Toplumumuzun farklı kesimlerini oluşturan ve farklı kaynaklardan beslendikleri için de farklı düşünceleri savunan herkesin kendi düşüncesine göre bir “ortak akıl” tarifinin olabileceği kabulünü sözün en başında belirtmek gerekir diye düşünüyoruz.
Bu düşünceden hareketle bizim “ortak akıl” düşüncemizi toplumun genelini ilgilendiren her konuda birey olarak, birimizin gördüğü büyük resmin her bir parçasının bir diğerimiz tarafından farklı bir şekilde görülebileceği düşüncesiyle, gördüğümüz resim için düşüncelerimizin yanına akıllarımızı, his ve düşüncelerimiz ile kalplerimizi koyarak daha iyi ve bütüncül çözümlere ulaşmak olarak tarif edebiliriz.
Bu düşünceden hareket etmek suretiyle son yıllarda ister merkezi yönetimde olsun, ister yerel yönetimlere olsun, tepeden inmeci buyurgan statükoya karşı tutunacak dalı kalmamış, arayış içindeki toplumumuz ve kurumlarımız için, farklı düşüncelere sahip kişilerin sorunlar karşısında eski tabirle asgari müşterekte buluşarak veya fikir birlikteliğine ulaşarak üretecekleri kolektif bilinç bir çıkış noktası olabilirdi.
Dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı günümüz itibariyle artık ulus devlet süreci, küresel dengeler, uluslar arası ilişkiler, haklar, özgürlükler, adalet, eşitlik, enerji, ticaret, çevre, tarım ve şehirlerin devletlerden daha çok önem kazanması gibi o şehirde yaşayan insanların geleceğini olduğu kadar tüm insanların da geleceğini ilgilendiren hususlarda çok önemli değişim ve karar süreçleriyle yüz yüze olduğumuz bir gerçektir.
Dünyadaki mevcut neo-kapitalist yapılanmanın ciddi sorunları artık saklanamaz hale gelmiştir. Bu sebeple yeni dengeler, yeni siyaset biçimleri, yeni değerler, yeniden yapılanma arayışları söz konusu iken, Ülkemiz ve şehrimiz için her geçen gün yeni fırsatların doğduğu görülmektedir.. Ama bir yandan da ayağımıza dolaşan bizim öyle iç sorunlarımız var ki; onlarda her fırsat çıktığında maalesef yeni yeni engeller oluşturuyor.
Bu engellerin bizce en büyüğü maalesef; küçük olsun benim olsun düşüncesinden kurtulamamış hastalıklı bir kafa yapısına sahip, ufku dar vizyonsuz yöneticilerdir.
Bu toplumun bağrından çıktıklarını ve statükoya karşı olduklarını iddia eden yöneticilerinin eskiden beridir “amansız HYPERLINK "http://www.uludagsozluk.com/k/idrak-yolları-enfeksiyonu/" o "idrak yolları enfeksiyonu" idrak yolları enfeksiyonu rahatsızlığı” ndan kurtulamamış olmaları nedeniyle bu kolektif bilinci oluşturmak yerine, yönetim gücünü elinde tutmak ve bu gücü asıl sahibi olan hemşerileriyle/vatandaşlarıyla paylaşmamak adına toplumu hala “akıl akıl, gel kuyruğuma takıl" gibi günü kurtarmaya yönelik basit oluşumlar oluşturmak düşüncesiyle eskisinden daha sakil toplum haline getirilmeye çalışılmaktadır.
ABD’nin Türkiye’ye biçtiği “Ilımlı İslam ideolojisi”nden rahatsızlık duymayan ve hatta bu projeyi zımnen de olsa savunan İslamcılar, 2nci cumhuriyetçiler, eski tüfek marksistler, ile muhafazakar demokrat ve liberal cumhuriyetçi takımının bir araya gelerek oluşturduğu “Yerel Ortak Akıl” adlı oluşumlara idarecilerin verdikleri destekler, bu düşüncenin yansıması olarak görülebilir.
Konya’mız, tarihinden, coğrafyasından kaynaklanan değerinin farkına vararak sorunlarıyla yüzleşecek, kabuğunu kıracak ve yeni bir vizyon geliştirecek, Türkiye’de arzulanan seviyeye yükselerek karar mekanizmalarını da etkileyecek bir bölgesel aktör olarak ülkenin güç dengelerini kendi lehine çevirebilecek ise bunun yolu; özellikle yerel yöneticiler eliyle sırtında kat kat kambur haline getirilmiş yüklerinden kurtulması, yapısal sorunlarını aşması ve artık bir daha kaçırılmaması gereken bir sıçrama noktasının eşiğinde durduğunu idrak etmesidir.
Bu sayılanlar yanında kamu kurum ve kuruluşları tarafından alınan kararlar ile izlenilen politikaların hemşerilerin/vatandaşların önüne devlet sırrı olarak konulmadığı, hemşerilerin/vatandaşların daha fazla politika oluşturma süreçleri içinde yer alarak kamu hizmetlerinin 7/24 izlenip denetlenebilecek bir hale getirildiği, böylece iş ve işlemlerin ilgililer tarafından izlenip gözlemlenerek yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin önüne geçilmesinde hemşerilerin/vatandaşların aktif rol oynamasının yolunun açıldığı bir sürecin başlatılması yönetim mekanizmasında yer alanların daha güvenilir hale gelmesine olduğu kadar, şehrimizin/ülkemizin ticaret ve sanayi kesiminin gelişip düzlüğe çıkmasına da katkı sağlayacaktır.
