Küçük bir danışanım, bir soruyu çözemediğinde kendisine “ne kadar da aptalsın, bu kadar basit bir soruyu bile çözemiyorsun” dediğini söylemişti. Başka bir danışanım “kendime aynada bakmak istemiyorum; çünkü ne zaman aynaya baksam kendimi ‘senden bir adam olmaz’ derken buluyorum” demişti.
Başlangıçta bu cümleleri duymak acı verici olsa da projeksiyonu kendimize yansıttığımızda çoğumuz için durumun pek de farklı olmadığını görürüz. Çoğu zaman hata yaptığımızda, başarısız olduğumuzda, işler yolunda gitmediğinde; değersizim, yetersizim, beceriksizim, aptalım, eziğim gibi olumsuz sözler, takılı kalmış bir plağın çıkardığı sesler gibi kafamızda yankılanıp durur. Bu sesler çoğunlukla benzer durumlar yaşadığımız erken çocukluk dönemimizde; anne babalarımız, öğretmenlerimiz, bakıcılarımız, kardeşlerimiz tarafından bize söylenen olumsuz sözlerdir ve biz bu olumsuz sözleri bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde içselleştirir, yaşamımız boyunca yanımızda taşırız. Hal böyle olunca da bu sözlerin eşlik ettiği yaşamımızda ne kendimizi kucaklayabiliriz ne kendi ihtiyaçlarımıza kulak verebiliriz ne de kendimizi şefkatle sarmalayabiliriz. Zira kendimize hiç şefkat göstermemişizdir ve öz şefkatin ne olduğunu da bilmemekteyizdir.
Oysa şefkat göstermeyi çok küçük yaşlardan itibaren öğreniriz; ailelerimiz ve öğretmenlerimiz, diğer insanlara nazik ve iyi davranmamız konusunda bizi teşvik ederler ve olumsuz davranışlarımız konusunda da bizi uyarırlar. Fakat konu öz şefkate geldiğinde; yani konu, kendimizle olumlu ilişkiler kurmaya, kendimize anlayış göstermeye geldiğinde, işlerin tersine döndüğünü görürüz. Çünkü yaşamımız boyunca öz şefkate yönelik daha az geribildirim alır ve daha az yaşantı geçiririz. Hatta bazen öz şefkat göstermenin şımarıklık, bencillik, kibirlilik, zayıflık olduğundan korkar ve böyle bir hale bürünmektense kendimizi yermenin daha doğru bir davranış olduğunu düşünürüz. Böylece başkalarına gösterdiğimiz anlayışı, duyarlılığı, desteği, şefkati ne yazık ki kendimize gösteremeyiz; kendimizi kusurlu bulur, ayıplar, eleştirir ve hiç durmadan yargılarız.
Peki, bu durumu nasıl değiştirebiliriz, kendimize nasıl öz şefkat gösterebiliriz?
Kristen Neff, öz şefkatin üç bileşeni olduğunu belirtiyor. Bunlardan birincisi; öz nezakettir. Kendimize nazik davranabilmemiz ve ihtiyacımız olan anlayış ve desteği, kendimize verebilmemizdir. İkincisi; ortak insanlık hissiyatıdır. Değersizlik ve başarısızlığa yönelik hissiyatımızın bize özgü olmadığını, tüm insanların bu duyguları hissedebildiğini ve acının hepimizi ziyaret edebildiğini fark edebilmemizdir. Üçüncüsü; mindfulness-bilinçli farkındalıktır. Rahatsızlık veren duygu ve düşüncelerimizden kaçınmak yerine onları fark etmemiz, yargısızca gözlemlememiz ve onları bir misafir olarak ağırlamaya niyet edebilmemizdir.
Bu kapsamda başta bahsettiğim küçük danışanımdan, en sevdiği arkadaşını öğrendikten sonra ona şöyle sormuştum: “O arkadaşın, bahsettiğin soruyu çözemezse ona “ne kadar da aptalsın, bu kadar basit bir soruyu bile çözemiyorsun” der misin?” Bana şaşkınlıkla bakarak “Tabi ki öyle söylemem” dedi. “Peki, ona böyle söylememenin sebebi nedir?” diye sorunca “Çünkü ağlar ve üzülür, bana da kırılır, hem soruyu da bir daha çözmekten korkar” dedi.
Zannımca tüm düğümler işte burada çözülüyor ve biz çözülen bu düğümlerle; “Sevdiğim bir arkadaşıma nasıl davranıyorum, kendime nasıl davranıyorum? Ona gösterdiğim nezaketi ve anlayışı, kendime gösterebiliyor muyum? Yaşadığım acının benzerini yaşayan diğer insanların var olduğunu fark edebiliyor muyum ve bu acıyı kendimde yargısızca misafir edebiliyor muyum?” sorularına da cevaplar bulabiliyoruz.
Öyleyse şimdi kendimize şefkat gösterelim... Elimizi kalbimizin üzerine koyalım; amaları, fakatları, olumsuzlukları bir misafir gibi kabul edelim, onlara da hoş geldin diyelim ve çok sevdiğimiz bir dostumuza olduğu gibi kendimize de nezaketle yaklaşalım. Ona seslendiğimiz gibi şefkat dolu bir sesle kendimize de seslenelim ve kendimizi de teselli edelim. Yıllardır olumsuz sözlerle hırpalanmış olan içimizdeki çocuğu ve şu anki özümüzü bu şefkatle sarmayalım ve kendimizi içten bir şekilde kucaklayalım…