas kurdular demek ki bırakmadılar bize. 25 yaşında ve bir çocuğu var, eşi de hamile, bunu bize yapan herkese yapmıştır. Başkalarına yapmasınlar. Onu hayata bağlamak için çok uğraştık, neler yaptık ama kurtaramadık" dedi.” (Basından)

(Mehmet Akar) Bıraktığı Kürtçe mektupta Öcalan’a süren tecridi protesto için kendini yaktığını anlattı:

“Merhaba arkadaşlar. Heval Bubo'nun eylemini selamlamak istiyorum. Önder Apo’dan haber alınamıyor. Ne ailesinin ne de avukatlarının görüştürülmesine izin verilmiyor. Başvurular hiçbir gerekçe gösterilmeden ret ediliyor. Biz artık Önder Apo’nun sağlık durumundan endişe ediyoruz.

Buna karşılık ben de saat 21.21'de Amed keçi burcunda bedenimi ateşe vereceğim. Bedenimi tutuşturan ateşin aydınlığı İmralı'yı aydınlatsın. Umudum o dur ki bu eylem Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne vesile olsun.

Bijî Serok Apo

 

“Mektupta selamladığı heval Bubo, yani Veysi Taş, 12 Ocak’ta Mardin’in Artuklu ilçesinde bekçi olarak çalıştığı Küçük Sanayi Sitesi’nde kendisini ateşe vermiş, öncesinde çektiği videoyla “Öcalan üzerindeki tecride karşı bedenini ateşe verdiğini” anlatmıştı. Taş, 67 yaşındaydı ve 12 Eylül döneminde altı yıl Diyarbakır Cezaevi’nde yatmıştı.

İki kişinin Öcalan için ardarda kendisini ateşe vermesi akla 1999’da Öcalan’ın yakalanmasının ilk haftasındaki “Güneşimizi karartamazsınız” sloganlı kendini yakma eylemlerini getirdi. O bir hafta içinde aralarında 11 yaşındaki Zehra Çelik’in de bulunduğu 63 kişi Öcalan için kendisini yakmıştı. Eylemler Öcalan’ın mesajıyla bitirilmişti.” (18. 1. 2023, Yıldıray Oğur, Karar)

Çok tehlikeli, zor zamanlardan geçiyoruz. Korkunç şey. PKK tarafından “şehit” ilan edilen Mehmet Akar gibi niceleri var. 

Çatışmalarda yitip gidenleri, açlık grevinde ölenleri saymıyorum… Her iki anlamda da kastediyorum; yanmak yakılmak, hayat ne kadar ucuz.

İnançsızlar; sanal oyunlar uğruna, bir hiç için intihar edenler; şiddet tutkunları, ölümü katliamı değerli(!) kılanlar; cehaleti tembelliği kötülüğü şirazesizliği kutsayanlar ve şom rehberleri, akıldâneleri… 

Hiçbir değer barındırmayan, saman gibi kupkuru yaşayanlar. Maddi- manevi nice ölüm tuzağı. Memleket kay(n)ıyor.

Gençlik sermayesi, insanımız heba oluyor. Hem de kimler ve niçin?

 

Hoşumuza gitmeyecek ama konuyla alâkasız gibi dursa da şöyle bir haber geçiyor basında. 

Dış güçlerin yalanı deyip de, her zaman ki gibi üzerinde durmayabiliriz elbette. Fakat düşünmeli derim. 

En azından, çeşitli sebeplerle zekâmızı gösteremiyor, yeteneklerimizi değerlendiremiyoruz.

“4 yıl aradan sonra World Population Review'in dünya ülkelerinin zekâ puanı (IQ) sıralaması yayınlandı. Singapur ilk, Senegal son sırada yer alırken Türkiye ise 89 IQ puanı ile listenin 48. sırasında yer buldu. 89 IQ ise zekâ geriliğinin ve/veya donuk zekânın sınırı olarak biliniyor.”

Bırakalım Batı Dünyasını, Müslüman bildiğimiz ülkelerin bile hakaretamiz beyanları ortada.  Dinimizle, Kutsal Kitabımızla ilgili çok çirkin eylemlerle karşılaşıyoruz. Lanetlemekten başka elden bir şey gelmiyor. Çünkü gerçek manada gücümüz yok. 

Mücadele noktasında, başarıda, ilim ve teknolojide neden buradayız ve hep geriye düşüyoruz. Bizi neyle oyalıyorlar.

Boş kafa, boş kalp, boş memleket… Aydın kesimin kapasitesi dahi hayret uyandırıyor. Parlak zekâlar kendini gösteremeyip, sön(dürül)üyor.

Merhum Erol Güngör’ün, 1972 yılındaki tespitlerinden:

“Üniversitelerdeki ilmi ve idarî müsamahakârlıkla talebe kendi eksikliklerinin dahi farkına varamayacak kadar mesuliyetsiz bir hale gelmiştir. Benim sınıfımda düzgün Türkçe ile üç cümle yazacak talebe parmakla gösterilir, ama bunların hemen hepsi Türkiye’nin kurtuluşu hakkında kesin formüllü reçetelere sahiptirler.

Amerikan üniversitelerinde Vietnam’a gitmek istemeyenlere bu işin yolunu göstermek üzere kurulan(!) talebe büroları üniversitenin bina vesair imkânlarından rahatça faydalanır, ama akademik faaliyete sekte vuranlar, hatta şahsi sebeplerle üniversite bahçesinde kavga edenler bile süratle üniversiteden uzaklaştırılırlar. Cehalete ve serkeşliğe katiyen müsaade edilemez.” (Beşir Ayvazoğlu, Erken Kayan Yıldız Erol Güngör, sf. 110)

Sene 2023, manzara daha vahim. Böyle bir ortamda gidişata şaşmamak lazım. Üstelik aldatılmak, mazeret gösterip mazur görülmek, özür ve helallik dilemek ne kadar kolay.

Uyanmak ve ışıltılı rüyaları gerçekleştirecek idrak ve uygulama yeteneği nerede?

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.