İlle sahnede boy göstermek değil, gönül sahnesinde ödüllendiğimiz, ruhun derûni bir heyecanla, coşkuyla sarıldığı; sessiz sedasız ancak kendimizle paylaştığımız, ancak kendimizle yaşayıp çoğalttığımız, her faninin hissesine düşen nice hususî an, gizli lezzet vardır şüphesiz.
Fakat 2 Nisan 2011 tarihi, öyle anlardan mürekkep değildi. Sadece şahsa mahsus özelliğiyle, yalnızca içte kalmamıştı. Dışlaşmış, tabiatı gereği harice taşan, genişlemeye mütemayil, nicedir beklediğiniz bir sonuçtu belki.
“SARILMAK” isimli romanım, İLESAM-AKÇAĞ işbirliğiyle yapılan Roman-Hikâye ve Şiir (Kitap Dosyası) Yarışması’nda birincilik ödülü almıştı. Ve biz Atatürk Kültür Merkezi’nde saat: 14.00’de yapılacak töreni merakla bekliyorduk.
İLESAM Başkanı Sayın Mehmet Parmaksız, açılış konuşmasında çok önemli bir noktaya değindi. Maddî ödüllere karşılık (ki para harcanır giderdi), edebiyat eserinin kalıcılığından söz etti.
Birincilerin kitaplarının (rüyalarının) yayınlanmış olarak takdimi, az rastlanılır mutluluklardandı.
Bu yarışmanın güzel taraflarından biri, yarışmanın ikincilik ve üçüncülük derecesi alan eserlerinin de sene sonuna kadar basılacak olmasıydı. Bu tür yarışmalarda bildiğim kadarıyla sadece birinciler yayınlanıyor. İlk romanıyla elde ettiği üçüncülüğe karşılık, kitabını seneler sonra okurla buluşturabilmiş bir yazar olarak, yazar arkadaşlarım adına seviniyorum.
Teşvik ödüllerinin belirtilmesi de mühimdi. Marifetiniz, emeğiniz hiçe sayılmıyor; yazınıza bir mim konuluyordu. Beğenmezseniz, ileride daha iyi sonuçlar için oynayabilirdiniz.
Yarışmalar genel anlamda tartışmalı olabilir, herkesi tatmin etmez, sıralamalar kayabilir; değişik bir jüri belki farklı bir neticeyle karşımıza gelebilir. Ancak ilk yarışmalar, ilk kitaplardan sonra soluksuz kalanları bir tarafa bırakırsak; yine de edebî geleceğinizin, hikâyenizin taşınacağı yerle ilgili bazı işaretler, göstergeler, ipuçları taşır. Sınamadır, yabana atılmayacak, yok sayılmayacak bir ölçüdür. Yeter ki ısrarla, sebatla çalışabilelim.
Yaptığım kısa konuşmada, bu tür etkinliklerin ehemmiyetine değindim. Türk Edebiyat Vakfı’nın düzenlediği “Ömer Seyfeddin Hikâye Yarışmalarından”, o mütevazı ödüllerden bu noktaya gelmiştim. Yarışma; nereye varabileceğinizi belirten bir ışık, uyanış, açılış, yeni bir pencere olmuştu. Edebiyatla ilgili faaliyetlerinize bir ciddiyet, özen ve anlam kazandırmıştı. Benim için böyle. Başka yazarların, ayrı gidiş ve ilerleyiş öyküleri, tercihleri, konuya ilişkin görüşleri vardır kuşkusuz. Herkes aynı yollardan geçmez.
Tören sonrasında İLESAM Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi Şair İlter Yeşilay’la; roman dalında ikinciliği kazanan Sevilay Uztutan, Gülşen Gazel, Ayşei Yasemin Yüksel, şiir dosyası ikincisi Nuray Alper’le yazar kadınların sesinin yükseleceğine dair yargımızı ve inancımızı konuştuk. Sevindirici gelişmelerdi. Zorluklarla da olsa ilerliyoruz.
