Enerjiden yararlanma insanlık tarihi ile başlar. İnsanlar ilkin kendilerinin, sonra da hayvanların, rüzgârların ve akarsuların gücünden enerji olarak faydalanmışlardır. (1) Daha sonraları hidrolik, petrol, doğal gaz ve nükleer enerji elde etmeğe başlanmıştı, diğer bir deyişle enerji kaynakları çeşitlenmişti. (2) Bugün dünya enerji tüketiminin yarısından fazlasını petrol teşkil etmektedir. Bu da bütün ülkeleri petrol ile ilgilenmeye yöneltmiştir.
Petrol, enerji kaynağı, sanayi hammaddesi ve ulaştırma sektöründe yaygın olarak kullanılmaktadır.
Günümüzde bilinen kaynaklarıyla petrol, dünyaya dengeli bir biçimde dağılmamıştır. Genel olarak üretim alanları Kuzey ve Orta Amerika, Orta Doğu ve Sovyetler Birliği, tüketim alanları da Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da bulunmaktadır. Diğer bir deyişle üretim ve tüketim alanları ayrı ayrı yerlerdedir. (3)
Belgeler, beş bin yıldan beri Orta Doğu’da petrol diye bilinen, fışkıran sıvılardan, gaz ve katran sızıntılarından söz ederler. Bunlardan ilk çağlardan beri çeşitli şekillerde yararlanılmaktadır; ısı, ışık, merhem, inşaatta tuğlaların birleştirilmesi (zift) gibi. (4)
İlk defa 1857’de Romanya’da 1859’da Amerika’da, 1860’dan itibaren İtalya, Rusya, Kanada, Polonya, Japonya ve Hindistan’da çıkarılan petrol Ortadoğu’da ilk kez 1913 yılında İran’da üretilmeye başlandı. Daha sonra 1927’de Irak’ta, 1936’da Suudi Arabistan’da ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu ve Körfez’deki diğer ülkelerde ve Türkiye’de petrol üretimine geçildi. (5) Amerika Birleşik Devletleri’nde 1859’da bulunan petrol, Titusxille Eyaleti’nde 21 metre derinlikte Drake tarafından keşfedilmiştir.
Günümüzde başlıca petrol işletilen ve bulunan bölgeler; Orta Doğu, Karaipler, Rusya, Kafkaslar ve Kuzey Amerika’dır.
Petrolün keşfedilişi ile oluşan ve gelişen ortaklıklar kartelleşmişlerdir. Karteli oluşturan yedi ortaklık, 1914-1948 döneminde, petrol üretim fiyatlarına egemen olarak üretici ve tüketici ülkeleri sömürmüşlerdir. (6) Bu çok uluslu petrol ortaklıklarına karşı üretici ülkelerin ilk tepkisi, 1948 Kırmızı Çizgi Anlaşması’nın ortadan kaldırılması ile başlayarak gittikçe yoğunluk kazanmıştır. Yedi büyük petrol ortaklıkları; Exxon, BP, Sdell, Gulf, Texaco, Socal ve Mobil’dir. Petrol da dünya ticareti ve pazarları bu ortaklık tarafından paylaşılmıştır. Bu çok uluslu petrol ortaklıkları, ekonomik yönden geri kalmış ülkelere çok sinsi yollarla girmeyi başarmışlar ve o ülkelerin zengin petrol yataklarını denetimleri altına alarak yağmalamışlardır.
Petrol politikasının yönlendirilmesinde İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika büyük rol oynamışlardır. Bu amaçla Orta Doğu petrollerini ele geçirmek üzere Osmanlı Devleti ve İran’da gizli eylemlere girişmişlerdir.
Orta Doğu’nun en çok petrol umulan bölgesi olan Mezepotamya Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimindeydi. Petrol imtiyazı elde etmek için İngilizler, Amerikalılar ve Almanlar girişimlerde bulunarak 1908’de İmparatorluk’tan çok sayıda petrol hakkı elde ettiler. (7) Tabiî ki bu imtiyaz petrol aramalarına katılmak şeklindeydi. Ancak bu tarihte Osmanlı Deveti’nin başında Batı’ya karşı milletiyle direnen büyük hükümdar Sultan Abdulhamid Han vardı. Batılı güçlerce, Abdulhamid Han’ın düşünce yapısı ve millet üzerindeki etkinliği biliniyordu. Hatta İslâm toprakları üzerinde bulunan Filistin’de, İsrail Devleti kurmak için bir yer isteyen Theoder Hezl’i sarayından kovmuştu. Öyleyse ne yapılmalıydı? Osmanlı petrol bölgelerinin ele geçirilmesi için mutlaka Abdulhamid Han’ın tahttan indirilmesi gerekliydi. Ayrıca birde bir dünya savaşının çıkartılması şarttı. Bütün plânlar bu iki konu üzerinde yürütüldü. Önce Jön Türkler devreye sokularak Sultan Abdulhamad Han, 13 Nisan 1909’da (31 Mart Vak’ası) tahttan indirildi. Daha sonra ise Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na sürüklendi. Artık Osmanlı topraklarının parçalanması ve Batılı güçlerin petrol bölgelerine girmeleri için büyük engeller aşılmıştı.
