Sevgili peygamberimize tahsis edilmiş olan Şaban ayında o kutlu peygamberin hayat pınarından bugün de yudum yudum bilgileri işlemeye devam edelim inşallah. O bilgiler içenlere şifa, dünyâlarına da güzellikler katacaktır Allâh’ın izniyle.
Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam ümmi bir peygamberdi. İlim olarak daha önceden bir şey bilmediğini ve dahi okuma yazması olmadığını Kur’ân-ı Kerim’den öğreniyoruz. Fakat O’nu Rabbimiz ilâhi vahiy ile yâni ilimlerin en muhteşemiyle muhatap kılarak Kur’an ilmini bizzat meleği aracılığıyla öğretmiştir. Ümmi olmasına rağmen en mükemmel ilmi öğrenen peygamberlerin en şereflisinin bu özelliğini Kur’ân’ı Kerim bizlere şöylece izah ediyor: “Allah sana kitâbı ve hikmeti indirdi ve evvelce bilmediklerini sana öğretti” (Nisa,13) “(Ey Rasülüm) İşte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. (Halbuki daha önce) Sen kitap nedir, imân nedir bilmiyordun.” (Şura,52) Bu sûretle Cenâb-ı Hak tarafından bizzat eğitilen Sevgili Peygamberimiz ilâhi emirleri önce kendi nefsinde ve davranışlarında uygulayarak etrafındakilere kendi pratik uygulamalarının her zaman teşvikçisi olmuş, hayâtı boyunca emri bil maruf (iyiliği emretme), nehyi anil münker (kötülükten nehyetmek) görevini en kâmil şekilde yerine getirmiştir.
Onun peygamberlikten önceki hayâtında Kur’ân’a zıt bir davranışı olmamıştı. Peygamberlikten sonra da ahlâkı tamâmen Kur’ân’a göre şekillenmişti. O sallalâhu aleyhi vesellem âdeta yaşayan canlı bir Kur’an oldu. Ne yaptıysa Allah(c.c) için yaptı. Ve işte O’nu şanlı Kur’an şöyle taltif etti: “ Ve O’nu en yüce bir mertebeye yükselterek ahlâkını övdü.” (Kalem, 4) O yüce dinimizin prensiplerini anlatırken, yayarken hep güzel bir üslüp kullandı. Kimseyi kırmadan, kimseye bağırmadan, tatlı yumuşak bir tarzda vereceklerini verdi. Hep müjdeledi, korkutup, ürkütmedi.
Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın yaşadığı devirde şiir ve edebiyat Araplar arasında pek meşhurdu. Yazılan en güzel şiirler Kâbenin duvarına asılmasına rağmen okuma yazma bilen kişilerin sayısı pek fazla değildi. Ayrıca cahilce âdetler Mekke’de hüküm sürmekte, zâlimce tavırlar çokça sergilenmekteydi. İnsanlığın sıkıldığı ve bunaldığı bir anda ve inkarcıların cahilce geleneklerinin yaygınlaştırdığı o şartlarda Peygamberimizin getirdiği ilâhi düsturlar sanki onlar (mazlumlar) için bir rahmet ve rahatlama iklimi oluşturmuştu. Bu günde sıkılan, bunalan, daralan, huzursuz dünyâya aynı prensipler âdeta bir kurtuluş iksiri olacaktır. Tez elden böylesi bir arayışa girilmelidir
O güzel Peygamber asla kınayıcı, güçlük çıkartıcı, haysiyet kırıcı, onur zedeleyici ve zulmedici olmadı. İslâm’ı en güzel bir şekilde anlatma ve yayma davâsına büyük bir azimle ve sebatla devam etti. Zorluklardan, tuzaklardan, kötülüklerden korkmadı, yılmadı ve hatta “Güneşi sağ elime, ay’ı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem.” Dedi.