Romanıma fikrî katkısı olan aziz babacığım İsa Ruhi Bolay yanımda bulunamamıştı. Fakat Sevgili amcam Süleyman Hayri Bolay’ın elinden ödül almak hoş bir tevafuktu, kıvanç vericiydi. “İyi bir netice alırsam paylaşırım” düşüncesiyle yarışma sonuçlanıncaya kadar kendisini durumdan haberdar etmemiştim. Müjdeyi duyurabildim sonunda. Sahnede plâketi verirken, ağlamamak için kendini zor tuttuğunu bildirdi bana.
AKÇAĞ standında, terütazecik kitabınızı, okurlara imzalamanın saadetini ise herhalde anlatamam. Şiir dalının birincisi genç şair Mehmet Çevik’le, kitaplarımızı birbirine uzattık, edebiyat kitap kokusunu soluduk. Vakte düşen nice güzel iz, doğuş vardı.
Her kitabın bir hikâyesi vardır. SARILMAK’ın yazılışı yıllarımı aldı. Ama çıkışı hızlı ve taçlanmıştı. Bu bakımdan benim için mânâsı büyük.
Bana bu onuru ve sevinci yaşatan İLESAM- AKÇAĞ yöneticilerine, çok kıymetli jüri üyelerine, mutlu günümde yalnız bırakmayan dostlara, okurlara, elektronik posta ve telefonla ulaşan sevenlerime çok pek çok teşekkür ediyorum.
Ne diyeyim; kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer burası…
………………………
Özel birkaç güzel saatten sonra, AKM’den çıktıktan sonra gün, acı hakikatlerle sar(s)ıldı. Ayaklarımız gerçeğe/yere değdi çakıldı. Bu da “Sarılmak Günü’nün” lâtifelerindendi. Hayatın binbir yüzünden önümüze gelen cilvelerdendi. Bir kadın yazarla bir lahza yollarımız kesişti.
Dik duruşlu bir kadın, “Eğitim Küresel Piyasaya Teslim” kitabının yazarı Sayın Mahiye Morgül, idealist bir tavırla halka bildiri dağıtıyordu. Bir an bakıştık, yürürken bir yandan kâğıtta yazılanları algılamaya çalışıyordum, sonra her şey çarçabuk akıp gitti.
Sessiz ama soylu çığlığına kulak vermeden geçemedim. Uyarıcı yazısını sunuyorum:
“EĞİTİMİ ON AMERİKALI’NIN ELE GEÇİRMESİ DARBE DEĞİL MİDİR?
Devlet elini eğitimden çeksin mi? Okullarımız Amerikan eğitim sektörüne peşkeş çekilsin mi? Türk Milli eğitimi artık kamu hizmeti olmaktan çıksın mı? Okul yerine kurslar, bir tek sınav yerine sınav şirketleri olsun mu? Eğitimi 10 Amerikalı yönetsin mi?
Öyleyse, 2006/5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu yasası MYK’ya Hayır!
MYK, 10 Amerikalı (uzman?) denetiminde, Amerikan eğitim piyasasını kuran, YÖK’ten ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan daha yukarıda, eğitimde tek yetkili “sömürge üst kurulu”dur! Eğitime Amerikan darbesi, kapalı oturumda ittifakla gerçekleşmiştir.
MYK hükmünce ÖSYM lağvedildi, ‘yabancı kurs ve sınav şirketlerine onay verme yeri’ oldu. Bu yasayla yabancı sertifika ve sınavlar resmen Türk diplomalarının yerini aldı. Anlaşmalı yabancı kurstan sertifikası olmayan 60 gazeteciyi işten çıkartan Sabah gazetesi, bu sömürge eğitim sisteminin ilk tetikçi modelidir.
MYK, “yaşam boyu öğrenme” adı altında paralı çıraklık kursları ve paralı sınırsız sınav getiriyor, İmam Hatipler dahil, tüm meslek liselerini ve onlara öğretmen yetiştiren fakülteleri kapatıyor. Bu okullar okur yazar olanların gideceği çıraklık kurslarına dönüşürken, atölyeleri satışa hazırlanıyor. (17.2.2011 günü, sıfır puanla girilen 2 yıllık yüksek okul çıkışlıların Polis Kolejine alınmasına dair bir kanun geçirildi.)
