İbâdetlerin en yoğun yaşandığı ve mükâfatların da en cömertçe verildiği bir iklim olan Ramazânı şerif günlerindeyiz. Her biri ayrı bir güzellik ve özellik dolu hiçbir ânı boşa yitirilmemesi gereken sermâye vakitleri…
Allâhu Teâlâ: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı.” (1)
Buyurmakla orucun iman ehli için mecbûri farz olan bir ibâdet olduğu anlaşılıyor. Âyeti kerimede ‘sizden öncekilere farz kılındığı gibi’ diye geçiyor. Tefsir kaynaklarından öğrendiğimiz üzere, İslâmiyet gelmeden önce de oruç vardı. Örneğin İsrâiloğulları oruç tutardı. Fakat daha sonra onlar oruçlarını sâdece ‘Aşûre Günü’nde tutar oldular. Hıristiyanlar da oruç tutardı devam eden günlerde onlar da yalnızca yortu günlerinde oruç tuttular. En mükemmel din İslâmiyet’te ise Ramazan ayına tahsis edilen farz oruçlar on dört asırdır büyük bir coşku, ihtimam ve vecd içinde tutuluyor, hamdolsun.
Eğer istenilen şekilde tutulursa oruç kişiyi mükemmel insan hâline eriştiren neticesinde büyük mükâfatlara gark eden fizikten öte insana mânâ güzellikleri üfleyen kutsî bir ibâdettir. Peygamberlerin rûhî boyutları, oruçla ilâhî vahyi alabilecek seviyeye getirilmiştir. Hz. Musa aleyhisselâm’a kutsal kitap ‘Tevrat’ nâzil olmadan önce kırk gün kırk gece oruç tutmuştur. Hz. İsa aleyhisselâm’a gelen hak kitap ‘İncil’ kendisine vahyedilmeden önce O saygın Peygamber de kırk gün oruç tutmuştur. Bizim Peygamberimiz de çok sık oruç tutan, günlerce yemek yemeyen bir peygamber idi.
Oruç ibâdeti Müslümanlara Hicretin 2.yılında Medine’de farz kılndı. Orucun farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Aksini iddia eden veya hafife alan küfre düşer. Oruç; akıllı olan, sıhhatte bulunan her mükellef Müslüman’a farzdır. Cennette oruçlulara özel kapılar açılarak cehennemin bütün kapılarının kapandığı, şeytanların zincire vurulduğu, mükâfat ve ikramların zengince sunulduğu oruç ibâdetini yerine getirmek, inananlar için çok kutsî ve yüce bir görevdir. Bundan dolayı Ramazanda hiçbir Müslüman orucunu herhangi bir özrü olmadıkça bırakmaz.
Oruç tutmanın pek çok faydası ve hikmeti vardır. Oruç ile Müslümanlar senede bir ay âdeta ‘rûhî eğitim kampı’na girerler. Zirâ oruç inananlar için gerçekten rûhî bir disiplindir. Oruç inananların sabır eğitimidir. Başarının sırrı, kötülüklerden kurtulmanın yolları sabır iledir. Ahlâkî kemâlat, meslekî yükselme, kazançlı ticâret hep sabırla mümkündür. Yüce Yaratıcı sabredenlerle berâberdir. Oruç ile ruhlar sabır alışkanlığı kazanır.
Oruç akla ve zihne güç verir. ‘Oruçluyken kafam çalışmıyor’ iddiaları insanları yanlışa yönlendirmede beyhûde uğraşlardır. Tam tersi oruç zihne farklı uyanıklık, şahsiyete ayrı bir canlılık ve akla dinçlik sağlar. Yine oruç tutmak bedenin zinde ve sıhhatte bulunmasını temin eder. Fiziksel faydaları bilim adamlarınca bugün açıklanmış olduğundan bunu konuşmaya dahi gerek yoktur. Ayrıca oruç vücûdun zekâtıdır. Zekat ile nasıl mal temizlenirse oruç ile de beden temizlenir. Oruç Cenâbı Hakk’ın verdiği bolca ikram ettiği sayısız nimetlere şükretme hâlidir. Oruç Müslüman’ın Allah Teâlâ’nın azâbından korunmasına, büyük din gününde emri yerine getirmeyenlerin uğrayacağı korkunç âkibetten kurtulmasına vesiledir. Oruç ile zengin-fakir arasındaki dengesizlikler azalır. Ramazanda ifâ edilen zekat, sadaka ve yardımlarla istenen vasat sağlanır.
Bu bereketli Ramazan ayında Allah Teâlâ rızıklara bereket verir, rahmetini yeryüzüne yayar, hata ve kusurları bağışlar, duâları kabul eder. Ve güzel müminlerle meleklerine övünür.
Müminler tuttukları makbul oruçlarla yüce Yaratıcıya ve İslam dînine olan bağlılıklarını samimi biçimde göstermiş olurlar. Oruç, inananlara Cenâbı Hakk’ın rahmet ve mağfiretini kazandırarak ebedi saadet ve mutluluk temin eder.
Bu kadar güzellikleri lütfeden biricik Rabb’imize karşı bizler de kâmil bir kulluk için ne emredildiyse yapmamız gerekir, değil mi? Kalın hayırla…
----------------
1) Bakara, 182