9-Şaraba ekmeği batırıp kutsal günlerde Hz. İsa’nın kanı ve eti diye yemek
Hıristiyanlıkta kiliseye ayine gelen herkes, Hz. İsa’nın kanı kabul edilen ve bir şaraba bir parça ekmek batırıp yiyerek veya bir mum yakarak ayine başlar. Zaten kiliselerin her yeri renkli resimlerle, Hz. İsa’nın ellerinden ve vücudundan akan kanları gösteren tablolarla süslüdür. Adamlar büyüğünden sabisine bunları gösteriyorlar, her hafta doya doya seyrettiriyorlar bir şey olmuyor! Ama Müslümanlar sene de bir defa kurban bayramında hayvan kesip kan akıtınca, “teröre çağrışım yaptırıyor, Müslüman çocukları merhametsiz yetişiyor, kan dökmeye meyilli büyüyor…” diye dünyayı ayağa kaldırıyorlar, el insaf
10-Bir insan olarak Papa’nın insanları aforoz edip dinden çıkarabilmesi, istediğini de dine alıp cennetlik yapabilmesi
İslâm’da bu yetki Hz. Muhammed’e bile verilmemiştir. Yüce dinimizde çizgiler ve hudutlar Allah ve kul diye açık olarak bellidir. İkisinin arasında orta bir güç yoktur. Peygamberler ve veliler vardır ama onların Allah’ın otorite sahasına müdahaleleri katiyen söz konusu değildir. Peygamberlerde kul ve beşerdir. Sadece onlara elçilik görevi verilmiştir. Diğer insanlardan bir farkları yoktur. Sadece Allah müsaade eder ve izin verirse bazı durumlarda mucize veya keramet gösterme özellikleri vardır. Ama bir kulu İslâm’a alma veya ondan çıkarma yetkileri asla yoktur. O Allah’a mahsus bir yetkidir. Nitekim Hz. Muhammed; çocukken öksüz olduğu için kendisini evine alan, bakıp büyüten, kol kanat geren, en sevdiği amcası, damadı Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’i bile Müslüman yapamamış, ölüm döşeğinde iken iman etmesi için biraz telkinde bulununca, hemen ikazı ilâhiye maruz kalmış ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”(1)
Peygamberimizin şefaati de sınırlıdır ve ayette de ifade edildiği gibi; Allah’ın izin verdiği kimselere izin verdiği kadarıyla gerçekleşecektir.(2) onun izin verdiği kişilere ve onun izni nispetinde olacaktır.
Ama Hıristiyanlıkta değil “Alemlere rahmet olarak” gönderilen bir peygamber, sıradan bir papaz bile kişinin günahını Hz. İsa ve tanrı adına bağışlar, onu tertemiz arındırır ve cennete gönderir. Yahut insanları aforoz edip dinden çıkarırlar, cemiyetten tecrit edilmesini, dışlanmasını sağlarlar. Tarihte nice krallar, kumandanlar, idareciler hatta sıradan insanlar bile aforoz edildikleri için çok zor durumlarda kalmışlardır. Neticede gidip papa ve papazların elini öpüp, özür diledikten sonra tekrar Hıristiyanlığa kabul edilmişlerdir(!).
11-her insanın doğuştan günahkâr olması
Muharref (bozulmuş) Hıristiyanlığın temelinde, mayasında bir bulanıklık vardır. Onlara göre Hz. Âdem Tanrı’nın sözünü dinlemediği için günahkârdır. Bunun diyetinin ödenmesi, bedelinin verilmesi, yani cezasının çekilmesi gerekir. Bu diyeti de Tanrının oğlu İsa çarmıha gerilmek suretiyle ödemiştir. Ama yine de her doğan çocuk suçlu ve günahkâr doğar. Ancak kilisede vaftiz edilirse, bu suç ve vebalden kurtulmuş olur. Vaftiz olmadan ölen çocuklar, yaşı kaç olursa olsun cehennemliktir.(3) Oğul (Hz. İsa) kanını ve bedenini Baba’ya (Allah’a) sunduğu için, bu vaftiz törenleri ve dini törenlerde yenilen ekmek, O’nun bedeni yani eti, içilen şarapta O’nun kanı yerine ve niyetine olması gerekir. Daha sonra işlenecek günahlarda zaman zaman papazlara itiraf edilmek suretiyle affettirilmesi (günah çıkarma) gerekir. Yani Hıristiyanlığın temelinde suç, ceza, kan, kurban, diyet, vebal… vardır. Bir insanın Hıristiyan olabilmesi için kiliseye, papaza, vaftize, günah çıkarmaya… yani aracılara ve törenlere mutlaka ihtiyaç vardır.(4) İslâm’da ise bir cümlelik Kelime-i Şahadet yeterlidir ve bizim inancımıza göre Allah’dan başka kimse kimsenin günahını affedemez.