5544 sayılı yasa, 2006 yılında çıktığı halde, bekletildi. “YÖK’ü kaldıran Demokratik Eğitim Açılımı” adı altında, Anayasa referandumuyla birlikte sunulacak. Tuzak içinde tuzak var.
MYK, Dünya Bankasının SPAN adlı danışman(?) şirketi eliyle YÖK içersinde hazırlandı. YÖK’ün, kamucu eğitimden piyasacı eğitime geçişi hazırlayan bir regülatör görevi vardı, YÖK şimdi bu görevi on Amerikalı’ya devrederek kendini kapatıyor.
MYK’yı yönetecek olan on Amerikalı’dan dört tanesi, SPAN Danışmanları olarak görev yapan Teo Savelkous, Marjan Vernooy, Paul Vermoulen ve Johan Gademan, 1995’ten beri hazineden maaş almaktadır. (İng. Span; geçiş)
MYK iptal edilmeli, YÖK ise Dünya Bankası’nın boyunduruğundan derhal çıkartılmalı, YÖK ile Dünya Ticaret Örgütü arasında 1995’ten beri imzalanan bütün protokoller iptal edilmelidir.
Bu yasayla getirilecek olan sözde öğretmen 40 bin İngiliz misyonere bebelerimizi teslim etmeyelim. (Bu da Haçlı Seferidir!)
Yöneticilerimiz, devletin elini eğitimden çekerken, Amerikan tekelleri “Eğitimde Demokratik Açılım” istiyor. TBMM’deki duyarlı vekillerimizi harekete geçirelim ve haykıralım:
5544 sayılı MYK Yasası darbe yasasıdır; Eğitimde Amerikan Darbesine Hayır!
“Yaşam Boyu Öğrenme” Sertifikalı Kurslar Tuzağıdır!(...)
Meslek Lisesi Satışlarına, Kölelik Açılımına ve MYK’ya Hayır!
Trabzon Kadırga yaylasında yapılan Amerikan Füze Üssüne hayır!
5544 sayılı yasaya ve Mart 2011 HAÇLI TEZKERESİNE HAYIR! Bebelerimizin beyni, oğullarımızın kanı satılık değildir!”
Fakat 2 Nisan 2011 tarihi, öyle anlardan mürekkep değildi. Sadece şahsa mahsus özelliğiyle, yalnızca içte kalmamıştı. Dışlaşmış, tabiatı gereği harice taşan, genişlemeye mütemayil, nicedir beklediğiniz bir sonuçtu belki.
“SARILMAK” isimli romanım, İLESAM-AKÇAĞ işbirliğiyle yapılan Roman-Hikâye ve Şiir (Kitap Dosyası) Yarışması’nda birincilik ödülü almıştı. Ve biz Atatürk Kültür Merkezi’nde saat: 14.00’de yapılacak töreni merakla bekliyorduk.
İLESAM Başkanı Sayın Mehmet Parmaksız, açılış konuşmasında çok önemli bir noktaya değindi. Maddî ödüllere karşılık (ki para harcanır giderdi), edebiyat eserinin kalıcılığından söz etti.
Birincilerin kitaplarının (rüyalarının) yayınlanmış olarak takdimi, az rastlanılır mutluluklardandı.
Bu yarışmanın güzel taraflarından biri, yarışmanın ikincilik ve üçüncülük derecesi alan eserlerinin de sene sonuna kadar basılacak olmasıydı. Bu tür yarışmalarda bildiğim kadarıyla sadece birinciler yayınlanıyor. İlk romanıyla elde ettiği üçüncülüğe karşılık, kitabını seneler sonra okurla buluşturabilmiş bir yazar olarak, yazar arkadaşlarım adına seviniyorum.
Teşvik ödüllerinin belirtilmesi de mühimdi. Marifetiniz, emeğiniz hiçe sayılmıyor; yazınıza bir mim konuluyordu. Beğenmezseniz, ileride daha iyi sonuçlar için oynayabilirdiniz.
