Bizim kültürümüzde çok uzun yıllardır var olan ve pire-yorgan örneğiyle kolayca açıklanan “yol olur” darbımeseli, günümüzün modern psikologları tarafından “Kırık Cam Teorisi” olarak açıklanıyor.
"Kırık Cam Teorisi", psikologların yaptıkları bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiştir.
Psikologlar, suç oranının yüksek olduğu ve yoksulların yaşadığı bir semt ile; daha yüksek yaşam standardına sahip zengin bölgeye birer otomobil bıraktılar.
Araçların plakası yoktu ve motor kaputları aralıktı.
Sonra olup bitenleri izlediler.
Yoksul semtteki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından psikologlar “sağ kalan” yağmalanmayan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını, yani en ufak kısmı kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar da olaya dâhil oldu.
Fakir mahallede 3 günde kullanılamaz hale gelen araç birkaç dakika içinde kullanılamaz hale gelmişti.
"Demek ki" dediler psikologlar:
"İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerekli. Aksi halde kötü gidişatı engellemek mümkün değildir. Hatta süreç çok daha hızlı işler"
Hem kişisel olarak kendi iç manevi dünyamızın camlarını, duvarlarını ve yorganını korumak, hem de toplumsal olarak ülkenin meseleleri hakkında çok duyarlı ve acil davranmak zorundayız.
Konuyla ilgili bir de fıkra paylaşmış olalım.
Nasreddin Hoca bir gün karısıyla beraber yatağında yatarken, hocanın yorganının üzerinden bir pire sıçrar ve yatağın öbür tarafına zıplar.
Hoca hemen kalkar ve yorganı odadaki sobaya atıp yakar. Bunu gören karısı yanan yorganın acısıyla; “Hoca ne yaptın, yorganımızı durup dururken niçin yaktın?” diye sorunca Hoca; “Yorganın üzerinden pire geçti, onun için yaktım” der. Bunun üzerine karısı hocaya; “Canım Hoca, bir pire için yorgan yakılır mı hiç, bırak geçsin?” diye yineleyince Hoca; “Bu pireye şimdi bir şey demezsem sonra yol olur, bütün pireler buradan geçmeye kalkışır!” der.
Sarı öküz hikayesi vardır ya bir de hani.
Aslında toplum olarak da ümmet olarak da bulunduğumuz ahval budur.
Bu pireye, öküze veya herhangi bir şeye izin verdiğimiz zaman başımıza gelmeyen kalmıyor.
Defaatten test ettik bunu.
Ama halen akıllanmıyoruz.
E o zaman da bu işleri planlayıp yoluna yordamına koyanlar diyor ki; nasılsa sesleri çıkmıyor, ben dilediğimi yapabilirim bunlara. Ve akabinde de yapıyor.
Sonra da sızlanıyoruz, dizimizi dövüyoruz falan.
Hasılı dostlar, o öküzü verdikten, o pireye de izin verdikten sonra bize her şey müstahak.
Boşuna sızlanmaya gerek yok ondan, oturalım oturduğumuz yerde…