İngiltere, Osmanlı Devleti üzerindeki hakim rolünü güçlendirmek için İstanbullu Ermeni Sarkiz Kalust Gülbenkyan’ı görevlendirdi. Gülbenkyan, İngilizlerin Musul ve Kerkük bölgelerine ulaşmak ve petrol haklarını elde etmek üzere harekete geçti. İngilizler, Gülbenkyan’ın önerisi üzerine African and Eastern Consessions Petrol Şirketi’ni kurmuşlardır. Bu şirket daha sonra Turkish Petroleum Company (TPC) ve 1928 yılında da Irak Petroleum Company (IPC) adını almıştır.
Orta Doğu petrollerini ele geçirmek üzere İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda, Osmanlı toprakları üzerinde petrol aramalarına ağırlık verirlerken, bir an önce Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve petrol bölgelerinin paylaşılması yolunda gizli anlaşmalar içinde idiler. Gizli savaş ajanları vasıtasıyla, Osmanlı Devleti içinde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile işbirliğine giren Batılı güçler, 4 Ağustos 1914’de Birinci Dünya Savaşı’nı başlatmışlardır. Bu emperyalist müstekbirler, daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı petrol bölgelerini paylaşma anlaşmalarına girişmişlerdir. Dünya savaş halinde iken, Fransa ve İngiliz Hükümetleri arasında 1916’da ele geçirilecek Osmanlı topraklarının dağılımını kapsayan Sykes Picot Anlaşması imzalanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti tarihe mal olarak toprakları üzerinde Batılı güçlerin himayesinde küçük lokmalar halinde devletçikler oluşturulmuştu. Nihayet sömürgeci güçler, çabalarının sonucu olarak emellerine ulaşmışlardı.
Aslında Osmanlı toprakları üzerinde petrol aramalarına daha 1882 yılında başlanmıştır. Bu tarihten sonra işin ehemmiyetini anlayan Batılılar, ittifak halinde birleşerek, Osmanlı Devleti’ni dağıtma yoluna gitmişlerdir.
Orta Doğu’da petrol olduğunun farkına varan İngilizler ve Amerikalı ortaklıklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Suriye, Irak ve Arabistan bölgesinde araştırmalar yapmışlar ve bölge potansiyeli hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Irak ve Suudi Arabistan Yarımadası önemli petrol potansiyeline sahip bölgeler de Osmanlı yönetiminden ayrılmışlardı. Lozan Anlaşması’nda da petrol potansiyeli olan Musul Bölgesi Irak Hükümetine kalmıştı. (8) İstiklal Savaşı sonrasında Türkiye sınırları içinde bulunan Musul Bölgesinin Irak’a bırakılması yönünde İngiltere ve Fransa büyük çabalar sarf etmişlerdi. Çünkü Irak petrolleri üzerinde İngilizler ve Fransızlar sömürü hegomanyası kurmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı’nın çıkartılmasının temelde iki amacı vardı: Biri Osmanlı toprakları üzerindeki petrol bölgelerinin ele geçirilmesi, ikincisi ise Filistin toprakları üzerinde Yahudi İsrail Devleti’nin kurulması idi. Batılı güçler politikalarını bu iki amaç etrafında yoğunlaştırmışlardır.
Birinci dünya Savaşı sonrasında, daha 1927 yılında Kerkük’de Baba Gurgur petrol yatağının bulunması, geleceğin çok parlak olduğunu gösteriyordu. 1928 yılında İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar bir araya gelerek Irak Petroleum Company Petrol Şirketi payları konusunda bir anlaşmaya varmışlardı. Bu şirketin % 5 payı Ermeni Gülbenkyan’a verilmişti (Bundan sonra Ermeni Gülbenkyan’ın ismi “bay yüzde beş” diye anılmıştır).