Yarışmalar genel anlamda tartışmalı olabilir, herkesi tatmin etmez, sıralamalar kayabilir; değişik bir jüri belki farklı bir neticeyle karşımıza gelebilir. Ancak ilk yarışmalar, ilk kitaplardan sonra soluksuz kalanları bir tarafa bırakırsak; yine de edebî geleceğinizin, hikâyenizin taşınacağı yerle ilgili bazı işaretler, göstergeler, ipuçları taşır. Sınamadır, yabana atılmayacak, yok sayılmayacak bir ölçüdür. Yeter ki ısrarla, sebatla çalışabilelim.
Yaptığım kısa konuşmada, bu tür etkinliklerin ehemmiyetine değindim. Türk Edebiyat Vakfı’nın düzenlediği “Ömer Seyfeddin Hikâye Yarışmalarından”, o mütevazı ödüllerden bu noktaya gelmiştim. Yarışma; nereye varabileceğinizi belirten bir ışık, uyanış, açılış, yeni bir pencere olmuştu. Edebiyatla ilgili faaliyetlerinize bir ciddiyet, özen ve anlam kazandırmıştı. Benim için böyle. Başka yazarların, ayrı gidiş ve ilerleyiş öyküleri, tercihleri, konuya ilişkin görüşleri vardır kuşkusuz. Herkes aynı yollardan geçmez.
Tören sonrasında İLESAM Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi Şair İlter Yeşilay’la; roman dalında ikinciliği kazanan Sevilay Uztutan, Gülşen Gazel, Ayşei Yasemin Yüksel, şiir dosyası ikincisi Nuray Alper’le yazar kadınların sesinin yükseleceğine dair yargımızı ve inancımızı konuştuk. Sevindirici gelişmelerdi. Zorluklarla da olsa ilerliyoruz.
Romanıma fikrî katkısı olan aziz babacığım İsa Ruhi Bolay yanımda bulunamamıştı. Fakat Sevgili amcam Süleyman Hayri Bolay’ın elinden ödül almak hoş bir tevafuktu, kıvanç vericiydi. “İyi bir netice alırsam paylaşırım” düşüncesiyle yarışma sonuçlanıncaya kadar kendisini durumdan haberdar etmemiştim. Müjdeyi duyurabildim sonunda. Sahnede plâketi verirken, ağlamamak için kendini zor tuttuğunu bildirdi bana.
AKÇAĞ standında, terütazecik kitabınızı, okurlara imzalamanın saadetini ise herhalde anlatamam. Şiir dalının birincisi genç şair Mehmet Çevik’le, kitaplarımızı birbirine uzattık, edebiyat kitap kokusunu soluduk. Vakte düşen nice güzel iz, doğuş vardı.
Her kitabın bir hikâyesi vardır. SARILMAK’ın yazılışı yıllarımı aldı. Ama çıkışı hızlı ve taçlanmıştı. Bu bakımdan benim için mânâsı büyük.
Bana bu onuru ve sevinci yaşatan İLESAM- AKÇAĞ yöneticilerine, çok kıymetli jüri üyelerine, mutlu günümde yalnız bırakmayan dostlara, okurlara, elektronik posta ve telefonla ulaşan sevenlerime çok pek çok teşekkür ediyorum.
Ne diyeyim; kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer burası…
………………………
Özel birkaç güzel saatten sonra, AKM’den çıktıktan sonra gün, acı hakikatlerle sar(s)ıldı. Ayaklarımız gerçeğe/yere değdi çakıldı. Bu da “Sarılmak Günü’nün” lâtifelerindendi. Hayatın binbir yüzünden önümüze gelen cilvelerdendi. Bir kadın yazarla bir lahza yollarımız kesişti.
Dik duruşlu bir kadın, “Eğitim Küresel Piyasaya Teslim” kitabının yazarı Sayın Mahiye Morgül, idealist bir tavırla halka bildiri dağıtıyordu. Bir an bakıştık, yürürken bir yandan kâğıtta yazılanları algılamaya çalışıyordum, sonra her şey çarçabuk akıp gitti.
