Özlemenin halleri

Ayşe Aslı Duruk

Özlemenin en kötüsü de, bir daha kavuşulamayacak birisini özlemekmiş. Çaresizce… Bu yüzden seni özlemek, o kadar da kötü değil şimdi.

Gün sayıyorum. Bir bitişi, bir sonu var bu ayrılığın. Biliyorum. Ama yine de, özlem kalbi çok yoruyor. Seni beklemek, ağaç edip dikiyor beni, takvimlerin topraklarına. Sen gelince, meyvelerimden birlikte yeriz, hasretin vuslata; vuslatın da kavuşmaya dönüp kucaklaştığımız sırada… İnşallah!

Gittiğinden beri, bu ayrılığın süresini kesirlere bölüp pay ettim, kafamın içinde. Matematik yalan söylemez, ne de olsa. Tam da ortasında; 1/2’nin bitip, ½’nin kaldığı bu güne kadar, paydaların gitgide küçülmesini diledim hep, bir an önce. Yarıya ulaşıncaya kadar, geçen zamanı saydım da… Geçen süre çoğalmış olmalıydı ki, bu ayrılık bir nihayete ulaşsındı. Bugüne gelinceye kadar, o paydaları küçültüp kesirleri büyütmek için, saatlerin ve takvimlerin gözünün içine baktım, biraz insaf ve çokça da acele isteyerek, onlardan. Bugünden sonra da, artık ‘kalan’ vakti hesaplıyor olacağım ve sensizliğin paydaları büyüdükçe, kavuşma anı daha da yaklaşmış olacak, ta ki her şey bitip 1/0’da sonsuzluğa gömdüğümüz zaman bu ayrılığı, geçmiş bir anı olarak.

Günleri böyle sayarak, muayyen bir sürenin ama bitimsiz bir hasretin içinde, sanki hiç ilerlemeden ayağı çakılı bir halde kalmak, nasıl bir tezat ve çelişkiymiş, böyle? Evet, hasretin, insanı sonsuzca yoran bir yanı varmış, kavuşma anı varsa ve bunun vakti bilinse bile. İnan abartmıyorum, 2 senede, bir insanın yüzü, gözü, bakışı, ağzı ve burnu, duvarların içine de işlermiş soyut bir nakışla meğer, yalnızca bana görünecek bir şekilde. Bir başkası, evimdeki duvarlara baksa, yalnızca bir beton ve boya yığını görür şimdi. Bana, sadece bana görünüyorsun şimdi dört duvardan, tavandan ve tabandan; tam altı koldan. Söylemiyorum da kimseye bunu. Deli derler de iftira günahına girerler diye, boş yere. Hatta tüm bunları, tutup da bir başkası okusa, senin illa karşı cinsimden birisi olduğunu da düşünür, biliyorum. Çünkü duygular ancak karşı cinse karşı coşabilir ve taşabilir, onlara göre. Oysa konu, cinsiyetten muaf ve beri bir özlem, şimdi. Ruhların birbirlerini ‘gördüklerini’ söyleyen kadim bir öğreti vardır, bilmezler ki! Gördüğünü de sevip, ona yakın olamaz mı bir ruh, o halde? Hasret, fiziksel dünyanın ötesinde yaşayan bir duyguyken, bendeki bu hasretin de, cinsiyetle hiç ilgisi yok, yani. Sevgi, bu. Maddenin içine sıkışamayacak kadar latif, narin ama bir o kadar da güçlü bir şey.

Hayatımın en hassas noktalarına temas edecek yakınlığa kadar girip sokulan, aslında nokta falan da değil; başlı başına hassas ve çok daha özel bir hal almış yaşantımın çok büyük bir bölümünde yer almış bir kadını, birkaç aylık hasrete mahkum olmuş bir şekilde, öyle çok özledim ki… Kaldı 1.5 ay. Bu kişinin tam olarak hangi sıfata sahip olduğunu mu merak ettiniz? Yok, eminim ki etmediniz. O halde, bana kalsın. Bende kalsın! Tıpkı, evimin duvarlarına nakşolan o soyut görüntüsü gibi.

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.