1928’de Ostende’de düzenlenen ve IPC’nin başlıca hissedarlarını bir araya getiren konferansta anlaşma yenilenmişti. Buna göre ortakların hiç biri, diğer ortakların izni ve katkısı olmaksızın Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında bulunacak petrol yataklarını işletemeyecekti. Bu alan Gülbenkyan’ın bir haritada kırmızı kalemle çizdiği sınırlarla belirlenmiştir. 1928’de imzalanan bu Kırmızı Çizgi adını alan anlaşmaya göre, bugünkü Türkiye, Irak, Suriye ve Kuveyt sınır dışında, Tüm Arabistan ve İran Körfezi’ndeki emirliklerin bu sınır içinde kaldığını gören İngilizler, Kuveyt topraklarının sınır dışında kalmasından Amerikalılar memnun olmuştu. (9)
Görüldüğü gibi büyük ortaklıklar Ora Doğu petrol alanlarını bölüşmüşlerdi. İngilizler, İran ve Katar petrollerinin tümünü ve Kuveyt’in de yarısını ellerine almışlardı. ABD’liler Bahreyn ve Suudi Arabistan’a iyice oturmuşlardı. İngilizler, Hollandalılar, Fransızlar ve Amerikalılar kurdukları kartel ile Irak’taki petrol kuyularını ele geçirmişlerdi. (10) Zaten İngilizler, 1853’de Basra Körfezi’ndeki korsanları kovduktan sonra bu bölgeyi tamamen kontrolleri altına almışlardı.
Libya’da önemli petrol yatakları, Zeltan, Dehra, Amal, Serir’de bulunmuştur. 1961’de üretime başlayan petrol yatakları kısa bir süre sonra, 1964’de, Cezayir’i de geçerek Afrika’nın en önemli üreticisi ve 1969’da da dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olmuştu. (11) Libya petrol politikasına ABD’li ortaklıklar etkili olmuşlardır bu ortaklardan en önemli petrol yatağını bulan Exxon’a bağlı Esso İnternational olmuştur. Daha sonra çeşitli petrol şirketleri Libya’ya girmişlerdir. Bunlar arasında Brtish Petroleum (BP) büyük role sahiptir. Libya, 1971’de BP’nin ülkesindeki varlığını kamulaştırarak petrolü millileştirmiştir.
Cezayir’de 1947 yılında Fransızlar petrol aramalarına başlayarak, Sahra’da ilk bilgileri elde etmişlerdir. Cezayir, Fransa’nın bir sömürgesi durumunda idi.
Büyük çoğunluğu Fransız sermayesi ile karşılanan Cezayir petrol aramalarında 1956’da Ecele’de ilk, gene aynı yıl da S.N. Repal, Hassi-Messaud, daha sonraları da Hassi-Messaud ve Ecele bölgeleri arasında başka petrol yatakları bulunmuştu. Böylece üretimi kısa bir sürede artan Cezayir, dünyanın belli başlı petrol üreticisi ülkeler arasına girmişti. (12)
Orta Doğu petrollerinin ilk denetlenmesi, Sir Henry Willaian Knox D’Arcy’ye 1901 yılında İran Şahı tarafından verilmişti. (13) İngiliz Hükümeti, 1914’de D’Arcy ile bir anlaşma yaparak şirket hisselerinin büyük bir bölümünü elde etmiştir. İran petrolleri üzerinde egemenlik hakkı başta İngiltere olmak üzere, ABD ve İtalya tarafından paylaşılmıştır. Ancak 1979 İran İslâm İnkılâbı’ndan sonra Çok Uluslu Petrol Şirketleri ülkeden atılmıştır.
Karaipler bölgesi olarak bilinen Venezüela ve Meksika’da da petrol aramalarını yine Çok Uluslu Petrol Ortaklıkları yürütmüşlerdir. Bunlardan Shell ve Exxon başta gelir.
Sovyetler petrol sanayi, ABD petrol sanayi ile aynı çağlarda başlamıştı. ABD’de, 1859’da, ilk petrol kuyusu buharlı delici (matkap) ile açıldıktan sonra bu sektördeki gelişme çok hızlı olmuştu. Bu alet, ancak 35 metre derinlikte bulunan Kafkasya petrol yataklarına sokulunca petrole hücum başlamıştı. (14) Rusya’da petrol üretimine Çarlık Hükümeti zamanında geçilmiştir. 1917 Komünist İhtilali’nden sonra üretimde bir duraklama olmuştur. Ancak devrimden sonra petrol üretimi hızlanmış ve Batı ülkelerine bile ihraç edilmiştir. İkinci dünya savaşı’ndan sonra ise Sovyet petrol tröstü; ihracatını daha ziyade oluşan komünist blok ülkelerine yönelmiştir. Burada şunu belirtmek gerekir ki; Sovyet Rusya’da, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarının bir kısmını ülkesine katarken, petrol alanlarına da sahip olmuştu. Mesela; Batum gibi.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın büyük bölümü, dünya petrol rezervlerinin % 70 bölgesinde cereyan etti. Ünlü İngiliz devlet adamı Churchill, o dönemde petrol için verilen şiddetli çıkar savaşını “Bir damla kan bir damla petrol” sözüyle özetlemişti. Nüfuz ve çıkar alanı paylaşımı savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin çökertilmesiyle bölgenin ve petrol yataklarının büyük bölümü Batı devletlerinin işgali altına girdi. Büyük petrol şirketleri bu işgaller sayesinde Orta Doğu petrollerinden önemli imtiyazlar elde ettiler ve büyük vurgunlar vurdular. (15) Sonuçta, İngiliz, Amerikan ve Fransız şirketlerinin ortak işbirliği ile Orta Doğu petrolleri büyük bir şekilde yağmalanmıştır. Bazı ülkeler de petrolü millileştirme hareketlerinin yaygınlaştırılmasına rağmen, sömürü yine devam etmiştir. Daha ziyade petrol üreticisi İslâm Ülkeleri, elde ettikleri petro-dolarları lüks ve israfa dönük eşyalara, saray yapılı binalara, hatta ihtiyaç fazlası binalara, Batı’daki sanayi işletmelerine ve iş merkezlerine yatırmak suretiyle ellerindeki zenginliklerini tarumar ettirmişlerdir.
