Milli Eğitim Bakanlığı’ndan tutun da köy ve mahalle kahvelerinde fikir beyan eden insanlara kadar herkes özlediği bir nesli bekliyor yıllardır.
Bakanlık ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesine çıkaracak bir nesil özlemi içinde eğitim ve öğretim alanında denemediği sistem bırakmadı neredeyse.
İlkokuldan tutunda üniversiteye kadar alına gelen her tür ders araçlarını kullanarak eğittiği öğrencileri sınav manyağına çevirdi neredeyse.
Siyasetçilerimiz ayrı bir âlem zaten.
Dindarından kindarına kadar çeşit çeşit nesil yetiştirme önerileri getirdiler yıllarca.
Ama hep öneri seviyesinde kaldı nesilleri.
Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip Okulları ile Kur’an Kursları da yazboz tahtası olmaktan geri kalmadı bu arada.
Bir taraftan devlet, diğer taraftan hükümet, yukarıdan bakanlık, aşağıdan yaptırma ve yaşatma dernekleri ile vakıflar eliyle herkes kendi düşüncesine uygun bir özlenen nesil isteği ortaya koydu.
Evlerimiz ve ailelerimizde de özlenen nesil isteklerimiz vardı bizim.
Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet ölçüsünde şekillendirmeye çalıştığımız evlerimizde inancında kavi, ahlakında samimi, tesettüründe dikkatli evlatlarımızı yetiştirecektik özlediğimiz nesil için.
İslam Dininin Kurucu Nesli Olan Sahabe Neslinden (ra) bu yana nesillerimize bu sebeple çeşitli adlar koyduk kendimizce.
Mehmet Akif merhumun(rha) Asımın Neslinden sonra Diriliş Neslimiz vardı bir zamanlar.
Ya da dönemler itibariyle anılır oldu nesillerimiz.
Mesela 10 yılda 15 milyon genç yarattığını iddia edenlerin cumhuriyet nesli gibi.
Doğudan batıdan emperyalist ülkelerin içişlerimize karışmak amacıyla oluşturdukları karşı cepheyi öldürmekten çekinmeyen sağcı ve solcu nesillerimiz oldu bir zamanlar.
Sonra 1960 ve 12 Mart ile 12 Eylül öncesi dönemleri ile adları anılan nesiller oldu.
Galiba dönemler itibarıyla adı anılan son nesil 28 Şubat nesli oldu.
Büyük büyük başörtüleri, geniş geniş pardösüleri ile zulme uğradıkları okulları önünde mahzun, utangaç ve masum duruşları ile kendilerini darbeden polislere dokunmayı ateşe dokunmak olarak gören nesillerimiz oldu.
Sonra “Kafir Devlet, yıkılacak elbet” diyen abilerinin partilerinin iktidar olmasıyla nesillerimiz özgürleşecek zannettik.
Eh Allah(cc) var, istedikleri tam olmasa da özgürleşmek istedikleri kadar özgürleştiler.
Başörtüsünün sadece başörtüsü olması ile özgürleştiklerini zannedenler, bu özgürleşme sonunda belediye meclis üyeliğinden milletvekilliğine, avukatlıktan hâkimliğe, öğretmenlikten üniversite öğretim görevlisi olmaya kadar demokratik tüm haklarını kullandılar.
Dahası bazı Diyanet görevlileri ve İlahiyat Fakültesi hocalarımızın çağdaş ve modern İslam uğruna verdikleri fetvalar neticesinde kızlarımız ve kadınlarımız camilerimizde üstüne dış giysi olarak giydikleri pardösüleri çıkararak namaz bile kılmaya başladılar.
Özlenen nesil yetiştireceğine inandığımız hanımlarımızın akşam vakitlerine yakın dağıldıkları oturmalarından evlerine dönüşlerinde cadde ve sokaklarda sere serpe sergiledikleri tavırları anlatmaya bile gerek yok.
Bu mu idi bizim bundan çok değil 15 ila 20 sene önce özlediğimiz nesil ve bu nesli yetiştirecek evlerimiz.
Her geçen yıl biraz daha küçülen baş örtüsünden ayağındaki ayakkabısına kadar moda takipçisi ve tesettürlü makyaj yapmadan çıkmayan kızlarımız ve hanımlarımız mı yetiştirecek bizim özlediğimiz nesli?
Kim veya kimler kızlarımızın ve hanımlarımızın Hz. Aişe Validemiz(r.anha) ve Hz. Fatıma Validemize(r.anha) benzemesi yerine bu içler acısı hale düşmesine izin verdi diye sorsak cevabı “biz” den başka bir şey olabilir mi?
Açık bir şekilde görülmüştür ki bu eğitim sistemi ve bu diyanet camiası bizim özlediğimiz nesli yetiştirmek için yeterli değildir ve bu sebeple hiçbir mazerete sığınmadan yeni ve yeterli bir sistemi ortaya koymak için çalışılmalıdır.