İslâm’a göre “her doğan çocuk masum ve günahsız” doğar.(5) Buluğ çağına gelinceye kadar kimin çocuğu olursa olsun bu statüdedir. Bu sebeple Peygamberimiz müşrik çocuklarını bile sever, onlara iyilik eder, gönüllerini hoş tutar, buna dikkat etmeyen kişileri ikaz ederdi. Bir savaşta kaza ile birkaç müşrik çocuğu ölmüş, Resülullah çok üzülmüş; “onlar müşrik yani düşman çocukları idi ya Resülallah bu kadar üzülmeye ne gerek var” diyenleri de: “Onlar masum ve günahsız sabiler, onların büyüyüp Müslüman olup, çok yararlı işler yapmayacaklarını biliri misin?” gibi sözlerle azarlamıştır.(6)
----------------------
1- Kasas Sûresi 56.
2- Bakara Sûresi 48, 255.
3- 05.10.2006 tarihli gazetelerde yazdığına göre, Papa bu tarihi şartı kaldırmıştır.
4- “Ana Biritannica”, Ana Yay. 1988, İst. c.11, s.22; İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay. c.17, s.330.
5- Buhârî, Cenâiz, 80,93; Müslim, kader, 22 hadis no: (2658).
6- Ahmet Cevdet Paşa,nın “Kısas-ı Enbiyâ”sından naklen, Ali Yardım, “Peygamberimizin Şemâili”, Damla Yay. İst. 1997, s.51.
Hıristiyanlıkta kiliseye ayine gelen herkes, Hz. İsa’nın kanı kabul edilen ve bir şaraba bir parça ekmek batırıp yiyerek veya bir mum yakarak ayine başlar. Zaten kiliselerin her yeri renkli resimlerle, Hz. İsa’nın ellerinden ve vücudundan akan kanları gösteren tablolarla süslüdür. Adamlar büyüğünden sabisine bunları gösteriyorlar, her hafta doya doya seyrettiriyorlar bir şey olmuyor! Ama Müslümanlar sene de bir defa kurban bayramında hayvan kesip kan akıtınca, “teröre çağrışım yaptırıyor, Müslüman çocukları merhametsiz yetişiyor, kan dökmeye meyilli büyüyor…” diye dünyayı ayağa kaldırıyorlar, el insaf
10-Bir insan olarak Papa’nın insanları aforoz edip dinden çıkarabilmesi, istediğini de dine alıp cennetlik yapabilmesi
İslâm’da bu yetki Hz. Muhammed’e bile verilmemiştir. Yüce dinimizde çizgiler ve hudutlar Allah ve kul diye açık olarak bellidir. İkisinin arasında orta bir güç yoktur. Peygamberler ve veliler vardır ama onların Allah’ın otorite sahasına müdahaleleri katiyen söz konusu değildir. Peygamberlerde kul ve beşerdir. Sadece onlara elçilik görevi verilmiştir. Diğer insanlardan bir farkları yoktur. Sadece Allah müsaade eder ve izin verirse bazı durumlarda mucize veya keramet gösterme özellikleri vardır. Ama bir kulu İslâm’a alma veya ondan çıkarma yetkileri asla yoktur. O Allah’a mahsus bir yetkidir. Nitekim Hz. Muhammed; çocukken öksüz olduğu için kendisini evine alan, bakıp büyüten, kol kanat geren, en sevdiği amcası, damadı Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’i bile Müslüman yapamamış, ölüm döşeğinde iken iman etmesi için biraz telkinde bulununca, hemen ikazı ilâhiye maruz kalmış ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”(1)
Peygamberimizin şefaati de sınırlıdır ve ayette de ifade edildiği gibi; Allah’ın izin verdiği kimselere izin verdiği kadarıyla gerçekleşecektir.(2) onun izin verdiği kişilere ve onun izni nispetinde olacaktır.
