Oruç çok farklı, çok özel bir ibadet türüdür. Dinimizin beş temel esasından biridir. Başka ibadetlerde riya bulunabilir. Namaz kılan, hacca giden, zekât veren başkaları tarafından görülür. İnsanların duruma vakıf olmalarına mani olunamaz. Yani içine riya girmesi mümkündür. Ama oruç böyle değildir. Kimin oruç olup, kimin olmadığını kişinin kendinden ve Allah’tan başka kimse bilemez. Yani orucun içine kolay kolay riya giremez. Bundan dolayı da bunun ecri, bunun mükâfatı çok farklıdır. Hatta buna had, hudut ve sınır yoktur. Bir hadis-i Kudsi’de Cenâb-ı Allah: “Oruç benim içindir, onun karşılığını da ancak ben takdir edip vereceğim” buyurur(1). Yine Samimi bir şekilde sadece ve sadece: “Allah rızası için oruç tutan kişinin geçmiş günahlarının affedileceği”(2) müjdeleniyor. Peygamberimiz (s.a.v.): “Adil amirin, mazlumun, misafirin ve oruçlunun duasının ret olunmayacağını, Allah tarafından kabul ve makbul edileceğini”(3) haber veriyor.
Ramazan: kelimesinin lügat manalarının içinde pota, madenlerin eritildiği fırın gibi manalarda var. Nasıl ki, madenler bu yüksek ısılı fırınlarda pisliklerinden, posalarından, cüruflarından, atık maddelerinden arınır, saf maden haline gelirse, mümin de, ramazan ayında tuttuğu oruçla ve yaptığı ibadetlerle rahmet fırınlarında yanıp tertemiz hale geliyor denebilir.
Zekât: temizleme manasınadır. Malın zekâtı dendiğinde: Kişi malının içine bilmediği yollardan ve mecralardan haram, yani mânevî pislik karışmış ise bunu temizler. (Bilerek karıştırırsa o kul hakkına girer ve temizlenmez). Şu hadis-i şerif ne kadar manidar:
“Her şeyin bir zekâtı (temizleyicisi) vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur”.(4) Oruç bedeni maddi ve manevi kirlilikten temizler ve Ramazan ayı hakkıyla ihya edilebilirse müminler bayram sabahına tertemiz bir amel defteri ile çıkabilirler.
Oruç Allah’ın emrettiği temel ibadetlerden biridir ve hak dinlerin hepsinde vardır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle bildirilir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”(5)
Yahudilikte oruç vardır, ama müteselsil değildir. Yom Kipur ve benzeri kutsal günlerde tuttukları oruçlar senede 25 güne varır ve bizdekinden çok daha zordur. Çünkü onlarda sahur âdeti yoktur, akşamdan akşama tutulur ve hiçbir şey yenmez.(6) Hıristiyanlığın özünde de oruç vardır. Barnabas
İncilinin (değiştirilmeyen gerçek İncil’in) 14. Bölümünde Hz. İsa’nın 40 gün oruç tuttuğu rivayetleri vardır.(7)
Hıristiyanlıkta da oruç vardır. Ama onlar sayısı, zamanı ve tutma şekli ile ilgili birçok değişiklikler yapmışlardır. Sen Pavlus ve onun izinden giden Hıristiyan aziz ve azizeleri, İsevîliği Romalılara kabul ettirip, inanan insanların üzerindeki şiddet ve baskıyı bir an önce kaldırtabilmek için, onlara bu dini benimsetebilmek için, nefislere zor gelen ibadet türlerini ya kaldırmışlar, ya da sulandırarak kolay hale getirmişlerdir. Senelik 40 güne varan oruçlarını da, nefislerine zor geldiği için perhize, yani oruçlu oldukları(!) günde bazı hayvansal şeyleri yememe gibi bir uygulama şekline getirmişlerdir.
Dr. Morton Scott Enslin şöyle der: “İsevîlik Yahudilerin yaşadıkları yer olan Filistin’den, putperest milletlerin memleketlerine yayıldı. Bu yayılma birçok değişmelere sebep oldu. İseviler, Musa Aleyhisselâmın şeriatından uzaklaştılar. Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din bilgilerini, putperestlerin kabul edebilecekleri hale getirdiler. Böylece tutarsız, akıl ve mantığın kabul edemeyeceği bir din meydana geldi.”(8)
İleriki günlerde inşallah Hıristiyanlığın aslında olup ta sonradan kaldırılan veya değiştirilen Allah emir ve nehiylerini de sizlere açıklamaya çalışacağım.
-------------
1- Buhârî Kitabüs Savm.
2- Behakî, Terğıb ve Terhib Tercümesi c. 2, s. 428.
3- Tirmizî, Terğıb ve Terhib Tercümesi c. 2, s. 420.
4- ibni Mace. Terğıb ve Terhib Tercümesi c. 2, s. 414.
5- Bakara Suresi, 183.
6- En-Nedvî, Dört Rükün, s. 187; Osman Cilacı, İlâhî Dinlerde Oruç Hac ve Kurban, s. 18-19.
7- Matta, 4/1-2; Osman Cilacı, a. g. e. s. 23; Barnaba İncili (Arapça’ya Terceme: Halil Sa’ade) 14/2-5.
8- Harputlu İshak Efendi, Cevap Veremedi, Hakikat Ltd. İst. 1995, 12. baskı, s..162.