Petrol Üçüncü Dünya halkları ve İslâm Dünyası için mucize gibi ortaya çıkan bir kozdu, belki Allah’ın Müslümanlara ve tüm müstazaflara tanıdığı büyük fırsattı. Ancak bu fırsatın iyi değerlendirilmediği görüldü. Petrolü siyasi bir koz olarak kullanıp zorba güçleri dize getirebilir, halklarının özgürlük ve bağımsızlık önerilerini gerçekleştirebilirdiler. (16) Fakat bu mümkün olmadı. Çünkü İslâm Ülkeleri arasında ne siyasi bir birlik vardı, nede ekonomik bir birlik vardı. İslâm Dünyası ittifaksız güçler olarak Batı’nın sömürüsüne açık bir kütle halindeydi.
Dünya petrolünün büyük bir çoğunluğu İslâm Dünyası tarafından üretilirken, tüketen ülkeler ise sanayisi ilerlemiş Batılı ülkelerdir. Yüksek petrol tüketimine sahip olan sanayi ülkelerinin petrol üretimleri kendilerine yeterli değildir. Dünya enerji tüketiminde birinci sırayı ABD, ikinci sırayı Rusya, üçüncü sırayı Kıta Çin’i, dördüncü sırayı da Japonya almaktadır. Japonya dünyanın en büyük petrol ithalatçısı durumundadır. Petrole karşı bağımlılık Batı Avrupa ülkeleri ile Japonya’da büyük bir önem kazanmaktadır.
Hal böyle olmakla beraber, yine de petrol üreticisi İslâm Ülkeleri’nde politik etkinlik Batılı güçlerin elinde bulunmaktadır. Batılı güçler, menfaatlerinin zedelendiğini gördükleri an hiç çekinmeden İslâm Dünyası üzerine saldırılarını yönetlmektedirler. Hatta bu saldırılar, yeni menfaatlerin oluşması yolunda bile ortaya çıkmaktadır. ABD, Libya’nın Sirte Körfezi’nin milletlerarası kara sulara dahil olduğunu ileri sürerek bu bölgeye girip denizde petrol aramalarına yönelmiş ve bazı tespitler de yapmıştı. Ancak ABD’nin bu yersiz girişimine Libya karşı koymuştur. Bunun sonucu olarak Libya, ABD tarafından terörist ilân edilmiştir. Bu bahaneyle Nisan 1986’da İngiltere, İsrail ve Kanada desteğinde, ABD, Libya’ya saldırmıştır. Aslında ABD’nin bu saldırısı, Libya petrollerine ulaşmak üzere yapılan bir plânın tatbikiydi. Bir diğer konuda dünya petrolünün büyük bir bölümünün sevk edildiği Basra Körfezi’nde denetimlerin Batıllarca kontrol altına alınmasıdır.
Körfez savaşı, Irak Meselesi, Türkiye’nin Güneydoğu Meselesi, Batılı Güçlerin petrol üzerindeki çıkar hesaplarını göstermesi bakımından ilginç tablolar ortaya koymuştur. İslâm Dünyası, petrol konusunda bir işbirliği politikası oluşturarak, Batılı güçlerin ekonomik ve siyasi saldırılarını durdurmadıkça, haklarını koruyamaz.
-------
(1) Baysal, Prof. Dr. Kubilay, Uluslararası petrol Sorunları, Ar yayın Dağıtım, İstanbul, 1982, sh: 2
(2) A.g.e, sh: 3
(3) A.g.e, sh: 7
(4) A.g.e, sh: 47
(5) Işık, İhsan, Uluslararası Sorunlar, İslâm Dünyası ve Türkiye, Girişim Yayınları, İstanbul, 1987, sh: 11
(6) Baysal, Prof. Dr. Kubilay, A.g.e, sh: 46
(7) A.g.e, sh: 66-67
(8) A.g.e, sh: 228
(9) A.g.e, sh: 71
(10) A.g.e, sh: 79
(11) A.g.e, sh: 87
(12) A.g.e, sh: 89
(13) A.g.e, sh: 62
(14) A.g.e, sh: 159
(15) Işık, İhsan, A.g.e, sh: 12
(16) A.g.e, sh: 13
Petrol, enerji kaynağı, sanayi hammaddesi ve ulaştırma sektöründe yaygın olarak kullanılmaktadır.