Ama Hıristiyanlıkta değil “Alemlere rahmet olarak” gönderilen bir peygamber, sıradan bir papaz bile kişinin günahını Hz. İsa ve tanrı adına bağışlar, onu tertemiz arındırır ve cennete gönderir. Yahut insanları aforoz edip dinden çıkarırlar, cemiyetten tecrit edilmesini, dışlanmasını sağlarlar. Tarihte nice krallar, kumandanlar, idareciler hatta sıradan insanlar bile aforoz edildikleri için çok zor durumlarda kalmışlardır. Neticede gidip papa ve papazların elini öpüp, özür diledikten sonra tekrar Hıristiyanlığa kabul edilmişlerdir(!).
11-her insanın doğuştan günahkâr olması
Muharref (bozulmuş) Hıristiyanlığın temelinde, mayasında bir bulanıklık vardır. Onlara göre Hz. Âdem Tanrı’nın sözünü dinlemediği için günahkârdır. Bunun diyetinin ödenmesi, bedelinin verilmesi, yani cezasının çekilmesi gerekir. Bu diyeti de Tanrının oğlu İsa çarmıha gerilmek suretiyle ödemiştir. Ama yine de her doğan çocuk suçlu ve günahkâr doğar. Ancak kilisede vaftiz edilirse, bu suç ve vebalden kurtulmuş olur. Vaftiz olmadan ölen çocuklar, yaşı kaç olursa olsun cehennemliktir.(3) Oğul (Hz. İsa) kanını ve bedenini Baba’ya (Allah’a) sunduğu için, bu vaftiz törenleri ve dini törenlerde yenilen ekmek, O’nun bedeni yani eti, içilen şarapta O’nun kanı yerine ve niyetine olması gerekir. Daha sonra işlenecek günahlarda zaman zaman papazlara itiraf edilmek suretiyle affettirilmesi (günah çıkarma) gerekir. Yani Hıristiyanlığın temelinde suç, ceza, kan, kurban, diyet, vebal… vardır. Bir insanın Hıristiyan olabilmesi için kiliseye, papaza, vaftize, günah çıkarmaya… yani aracılara ve törenlere mutlaka ihtiyaç vardır.(4) İslâm’da ise bir cümlelik Kelime-i Şahadet yeterlidir ve bizim inancımıza göre Allah’dan başka kimse kimsenin günahını affedemez.
İslâm’a göre “her doğan çocuk masum ve günahsız” doğar.(5) Buluğ çağına gelinceye kadar kimin çocuğu olursa olsun bu statüdedir. Bu sebeple Peygamberimiz müşrik çocuklarını bile sever, onlara iyilik eder, gönüllerini hoş tutar, buna dikkat etmeyen kişileri ikaz ederdi. Bir savaşta kaza ile birkaç müşrik çocuğu ölmüş, Resülullah çok üzülmüş; “onlar müşrik yani düşman çocukları idi ya Resülallah bu kadar üzülmeye ne gerek var” diyenleri de: “Onlar masum ve günahsız sabiler, onların büyüyüp Müslüman olup, çok yararlı işler yapmayacaklarını biliri misin?” gibi sözlerle azarlamıştır.(6)
----------------------
1- Kasas Sûresi 56.
2- Bakara Sûresi 48, 255.
3- 05.10.2006 tarihli gazetelerde yazdığına göre, Papa bu tarihi şartı kaldırmıştır.
4- “Ana Biritannica”, Ana Yay. 1988, İst. c.11, s.22; İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay. c.17, s.330.
5- Buhârî, Cenâiz, 80,93; Müslim, kader, 22 hadis no: (2658).
6- Ahmet Cevdet Paşa,nın “Kısas-ı Enbiyâ”sından naklen, Ali Yardım, “Peygamberimizin Şemâili”, Damla Yay. İst. 1997, s.51.