Yüce İslâm’ın gâyesi, insanları diğer insanlara ve farklı güçlere kul olmaktan çıkarıp yalnızca mutlak vâr olan Hz. Allâh’a kul yapmaktır. Bu sebeple İslâm’ın muhatabı insanlardır ve onların gerçek mutluluğu hedeflenir. Hiç şüphesiz ki Cenâbı Hakk’ın koyduğu kurallar ve emirler, insanlar için en mükemmel olanlardır. İnsanların kendi kafalarından ürettikleri kânunlar değişkendir. İnsanlar bugün doğru dediklerine yarın yanlış diyebiliyorlar. İnsanların kurallarıyla Hz. Allah Teâlâ’nın kuralları mukayese dahi edilemez.
Allah Teâlâ’yı en fazla gazaba getiren husus, insanların kendisinden başkasına kul olmasıdır. Bir zengin efendiyi düşününüz; emri altındaki hizmet edenler kendi sözünü dinlemese, onu tanımasa zengin efendi ne yapar? Bu duruma tahammül edebilir mi? İşte aynen bu misaldeki gibi Cenâbı Hak kendi yarattığı kulların nihâyetinde ölüp gidecek fânilere kul olmasına asla râzı gelmez. Bütün peygamberler insanları kula kulluk yapmaktan sakındırıp Hz. Allâh’a kul yapmak için mücâdele vermişlerdir. Güzel dînimizin ve cihâdın ana hedefi budur. Kula kulluk yok, Hakk’a kulluk var. Zafer ve mutluluk da bu hakikatte gizlidir.
Bizim cihad kavramımızı anlamayan Batı cihâdı; ‘insanların başlarını kılıçla kesen zâlim Müslümanların mâsum Hıristiyanlara zorla İslâm’ı kabul ettirmesi’ olarak dünyâya ve kendi insanlarına lanse ettiler ve ediyorlar. Bu asla kabul edilemez bir hatâdır. Batı ve yandaşları Müslümanları kendi emelleri doğrultusunda yanlış yönde eğitip, silahlarla donatarak onları terör adına ‘islamafobi’nin yayılması için kullanıyorlar. Aklı başında olan insan şöyle bir etrâfındaki olup bitene baktığında dünyânın neresinde kanayan bir yara varsa orada Batı’nın hak-hukuk tanımayan zâlim çehresini görebilir. Yine bugün ağlayan Ortadoğu coğrafyası İslâm düşmanlarının topyekûn ortaya koyduğu yüz karası bir tablodur. Batı ve arkasındakiler Müslümanları sömüren, kullanan bunun için yapmadığı onursuz muamele kalmayan zâlim ve insanlık dışı muameleleriyle maalesef bozuk bir sicile sâhiptir. Onlar mazlumun-mağdurun yanında değil çıkarlarının, kendilerine olan maddi getirilerin peşindedirler.
Bilinsin ki, cihad insanları zorla İslam yapma işi değildir. Zirâ iman kalp işidir. Cihadda asla zorlama olamaz. Aslında ‘Hakk’ı ve hayrı hâkim kılma’ davâsı tüm insanlık için en büyük bir rahmettir. Bugünkü mevcutlar, Müslümanları cihâda yaklaştırmamak için var güçleriyle seferber olmuşlardır. Bahsedilen güçler mü’minleri nefisleri peşinde gezdirmekte, şeytanın çıkmaz sokaklarında boş yere avâre eğlendirmekteler. Hevâ ve hevesleri ardında helâke sürüklenen Müslümanlar dünyânın âlâyişine aldanarak aslından, özünden uzaklaşmış bir halde yaşıyorlar. Bugün cihad rûhundan yoksun kalan mü’minler âdeta zâlimlerin elinde bir oyuncak durumuna gelmişler. Bu minvalde kardeşi kardeşe kırdırtarak geriden bu hâli seyreden Batı ve âvâne takımı zevkten dört köşe oluyorlar.
Hakk’ın ve hakikatin hâkim kılınmasını yâni cihâdı terk etmek büyük bir zillettir. Haksızlığa ve zulme karşı susmak kişileri ve toplumları alçaltır. Zâlimlerin zulmüne susanlar, haksızlıklara gözlerini kapayanlar asla iflah olmazlar. Müslümanlar olarak zaferi hak etmek istiyorsak önce kendi nefsimizle mücâdele edeceğiz sonrada etrâfımızdaki haksızlıklara, hukuksuzluklara, kötülüklerle mücâdeleye devam edeceğiz. Aksi takdirde nefsin, kibrin, makam ve mansıbın, maddenin kısacası dünyânın hücumlarına teslim olarak şahsiyetlerimizi kaybedebiliriz. İçinde yaşadıkları toplumda oluşan kötülüklere, günahlara, zulümlere direnemeyenler bir süre sonra o menfîlikler içersinde kaybolup giderler. Târih iyice araştırılırsa görülecektir ki, cihâdı terk edip keyfe dalanlar her zaman zillete uğramışlardır. İslam topraklarının bugünkü hâline baktığımızda cihad rûhundan uzaklaşmış dünyâya dört elle sarılmış Müslümanların üzücü durumu görebiliyoruz.
Dünyâda Müslümanların içinde bulunduğu bu çıkmazdan âcilen kurtulması gerekiyor. Bu ise mü’minlerin hem nefsi hem de ülke sahasında mücâdele ederek cihad rûhunu yakalamalarıyla mümkündür. Cihad istisnâi bir durum değildir. Cihad bir mü’min vasfıdır. Yeniden özümüze, değerlerimize, kendi kültürümüze dönmeden zafer gelmez. Gelecekte zafer ancak Hz. Allâh’a inananların olacaktır.