Aynı hamur, aynı iç... Baksan her şey aynı. Fakat tepsinin kenarında kalan dilimler beğenilmez ve istenmez genelde. Hep ortadan istenir. Orta yerinden.
Benim için de durum aynı. Bir süre oturup pişmesini beklediğim böreğin ilk dilimlerini ben alacaktım. 7 dilim böreği paketlettirip eve götürecektim. Kendisini 'abi' olarak sıfatlandıracağını az sonra öğreneceğim adama, "Ortadan verin" dedim. Her zaman öyle yapmak için kendine önceden söz vermiş bir insanın kararlılığıyla "Kenarından da veririm abim" dedi. "Sonra herkes ortadan isteyince, kenarları satamıyoruz". Adilceydi. Hak verdim. "Peki" dedim.
Tepsisinin kenarından 3 dilim; ortasından da 4 dilim aldığım börekler paketlenince, borcumu ödeyip dükkandan çıktım. Alışverişte ödenen paraya 'borç' denilmesinden nedense rahatsız olurdum küçükken, annem öyle söyleyince. Utanırdım hatta. Çocukluk işte. Şimdi aynı şeyi ben de yapıyordum, alışveriş esnasında bunun ancak küçük ve tatlı bir söz tanımı olduğunu fark ettiğimden beri. Alınan ürünün ya da hizmetin karşılığı, müşterinin hanesinde bir 'borç' olarak karşılık bulurdu elbette. (Çocukluğun verdiği henüz o hayatı tanımamanın getirdiği cehalet ve heyecan, söz konusu bünyede bambaşka algılara ve yaklaşımlara yol açabiliyordu sonuçta)
Bu börekçinin hemen karşısındaki eve doğru yürüdüm sonra. 5 dakikalik mesafenin ardından, börekler hala sıcaktı. İçindeki peynir hala sünüyordu. Çay da hazırdı. Ufak bir lezzet şölenine engel olabilecek bir şey yoktu görünürlerde.
Gelince, evdeki adama baktım bir süre. Uzaktan izledim. Torununun yanına oturmuş, komik resimler ve karikatürler çiziyordu onun için. O sırada başı öne eğik olduğu için, yüzünün alt bölgesindeki yaşlılık görünmüyordu. Yaşlılığın genelde en çok sevip yerleştiği bölge, gizli kalmıştı o sırada. Beyazlaşmış saçlarını saymazsak, olduğundan daha genç göründü gözüme hatta bir an. Tabi kimin yanında oturduğunu ve ne yaptığını da hesaba katarsak, neşenin gençleştirici etkisinden söz edebiliriz. Neyse.
O sırada, olduğundan daha genç ve dinç görünen adam, oğlunu hatırlattı bana. Oğlunun, yüz hatlarını kesinlikle babasından almış olduğuna kanaat getirdim. 50 yıl önce evlendiği karısının, onda neyi sevdiğini anlayıp, o kadınla özdeşleştirdim kendimi. Kemerli burun ve ince dudak kombinasyonu, onun için de çekici bir özellikti o yıllarda demek ki. Fakat o sırada ilgi odağımda onların oğulları değil, kendi oğlum vardı. Dedesinin yanında komik resimler ve karikatürler çizip gülen oğlum. "Hadi artık börekleri soğutmadan gelin mutfağa" dedim. Geldiler.
3 kenar dilimi kendime, babaanneye ve dedeye servis ettikten sonra, orta dilimleri bilin bakalim kimin için ayırdım?
O değil de, bu börekçi bu işi kesinlikle çok iyi biliyordu. İsim verip reklam edemem ya, siz anlayın işte içindeki peynirleri sünen böreğin nereye ait olabileceğini.
Pazar gününün öğlen vaktinin bir kısmı bu şekilde yaşandıktan sonra, babaaanne ile birbirimize sarıldığımız fotoğrafa takılı kaldı gözlerim hep, akşam olunca. Belki annem de bana bir gün öyle sarılır diye düşündüm ama o düşünce belli ki böreğin en orta dilimiydi; ancak çok şanslı olanların alıp yiyebileceği.