Günümüzde bilinen kaynaklarıyla petrol, dünyaya dengeli bir biçimde dağılmamıştır. Genel olarak üretim alanları Kuzey ve Orta Amerika, Orta Doğu ve Sovyetler Birliği, tüketim alanları da Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da bulunmaktadır. Diğer bir deyişle üretim ve tüketim alanları ayrı ayrı yerlerdedir. (3)
Belgeler, beş bin yıldan beri Orta Doğu’da petrol diye bilinen, fışkıran sıvılardan, gaz ve katran sızıntılarından söz ederler. Bunlardan ilk çağlardan beri çeşitli şekillerde yararlanılmaktadır; ısı, ışık, merhem, inşaatta tuğlaların birleştirilmesi (zift) gibi. (4)
İlk defa 1857’de Romanya’da 1859’da Amerika’da, 1860’dan itibaren İtalya, Rusya, Kanada, Polonya, Japonya ve Hindistan’da çıkarılan petrol Ortadoğu’da ilk kez 1913 yılında İran’da üretilmeye başlandı. Daha sonra 1927’de Irak’ta, 1936’da Suudi Arabistan’da ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu ve Körfez’deki diğer ülkelerde ve Türkiye’de petrol üretimine geçildi. (5) Amerika Birleşik Devletleri’nde 1859’da bulunan petrol, Titusxille Eyaleti’nde 21 metre derinlikte Drake tarafından keşfedilmiştir.
Günümüzde başlıca petrol işletilen ve bulunan bölgeler; Orta Doğu, Karaipler, Rusya, Kafkaslar ve Kuzey Amerika’dır.
Petrolün keşfedilişi ile oluşan ve gelişen ortaklıklar kartelleşmişlerdir. Karteli oluşturan yedi ortaklık, 1914-1948 döneminde, petrol üretim fiyatlarına egemen olarak üretici ve tüketici ülkeleri sömürmüşlerdir. (6) Bu çok uluslu petrol ortaklıklarına karşı üretici ülkelerin ilk tepkisi, 1948 Kırmızı Çizgi Anlaşması’nın ortadan kaldırılması ile başlayarak gittikçe yoğunluk kazanmıştır. Yedi büyük petrol ortaklıkları; Exxon, BP, Sdell, Gulf, Texaco, Socal ve Mobil’dir. Petrol da dünya ticareti ve pazarları bu ortaklık tarafından paylaşılmıştır. Bu çok uluslu petrol ortaklıkları, ekonomik yönden geri kalmış ülkelere çok sinsi yollarla girmeyi başarmışlar ve o ülkelerin zengin petrol yataklarını denetimleri altına alarak yağmalamışlardır.
Petrol politikasının yönlendirilmesinde İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika büyük rol oynamışlardır. Bu amaçla Orta Doğu petrollerini ele geçirmek üzere Osmanlı Devleti ve İran’da gizli eylemlere girişmişlerdir.
Orta Doğu’nun en çok petrol umulan bölgesi olan Mezepotamya Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimindeydi. Petrol imtiyazı elde etmek için İngilizler, Amerikalılar ve Almanlar girişimlerde bulunarak 1908’de İmparatorluk’tan çok sayıda petrol hakkı elde ettiler. (7) Tabiî ki bu imtiyaz petrol aramalarına katılmak şeklindeydi. Ancak bu tarihte Osmanlı Deveti’nin başında Batı’ya karşı milletiyle direnen büyük hükümdar Sultan Abdulhamid Han vardı. Batılı güçlerce, Abdulhamid Han’ın düşünce yapısı ve millet üzerindeki etkinliği biliniyordu. Hatta İslâm toprakları üzerinde bulunan Filistin’de, İsrail Devleti kurmak için bir yer isteyen Theoder Hezl’i sarayından kovmuştu. Öyleyse ne yapılmalıydı? Osmanlı petrol bölgelerinin ele geçirilmesi için mutlaka Abdulhamid Han’ın tahttan indirilmesi gerekliydi. Ayrıca birde bir dünya savaşının çıkartılması şarttı. Bütün plânlar bu iki konu üzerinde yürütüldü. Önce Jön Türkler devreye sokularak Sultan Abdulhamad Han, 13 Nisan 1909’da (31 Mart Vak’ası) tahttan indirildi. Daha sonra ise Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na sürüklendi. Artık Osmanlı topraklarının parçalanması ve Batılı güçlerin petrol bölgelerine girmeleri için büyük engeller aşılmıştı.
