Çocuklarla… yazı serisi
Sevgili kardeşlerim,
Saadet (mutluluk) nasıl elde edilir biliyor musunuz? İsterseniz önce saadet olmazsa ne olur, oradan başlayayım.
Eğer saadet olmazsa başta sizin yüzünüz gülmez. Sonra anne ve babalarınızın ve sırasıyla arkadaşlarınızın, komşularınızın ve tüm milletimizin yüzü gülmez.
Sokağa çıktığınızda size dövmek isteyen birinin sizi beklediğini bilseniz, sokağa çıkabilir misiniz? Veya sokağa her çıktığınızda tedirgin (huzursuz) olmaz mısınız?
Konumuz para olduğuna göre sokağa çıktınızda, evinize ekmek gibi, küçük kardeşinize süt almak gibi çok önemli almanız gereken mal veya malzemeler olsa ama cebinizde bunları alacak paranız bulunmasa... Ne düşünürdünüz? Ne yapardınız?
Olayı bir de tersinden ele alalım. Cebinizde para çok… Her şeyi satın alabiliyorsunuz. Öyle ki ihtiyacınız dışında lüks mallar da alabiliyorsunuz. Mesela cebinizde son model ve pahalı bir cep telefonunuz olsa…
Bu gün artık insanlarımız, manevi duygulardan hayli uzaklaştıkları ve hayatın sadece yaşanılan bu andan ibaret olduğuna inandıklarını biliyoruz.
Gazetelerde, televizyonlarda görmüyor musunuz, mağaza ve dükkân soygunlarını… Bunlar mağazalarını kilit üstüne kilit vurdukları, kamera üzerine kamera taktıkları, alarm zili üstüne alarm zilleri ile döşedikleri halde gün geçmez ki bir soygun ve hırsızlık olayı gerçekleşmesin.
Bu kadar emniyet tedbirine rağmen bu yerlerin sahipleri; “Benim işyerim veya evim de bir gün soyulursa…” diye düşündükleri zaman, mutlu olabilirler mi?
Sevgili kardeşlerim,
Gördüğünüz gibi saadet ortamının sağlanmasının iki şartı bulunmaktadır. Bunlardan birisi maneviyat sahibi olmak, başkalarının elindekilere göz dikmemek yani Allah korkusu. Diğeri ise toplumda ihtiyaç sahibi insanların sayısını azaltmak, bir başka deyişle insanların refah düzeyini yükseltmektir.
Elbette bunları başımıza seçtiğimiz insanlar, milletvekilleri, bakanlar, Başbakan ve Cumhurbaşkanlarımız yapacaklardır. Bunları da bizler seçtiğimize göre ülkemizin refah seviyesini kim yükseltecekse onu, çocuklardan başlayarak insanımızın ahlak ve maneviyatı kim sağlayacaksa onu seçmeliyiz. Ki hepimiz güven içinde, saadet içinde olabilelim.
Sevgili çocuklar,
Bir Padişahın oğlu, onulmaz (iyileşmez) bir hastalığa yakalanmış. Bu genci tedavi etmek ve eski sağlığına kavuşturmak için her şey ama her şey yapılmış. Fakat delikanlıyı bir türlü iyileştirememişler.
Sonunda saraya gelen bir bilgin; “Padişahım. Oğlunuzun hastalığını tedavi edebilmek için ülkenizde dertsiz bir adamı bulmalısınız. Onun gömleğini oğlunuza giydirmelisiniz. İşte o zaman oğlunuz iyileşecektir” demiş.
Oğlunu içine düştüğü hastalıktan kurtarabilmek için bütün yolları deneyen Padişah hemen emir vermiş;
“Tiz, bütün ülkeme münadiler (tellallar) çıkarılsın. Ülkemde dertsiz bir adam bulunsun ve gömleği bana getirilsin” demiş.
Bu emir üzerine yüzlerce münadi yollara düşmüş ve başlamış ülkede dertsiz adam aramaya… O köy senin bu köy benim… O tepe senin bu tepe benim… Aramışlar, aramışlar, aramışlar…
Ama ne mümkün... Dertsiz diye buldukları her adamın bir takım dertleri varmış. Tabii ondan gömleğini isteyememişler.
Bütün ümitlerin tükendiği ve artık ülkede dertsiz adam bulamadık diye düşündükleri bir zamanda münadilerden biri, yaz güneşinin sıcaklığında bir ağaç gölgesinde dinlenirken, bakmış ki karşıdan sırtına dağ gibi odun yüklemiş biri, ağzında mırıldandığı ilahisiyle (türküsüyle) gelmektedir.
Kendi kendine; “Bir de şu adama sorayım bakayım. Bana ne cevap verecek” demiş.
Adam yanına yaklaşınca; “Selam aleyküm, amca” demiş. “Ben Padişahın adamıyım. Ülkede dertsiz bir adam arıyorum. Söyle bana, senin her hangi bir derdin var mı?” Adam;
“Aleyküm selam, evlat…” demiş adam. “Allaha çok şükür benim hiçbir derdim yok”
Münadi; “Hah işte aradığımız gibi bir adam buldum diye sevinmiş” Adama;
“Amca” demiş. “Bana gömleğini verir misin? Sana bunun için çok altın vereceğim”
Adam; “Evlat…” demiş. “Çok isterdim gömleğimi sana verebilmeyi… Bunun için para da istemezdim. Ama ne yazık ki benim gömleğim de yok ki…” demiş.
Görüyor musunuz sevgili çocuklar,
Mutlu olabilmenin yolu öyle çok mal biriktirmekten değil, az mal da olsa maneviyat sahibi olabilmek ve elindekine şükredebilmektir.