Yaşayışıyla en güzel ahlâkı temsil etti. Dâima bahşedilen nimetlere şükredici bir kul oldu. Krallar gibi değil sâde bir vatandaş gibi yaşadı. Hep mütevazi ve açak gönüllü oldu. Bir insanın hayâtını devam ettirebilmesi için ne yapılırsa o hepsini yapardı. Bir peygamberin ve beşerin yaptığı her işi O’da yapardı. Aynı zamanda eğiticilik vasfını yürütmesindeki ince sır, insanların ilâhi vahyi ancak kendileri gibi yaşayan birinden daha iyi alabileceği ve onu daha iyi anlayabileceklerine binâen di.
O Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesi, muhterem annelerin rüyâsıydı. Adem oğullarının efendisi, peygamberlerin içinde Hak Teâlâ’nın en sevdiği son peygamberdi. Ashabı tarafından en çok sevilen peygamberdi. Gözünü kırpmadan onun yolunda başını kurban edecek niceleri vardı. O en kamil bir rehber ve tüm insanlığın kurtarıcısıydı. İlk şefaat hakkı kendisine bahşedilen kutlu peygamberdi.
Şaban ayının sâhibi o Nebilerin Şâhı: ‘Tembellikten ve cimrilikten’ hep Allâh’a sığınmıştır. Küçük yaşta yetim kalmasına rağmen, kimseye yük olmamak için çobanlık dahi yapmıştır. Başkalarına el açmayı değil, hep çalışmayı teşvik etmiş, el emeği ve alın teriyle kazanılanın en hayırlı gelir olduğunu belirtmiştir. Dâima hakkı, hayrı ve sabrı tavsiye etmiştir.
O’nun hayâtını öğrenmek en bereketli ilimdir
O’nun hayâtını hayâtımıza tatbik etmek en faziletli davranıştır.
O’nun hayâtına sevdâlanmak muhabbet-i Rasulullah’tır.
O’nun hayâtını hayâtımıza getirmek en karlı kazançtır.
O’nun ahlâkıyla ahlaklanmak berzahta ve ahrette O’na komşu olmaktır.
O’na Şaban ayında çokça salavat getirmek şefaat şerefine erişmektir.
Şaban’ı hayırla devam ettirmeniz temennisiyle.
Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam ümmi bir peygamberdi. İlim olarak daha önceden bir şey bilmediğini ve dahi okuma yazması olmadığını Kur’ân-ı Kerim’den öğreniyoruz. Fakat O’nu Rabbimiz ilâhi vahiy ile yâni ilimlerin en muhteşemiyle muhatap kılarak Kur’an ilmini bizzat meleği aracılığıyla öğretmiştir. Ümmi olmasına rağmen en mükemmel ilmi öğrenen peygamberlerin en şereflisinin bu özelliğini Kur’ân’ı Kerim bizlere şöylece izah ediyor: “Allah sana kitâbı ve hikmeti indirdi ve evvelce bilmediklerini sana öğretti” (Nisa,13) “(Ey Rasülüm) İşte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. (Halbuki daha önce) Sen kitap nedir, imân nedir bilmiyordun.” (Şura,52) Bu sûretle Cenâb-ı Hak tarafından bizzat eğitilen Sevgili Peygamberimiz ilâhi emirleri önce kendi nefsinde ve davranışlarında uygulayarak etrafındakilere kendi pratik uygulamalarının her zaman teşvikçisi olmuş, hayâtı boyunca emri bil maruf (iyiliği emretme), nehyi anil münker (kötülükten nehyetmek) görevini en kâmil şekilde yerine getirmiştir.
Onun peygamberlikten önceki hayâtında Kur’ân’a zıt bir davranışı olmamıştı. Peygamberlikten sonra da ahlâkı tamâmen Kur’ân’a göre şekillenmişti. O sallalâhu aleyhi vesellem âdeta yaşayan canlı bir Kur’an oldu. Ne yaptıysa Allah(c.c) için yaptı. Ve işte O’nu şanlı Kur’an şöyle taltif etti: “ Ve O’nu en yüce bir mertebeye yükselterek ahlâkını övdü.” (Kalem, 4) O yüce dinimizin prensiplerini anlatırken, yayarken hep güzel bir üslüp kullandı. Kimseyi kırmadan, kimseye bağırmadan, tatlı yumuşak bir tarzda vereceklerini verdi. Hep müjdeledi, korkutup, ürkütmedi.
Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın yaşadığı devirde şiir ve edebiyat Araplar arasında pek meşhurdu. Yazılan en güzel şiirler Kâbenin duvarına asılmasına rağmen okuma yazma bilen kişilerin sayısı pek fazla değildi. Ayrıca cahilce âdetler Mekke’de hüküm sürmekte, zâlimce tavırlar çokça sergilenmekteydi. İnsanlığın sıkıldığı ve bunaldığı bir anda ve inkarcıların cahilce geleneklerinin yaygınlaştırdığı o şartlarda Peygamberimizin getirdiği ilâhi düsturlar sanki onlar (mazlumlar) için bir rahmet ve rahatlama iklimi oluşturmuştu. Bu günde sıkılan, bunalan, daralan, huzursuz dünyâya aynı prensipler âdeta bir kurtuluş iksiri olacaktır. Tez elden böylesi bir arayışa girilmelidir
O güzel Peygamber asla kınayıcı, güçlük çıkartıcı, haysiyet kırıcı, onur zedeleyici ve zulmedici olmadı. İslâm’ı en güzel bir şekilde anlatma ve yayma davâsına büyük bir azimle ve sebatla devam etti. Zorluklardan, tuzaklardan, kötülüklerden korkmadı, yılmadı ve hatta “Güneşi sağ elime, ay’ı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem.” Dedi.
Yaşayışıyla en güzel ahlâkı temsil etti. Dâima bahşedilen nimetlere şükredici bir kul oldu. Krallar gibi değil sâde bir vatandaş gibi yaşadı. Hep mütevazi ve açak gönüllü oldu. Bir insanın hayâtını devam ettirebilmesi için ne yapılırsa o hepsini yapardı. Bir peygamberin ve beşerin yaptığı her işi O’da yapardı. Aynı zamanda eğiticilik vasfını yürütmesindeki ince sır, insanların ilâhi vahyi ancak kendileri gibi yaşayan birinden daha iyi alabileceği ve onu daha iyi anlayabileceklerine binâen di.
O Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesi, muhterem annelerin rüyâsıydı. Adem oğullarının efendisi, peygamberlerin içinde Hak Teâlâ’nın en sevdiği son peygamberdi. Ashabı tarafından en çok sevilen peygamberdi. Gözünü kırpmadan onun yolunda başını kurban edecek niceleri vardı. O en kamil bir rehber ve tüm insanlığın kurtarıcısıydı. İlk şefaat hakkı kendisine bahşedilen kutlu peygamberdi.
Şaban ayının sâhibi o Nebilerin Şâhı: ‘Tembellikten ve cimrilikten’ hep Allâh’a sığınmıştır. Küçük yaşta yetim kalmasına rağmen, kimseye yük olmamak için çobanlık dahi yapmıştır. Başkalarına el açmayı değil, hep çalışmayı teşvik etmiş, el emeği ve alın teriyle kazanılanın en hayırlı gelir olduğunu belirtmiştir. Dâima hakkı, hayrı ve sabrı tavsiye etmiştir.
O’nun hayâtını öğrenmek en bereketli ilimdir
O’nun hayâtını hayâtımıza tatbik etmek en faziletli davranıştır.
O’nun hayâtına sevdâlanmak muhabbet-i Rasulullah’tır.
O’nun hayâtını hayâtımıza getirmek en karlı kazançtır.
O’nun ahlâkıyla ahlaklanmak berzahta ve ahrette O’na komşu olmaktır.
O’na Şaban ayında çokça salavat getirmek şefaat şerefine erişmektir.
Şaban’ı hayırla devam ettirmeniz temennisiyle.