İngiltere, Osmanlı Devleti üzerindeki hakim rolünü güçlendirmek için İstanbullu Ermeni Sarkiz Kalust Gülbenkyan’ı görevlendirdi. Gülbenkyan, İngilizlerin Musul ve Kerkük bölgelerine ulaşmak ve petrol haklarını elde etmek üzere harekete geçti. İngilizler, Gülbenkyan’ın önerisi üzerine African and Eastern Consessions Petrol Şirketi’ni kurmuşlardır. Bu şirket daha sonra Turkish Petroleum Company (TPC) ve 1928 yılında da Irak Petroleum Company (IPC) adını almıştır.
Orta Doğu petrollerini ele geçirmek üzere İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda, Osmanlı toprakları üzerinde petrol aramalarına ağırlık verirlerken, bir an önce Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve petrol bölgelerinin paylaşılması yolunda gizli anlaşmalar içinde idiler. Gizli savaş ajanları vasıtasıyla, Osmanlı Devleti içinde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile işbirliğine giren Batılı güçler, 4 Ağustos 1914’de Birinci Dünya Savaşı’nı başlatmışlardır. Bu emperyalist müstekbirler, daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı petrol bölgelerini paylaşma anlaşmalarına girişmişlerdir. Dünya savaş halinde iken, Fransa ve İngiliz Hükümetleri arasında 1916’da ele geçirilecek Osmanlı topraklarının dağılımını kapsayan Sykes Picot Anlaşması imzalanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti tarihe mal olarak toprakları üzerinde Batılı güçlerin himayesinde küçük lokmalar halinde devletçikler oluşturulmuştu. Nihayet sömürgeci güçler, çabalarının sonucu olarak emellerine ulaşmışlardı.
Aslında Osmanlı toprakları üzerinde petrol aramalarına daha 1882 yılında başlanmıştır. Bu tarihten sonra işin ehemmiyetini anlayan Batılılar, ittifak halinde birleşerek, Osmanlı Devleti’ni dağıtma yoluna gitmişlerdir.
Orta Doğu’da petrol olduğunun farkına varan İngilizler ve Amerikalı ortaklıklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Suriye, Irak ve Arabistan bölgesinde araştırmalar yapmışlar ve bölge potansiyeli hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Irak ve Suudi Arabistan Yarımadası önemli petrol potansiyeline sahip bölgeler de Osmanlı yönetiminden ayrılmışlardı. Lozan Anlaşması’nda da petrol potansiyeli olan Musul Bölgesi Irak Hükümetine kalmıştı. (8) İstiklal Savaşı sonrasında Türkiye sınırları içinde bulunan Musul Bölgesinin Irak’a bırakılması yönünde İngiltere ve Fransa büyük çabalar sarf etmişlerdi. Çünkü Irak petrolleri üzerinde İngilizler ve Fransızlar sömürü hegomanyası kurmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı’nın çıkartılmasının temelde iki amacı vardı: Biri Osmanlı toprakları üzerindeki petrol bölgelerinin ele geçirilmesi, ikincisi ise Filistin toprakları üzerinde Yahudi İsrail Devleti’nin kurulması idi. Batılı güçler politikalarını bu iki amaç etrafında yoğunlaştırmışlardır.
Birinci dünya Savaşı sonrasında, daha 1927 yılında Kerkük’de Baba Gurgur petrol yatağının bulunması, geleceğin çok parlak olduğunu gösteriyordu. 1928 yılında İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar bir araya gelerek Irak Petroleum Company Petrol Şirketi payları konusunda bir anlaşmaya varmışlardı. Bu şirketin % 5 payı Ermeni Gülbenkyan’a verilmişti (Bundan sonra Ermeni Gülbenkyan’ın ismi “bay yüzde beş” diye anılmıştır).
1928’de Ostende’de düzenlenen ve IPC’nin başlıca hissedarlarını bir araya getiren konferansta anlaşma yenilenmişti. Buna göre ortakların hiç biri, diğer ortakların izni ve katkısı olmaksızın Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında bulunacak petrol yataklarını işletemeyecekti. Bu alan Gülbenkyan’ın bir haritada kırmızı kalemle çizdiği sınırlarla belirlenmiştir. 1928’de imzalanan bu Kırmızı Çizgi adını alan anlaşmaya göre, bugünkü Türkiye, Irak, Suriye ve Kuveyt sınır dışında, Tüm Arabistan ve İran Körfezi’ndeki emirliklerin bu sınır içinde kaldığını gören İngilizler, Kuveyt topraklarının sınır dışında kalmasından Amerikalılar memnun olmuştu. (9)
Görüldüğü gibi büyük ortaklıklar Ora Doğu petrol alanlarını bölüşmüşlerdi. İngilizler, İran ve Katar petrollerinin tümünü ve Kuveyt’in de yarısını ellerine almışlardı. ABD’liler Bahreyn ve Suudi Arabistan’a iyice oturmuşlardı. İngilizler, Hollandalılar, Fransızlar ve Amerikalılar kurdukları kartel ile Irak’taki petrol kuyularını ele geçirmişlerdi. (10) Zaten İngilizler, 1853’de Basra Körfezi’ndeki korsanları kovduktan sonra bu bölgeyi tamamen kontrolleri altına almışlardı.
