Sevgili okurlar, Âlemlerin Efendisinin doğduğu mübârek Rebiyülevvel ayının maalesef son haftasındayız. Cuma günü bu kıymetli nurlu ay bitiyor. Biz elimizden geldiğince O En Güzel Ahlak Numûnesi Rasûli Zişan Efendimizi ümmete tanıtmaya gayret ettik. Şurası bir gerçek ki, ümmet O’nu hakkıyla tanımıyor. Elbette insanlar tanıdığını sever, tanımadığını sevmez. Bu sebeple, O’nu tanıtmak ümmeti olarak boynumuzun borcudur. Zira doğruluğun ölçüsü O’dur, istikâmet belirleyen pusula, O’dur, hakikatin şaşmaz öncüsü O’dur aleyhissalâtu vesselam. Bugün Peygamberimizin din ve inanç hürriyeti husûsundaki görüşlerine bakalım arzusundayız efendim inşaALLAH.
İnsanların hiçbir maddi ve mânevî baskı altında kalmadan, istediği dîni ve inancı seçebilme, bu doğrultuda inandıklarının gereğini yapabilme hakkı, din ve inanç hürriyeti çerçevesini çizer. Kâinâtın Yüce ve Aziz Yaratıcısı Allah Azze ve Celle, insanı hür olarak yaratmış, onu akıl ile, doğruları ve Hakkı bilebilecek donatıda yaratmıştır. Bilindiği üzere Hak, vahiyle bildirilmiş hakikatlerdir. İnsanın önüne hak ve şer olmak üzere iki yol konmuştur. Hak yol mustakim çizgidir ki o, insanı kural ve kâidelerine uyulursa cennete götürür. Şer yol ise şeytana tâbi olanların yoludur ki, o da kişiyi cehenneme götürür. Bu yolları seçmede insan özgür bırakılmıştır. Dilediğini seçebilme hakkı insana tanınmıştır. Bu hususta herhangi bir zorlama yoktur. Burada pek tabi imtihan devreye girer. Bu hususta Cenâbı Hak buyurur ki:
“ Ve de ki: Hak, Rabb’inizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…” (Kehf, 29) "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (Kâfirun, 6) Yine aynı şekilde kimse kimseyi Müslüman olmaya zorlayamaz. Herkes kendi hür seçimini kendisi yapar. "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (Bakara, 256) “(Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (Yunus, 99) Buyruluyor.
Ancak Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın, güzel öğütlerle insanları uyarması istenmiştir: “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidâyete erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl, 125) Diyânet Vakfı meal açıklaması: Hakk’a dâvet açısından insanlar üç sınıfa ayrılabilir. Bu âyet-i kerimede üç sınıfa yapılacak dâvet şeklinin bir özeti sayılmalıdır:
1.Aklıselim sâhibi ve eşyânın hakikatini öğrenen araştırıcı âlimler. Dâvette ‘hikmet’ ile davranma bunlar içindir. Zira hikmet, kesin olan delillerdir.
2.Halkın çoğunluğunu teşkil eden ve henüz sağlam fıtratını koruyan orta sınıf. Güzel öğüt bunlar içindir.
3.Mücâdeleci, inatçı ve düşman kimseler. Mücâdele yolunun en güzeliyle dâvet edilmesi istenenler de bunlardır. Zira unutmamak gerekir ki, Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın Firavun’a bile yumuşak sözle dâvette bulunmasını emretmiştir.
Şerefli Peygamber hiç kimseyi Müslümanlığı kabul etmesi için zorlamamıştır. Yahudilerle yapılan Medine Anayasasında; ‘Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinleri de kendilerinedir.’ İbâresi yazılıdır. (Servet Armağan, İslam Hukûkunda Temel Hak ve Hürriyetler, s.120) Yine Peygamberimizin Necranlılarla yaptığı antlaşmada ‘Necranlılar ve tâbileri için malları, din ve cemaatleri, kiliseleri ve mâlik oldukları diğer şeyler husûsunda, Allâh’ın himâyesi ve Muhammed’in teminâtı vardır.’ (Servet Armağan, a.g.e, aynı sayfa)
Bu kutsi düsturlarla hareket eden ecdâdımız fethettikleri her yere, din ve inanç hürriyetini götürmüşlerdir. Hiçbir toplumun dînî inanç ve ibâdetlerine müdâhale edilmemiş, din mâbedlerine dokunulmamış hatta restore edilmiştir. Bugün dahi aynı anlayış mevcuttur. Müslüman ülkelerinde herkes kendi inanç ve değerlerini serbestlikle yapabilmektedir. Ama ne geçmişte ne bugün İslam olmayanlar, Müslümanlara akla hayâle sığmayan zulüm ve eziyetleri yapmışlardır. Bu çirkinliklerin işlenmesine rağmen, bugün insan haklarından, inanç özgürlüklerinden dem vuranlar hala ve hala bu yanlışlıkları devam ettirmektedirler. Arakana bakın sırf Müslüman oldukları için satırlarla doğranan insanlar, köylerinde diri diri yakılan Müslümanlar, Doğu Türkistan’da Çin’in zulmü altında inim inim inleyenler İslam olanlardır. Geçmişte Bosna’da sırf Müslüman oldukları için toplu katliamlara tâbi tutulan Müslümanlardı. Bu konuda maalesef dünya utanç pazarıdır… Esef ediyoruz. İnsanlık insanlığından utanır haldedir, yazıklar olsun!!!
Ve bizim ecdâdımız asırlarca kaldıkları ülkelerden çekilirken dahi o ülkelerdeki halkların isimlerini, kültürlerini, geleneklerini değiştirmediklerine târih şâhittir. Zâlim Batı öyle mi ya! Bir zamanlar Bulgaristan’da (Rusya’da da vardı aynı şeyler) yaşayan Müslümanların isimlerini değişmesi için zorlanmıştır. Meselâ İsmâil isminin sonuna Ov konarak, İsmâilov gibi değişik eklemeler yapılmıştır. Yanı sıra erkek çocuklarının sünnet olması yasaklanmış, sünnet yaptıran âileler tespit edilip cezâlandırılmıştır. Daha bunlar sayabildiğimiz bir kaçı. Bunlar, bu medeniyetsizler, ‘insan hak ve hürriyetleri’ni dillerinden düşürmezler fakat asıl tamâmen tersidir.
İşte târih, işte geçmiş, İşte İslam, işte O’nun hak Peygamberi ve uygulamaları… Seçim sizin. Kalın sağlıcakla…