Sessiz ama soylu çığlığına kulak vermeden geçemedim. Uyarıcı yazısını sunuyorum:
“EĞİTİMİ ON AMERİKALI’NIN ELE GEÇİRMESİ DARBE DEĞİL MİDİR?
Devlet elini eğitimden çeksin mi? Okullarımız Amerikan eğitim sektörüne peşkeş çekilsin mi? Türk Milli eğitimi artık kamu hizmeti olmaktan çıksın mı? Okul yerine kurslar, bir tek sınav yerine sınav şirketleri olsun mu? Eğitimi 10 Amerikalı yönetsin mi?
Öyleyse, 2006/5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu yasası MYK’ya Hayır!
MYK, 10 Amerikalı (uzman?) denetiminde, Amerikan eğitim piyasasını kuran, YÖK’ten ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan daha yukarıda, eğitimde tek yetkili “sömürge üst kurulu”dur! Eğitime Amerikan darbesi, kapalı oturumda ittifakla gerçekleşmiştir.
MYK hükmünce ÖSYM lağvedildi, ‘yabancı kurs ve sınav şirketlerine onay verme yeri’ oldu. Bu yasayla yabancı sertifika ve sınavlar resmen Türk diplomalarının yerini aldı. Anlaşmalı yabancı kurstan sertifikası olmayan 60 gazeteciyi işten çıkartan Sabah gazetesi, bu sömürge eğitim sisteminin ilk tetikçi modelidir.
MYK, “yaşam boyu öğrenme” adı altında paralı çıraklık kursları ve paralı sınırsız sınav getiriyor, İmam Hatipler dahil, tüm meslek liselerini ve onlara öğretmen yetiştiren fakülteleri kapatıyor. Bu okullar okur yazar olanların gideceği çıraklık kurslarına dönüşürken, atölyeleri satışa hazırlanıyor. (17.2.2011 günü, sıfır puanla girilen 2 yıllık yüksek okul çıkışlıların Polis Kolejine alınmasına dair bir kanun geçirildi.)
5544 sayılı yasa, 2006 yılında çıktığı halde, bekletildi. “YÖK’ü kaldıran Demokratik Eğitim Açılımı” adı altında, Anayasa referandumuyla birlikte sunulacak. Tuzak içinde tuzak var.
MYK, Dünya Bankasının SPAN adlı danışman(?) şirketi eliyle YÖK içersinde hazırlandı. YÖK’ün, kamucu eğitimden piyasacı eğitime geçişi hazırlayan bir regülatör görevi vardı, YÖK şimdi bu görevi on Amerikalı’ya devrederek kendini kapatıyor.
MYK’yı yönetecek olan on Amerikalı’dan dört tanesi, SPAN Danışmanları olarak görev yapan Teo Savelkous, Marjan Vernooy, Paul Vermoulen ve Johan Gademan, 1995’ten beri hazineden maaş almaktadır. (İng. Span; geçiş)
MYK iptal edilmeli, YÖK ise Dünya Bankası’nın boyunduruğundan derhal çıkartılmalı, YÖK ile Dünya Ticaret Örgütü arasında 1995’ten beri imzalanan bütün protokoller iptal edilmelidir.
Bu yasayla getirilecek olan sözde öğretmen 40 bin İngiliz misyonere bebelerimizi teslim etmeyelim. (Bu da Haçlı Seferidir!)
Yöneticilerimiz, devletin elini eğitimden çekerken, Amerikan tekelleri “Eğitimde Demokratik Açılım” istiyor. TBMM’deki duyarlı vekillerimizi harekete geçirelim ve haykıralım:
5544 sayılı MYK Yasası darbe yasasıdır; Eğitimde Amerikan Darbesine Hayır!
“Yaşam Boyu Öğrenme” Sertifikalı Kurslar Tuzağıdır!(...)
Meslek Lisesi Satışlarına, Kölelik Açılımına ve MYK’ya Hayır!
Trabzon Kadırga yaylasında yapılan Amerikan Füze Üssüne hayır!
5544 sayılı yasaya ve Mart 2011 HAÇLI TEZKERESİNE HAYIR! Bebelerimizin beyni, oğullarımızın kanı satılık değildir!”