Libya’da önemli petrol yatakları, Zeltan, Dehra, Amal, Serir’de bulunmuştur. 1961’de üretime başlayan petrol yatakları kısa bir süre sonra, 1964’de, Cezayir’i de geçerek Afrika’nın en önemli üreticisi ve 1969’da da dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olmuştu. (11) Libya petrol politikasına ABD’li ortaklıklar etkili olmuşlardır bu ortaklardan en önemli petrol yatağını bulan Exxon’a bağlı Esso İnternational olmuştur. Daha sonra çeşitli petrol şirketleri Libya’ya girmişlerdir. Bunlar arasında Brtish Petroleum (BP) büyük role sahiptir. Libya, 1971’de BP’nin ülkesindeki varlığını kamulaştırarak petrolü millileştirmiştir.
Cezayir’de 1947 yılında Fransızlar petrol aramalarına başlayarak, Sahra’da ilk bilgileri elde etmişlerdir. Cezayir, Fransa’nın bir sömürgesi durumunda idi.
Büyük çoğunluğu Fransız sermayesi ile karşılanan Cezayir petrol aramalarında 1956’da Ecele’de ilk, gene aynı yıl da S.N. Repal, Hassi-Messaud, daha sonraları da Hassi-Messaud ve Ecele bölgeleri arasında başka petrol yatakları bulunmuştu. Böylece üretimi kısa bir sürede artan Cezayir, dünyanın belli başlı petrol üreticisi ülkeler arasına girmişti. (12)
Orta Doğu petrollerinin ilk denetlenmesi, Sir Henry Willaian Knox D’Arcy’ye 1901 yılında İran Şahı tarafından verilmişti. (13) İngiliz Hükümeti, 1914’de D’Arcy ile bir anlaşma yaparak şirket hisselerinin büyük bir bölümünü elde etmiştir. İran petrolleri üzerinde egemenlik hakkı başta İngiltere olmak üzere, ABD ve İtalya tarafından paylaşılmıştır. Ancak 1979 İran İslâm İnkılâbı’ndan sonra Çok Uluslu Petrol Şirketleri ülkeden atılmıştır.
Karaipler bölgesi olarak bilinen Venezüela ve Meksika’da da petrol aramalarını yine Çok Uluslu Petrol Ortaklıkları yürütmüşlerdir. Bunlardan Shell ve Exxon başta gelir.
Sovyetler petrol sanayi, ABD petrol sanayi ile aynı çağlarda başlamıştı. ABD’de, 1859’da, ilk petrol kuyusu buharlı delici (matkap) ile açıldıktan sonra bu sektördeki gelişme çok hızlı olmuştu. Bu alet, ancak 35 metre derinlikte bulunan Kafkasya petrol yataklarına sokulunca petrole hücum başlamıştı. (14) Rusya’da petrol üretimine Çarlık Hükümeti zamanında geçilmiştir. 1917 Komünist İhtilali’nden sonra üretimde bir duraklama olmuştur. Ancak devrimden sonra petrol üretimi hızlanmış ve Batı ülkelerine bile ihraç edilmiştir. İkinci dünya savaşı’ndan sonra ise Sovyet petrol tröstü; ihracatını daha ziyade oluşan komünist blok ülkelerine yönelmiştir. Burada şunu belirtmek gerekir ki; Sovyet Rusya’da, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarının bir kısmını ülkesine katarken, petrol alanlarına da sahip olmuştu. Mesela; Batum gibi.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın büyük bölümü, dünya petrol rezervlerinin % 70 bölgesinde cereyan etti. Ünlü İngiliz devlet adamı Churchill, o dönemde petrol için verilen şiddetli çıkar savaşını “Bir damla kan bir damla petrol” sözüyle özetlemişti. Nüfuz ve çıkar alanı paylaşımı savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin çökertilmesiyle bölgenin ve petrol yataklarının büyük bölümü Batı devletlerinin işgali altına girdi. Büyük petrol şirketleri bu işgaller sayesinde Orta Doğu petrollerinden önemli imtiyazlar elde ettiler ve büyük vurgunlar vurdular. (15) Sonuçta, İngiliz, Amerikan ve Fransız şirketlerinin ortak işbirliği ile Orta Doğu petrolleri büyük bir şekilde yağmalanmıştır. Bazı ülkeler de petrolü millileştirme hareketlerinin yaygınlaştırılmasına rağmen, sömürü yine devam etmiştir. Daha ziyade petrol üreticisi İslâm Ülkeleri, elde ettikleri petro-dolarları lüks ve israfa dönük eşyalara, saray yapılı binalara, hatta ihtiyaç fazlası binalara, Batı’daki sanayi işletmelerine ve iş merkezlerine yatırmak suretiyle ellerindeki zenginliklerini tarumar ettirmişlerdir.
Petrol Üçüncü Dünya halkları ve İslâm Dünyası için mucize gibi ortaya çıkan bir kozdu, belki Allah’ın Müslümanlara ve tüm müstazaflara tanıdığı büyük fırsattı. Ancak bu fırsatın iyi değerlendirilmediği görüldü. Petrolü siyasi bir koz olarak kullanıp zorba güçleri dize getirebilir, halklarının özgürlük ve bağımsızlık önerilerini gerçekleştirebilirdiler. (16) Fakat bu mümkün olmadı. Çünkü İslâm Ülkeleri arasında ne siyasi bir birlik vardı, nede ekonomik bir birlik vardı. İslâm Dünyası ittifaksız güçler olarak Batı’nın sömürüsüne açık bir kütle halindeydi.
Dünya petrolünün büyük bir çoğunluğu İslâm Dünyası tarafından üretilirken, tüketen ülkeler ise sanayisi ilerlemiş Batılı ülkelerdir. Yüksek petrol tüketimine sahip olan sanayi ülkelerinin petrol üretimleri kendilerine yeterli değildir. Dünya enerji tüketiminde birinci sırayı ABD, ikinci sırayı Rusya, üçüncü sırayı Kıta Çin’i, dördüncü sırayı da Japonya almaktadır. Japonya dünyanın en büyük petrol ithalatçısı durumundadır. Petrole karşı bağımlılık Batı Avrupa ülkeleri ile Japonya’da büyük bir önem kazanmaktadır.
Hal böyle olmakla beraber, yine de petrol üreticisi İslâm Ülkeleri’nde politik etkinlik Batılı güçlerin elinde bulunmaktadır. Batılı güçler, menfaatlerinin zedelendiğini gördükleri an hiç çekinmeden İslâm Dünyası üzerine saldırılarını yönetlmektedirler. Hatta bu saldırılar, yeni menfaatlerin oluşması yolunda bile ortaya çıkmaktadır. ABD, Libya’nın Sirte Körfezi’nin milletlerarası kara sulara dahil olduğunu ileri sürerek bu bölgeye girip denizde petrol aramalarına yönelmiş ve bazı tespitler de yapmıştı. Ancak ABD’nin bu yersiz girişimine Libya karşı koymuştur. Bunun sonucu olarak Libya, ABD tarafından terörist ilân edilmiştir. Bu bahaneyle Nisan 1986’da İngiltere, İsrail ve Kanada desteğinde, ABD, Libya’ya saldırmıştır. Aslında ABD’nin bu saldırısı, Libya petrollerine ulaşmak üzere yapılan bir plânın tatbikiydi. Bir diğer konuda dünya petrolünün büyük bir bölümünün sevk edildiği Basra Körfezi’nde denetimlerin Batıllarca kontrol altına alınmasıdır.
Körfez savaşı, Irak Meselesi, Türkiye’nin Güneydoğu Meselesi, Batılı Güçlerin petrol üzerindeki çıkar hesaplarını göstermesi bakımından ilginç tablolar ortaya koymuştur. İslâm Dünyası, petrol konusunda bir işbirliği politikası oluşturarak, Batılı güçlerin ekonomik ve siyasi saldırılarını durdurmadıkça, haklarını koruyamaz.
-------
(1) Baysal, Prof. Dr. Kubilay, Uluslararası petrol Sorunları, Ar yayın Dağıtım, İstanbul, 1982, sh: 2
(2) A.g.e, sh: 3
(3) A.g.e, sh: 7
(4) A.g.e, sh: 47
(5) Işık, İhsan, Uluslararası Sorunlar, İslâm Dünyası ve Türkiye, Girişim Yayınları, İstanbul, 1987, sh: 11
(6) Baysal, Prof. Dr. Kubilay, A.g.e, sh: 46
(7) A.g.e, sh: 66-67
(8) A.g.e, sh: 228
(9) A.g.e, sh: 71
(10) A.g.e, sh: 79
(11) A.g.e, sh: 87
(12) A.g.e, sh: 89
(13) A.g.e, sh: 62
(14) A.g.e, sh: 159
(15) Işık, İhsan, A.g.e, sh: 12
(16) A.g.e, sh: 13