Bu gelişimin sağlanabilmesi için hemşerilerinden/vatandaşlarından topladıkları ücretler, vergiler ve harçlar ile merkezi hükümetin kuruluşları tarafından kendilerine verilen fonların yerel yöneticiler tarafından etkin olmayan bir biçimde ve amaç dışı kullanılması şeklinde tezahür eden kararlar sonucunda yok edilmesine asla izin verilmemelidir.
Sözün sonunda en baştaki düşünceye tekrar dönerek bireyin daha etkin olacağı yeni yönetim dönemiyle birlikte devletin siyasal etkinliğinin azaldığı ve gücünün küçültülmeye çalışıldığı bu süreçte, Milleti reşit görmeme anlayışının sonucunda ortaya çıkan vesayetçi yaklaşımlara son verilerek, milletinin/hemşerilerinin ve sağduyusuna güvenilmeli, tüm insanlarımızın, sahip olduğu potansiyelin şehrimizin/ülkemizin büyütülmesi ve geliştirilmesi yolunda kullanılabilmesinin temel direği olan “devletin minimum etkisi ve sadece düzenleyici rolü” prensibinin yerel yönetimlerde de hayata geçirilerek şehrin gelişmesi ve diğer şehirler arasında öne çıkma talebinin önündeki yapısal engeller kaldırılmalıdır.
Ortak akıl sahipleri tarafından büyük düşünülerek var olan sınırları zorlamak, yeni stratejiler geliştirerek hem ülkesinde hem de tüm dünyada önemli adımlar atmak için şehir vizyonunu bu perspektiften yeniden belirlemek ve bunun için yeni yeni stratejik planlamalar yapılarak alınan kararların gecikmeden hayata geçirildiğini mi, yoksa eski alışkanlıkların nüksettiği ve başlangıçtaki tüm iyi niyetli açıklama ve çalışmalara rağmen “örtülü ödenek” meraklısı siyasetçiler eliyle, merkezi ve yerel kurumların yöneticilerinin ve sivil toplum örgütlerinin yükselen değeri olması gereken ortak aklın maalesef esir alınmasının mı devam ede geldiğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Bu düşünceden hareketle bizim “ortak akıl” düşüncemizi toplumun genelini ilgilendiren her konuda birey olarak, birimizin gördüğü büyük resmin her bir parçasının bir diğerimiz tarafından farklı bir şekilde görülebileceği düşüncesiyle, gördüğümüz resim için düşüncelerimizin yanına akıllarımızı, his ve düşüncelerimiz ile kalplerimizi koyarak daha iyi ve bütüncül çözümlere ulaşmak olarak tarif edebiliriz.
Bu düşünceden hareket etmek suretiyle son yıllarda ister merkezi yönetimde olsun, ister yerel yönetimlere olsun, tepeden inmeci buyurgan statükoya karşı tutunacak dalı kalmamış, arayış içindeki toplumumuz ve kurumlarımız için, farklı düşüncelere sahip kişilerin sorunlar karşısında eski tabirle asgari müşterekte buluşarak veya fikir birlikteliğine ulaşarak üretecekleri kolektif bilinç bir çıkış noktası olabilirdi.
Dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı günümüz itibariyle artık ulus devlet süreci, küresel dengeler, uluslar arası ilişkiler, haklar, özgürlükler, adalet, eşitlik, enerji, ticaret, çevre, tarım ve şehirlerin devletlerden daha çok önem kazanması gibi o şehirde yaşayan insanların geleceğini olduğu kadar tüm insanların da geleceğini ilgilendiren hususlarda çok önemli değişim ve karar süreçleriyle yüz yüze olduğumuz bir gerçektir.
Dünyadaki mevcut neo-kapitalist yapılanmanın ciddi sorunları artık saklanamaz hale gelmiştir. Bu sebeple yeni dengeler, yeni siyaset biçimleri, yeni değerler, yeniden yapılanma arayışları söz konusu iken, Ülkemiz ve şehrimiz için her geçen gün yeni fırsatların doğduğu görülmektedir.. Ama bir yandan da ayağımıza dolaşan bizim öyle iç sorunlarımız var ki; onlarda her fırsat çıktığında maalesef yeni yeni engeller oluşturuyor.
Bu engellerin bizce en büyüğü maalesef; küçük olsun benim olsun düşüncesinden kurtulamamış hastalıklı bir kafa yapısına sahip, ufku dar vizyonsuz yöneticilerdir.
Bu toplumun bağrından çıktıklarını ve statükoya karşı olduklarını iddia eden yöneticilerinin eskiden beridir “amansız HYPERLINK "http://www.uludagsozluk.com/k/idrak-yolları-enfeksiyonu/" o "idrak yolları enfeksiyonu" idrak yolları enfeksiyonu rahatsızlığı” ndan kurtulamamış olmaları nedeniyle bu kolektif bilinci oluşturmak yerine, yönetim gücünü elinde tutmak ve bu gücü asıl sahibi olan hemşerileriyle/vatandaşlarıyla paylaşmamak adına toplumu hala “akıl akıl, gel kuyruğuma takıl" gibi günü kurtarmaya yönelik basit oluşumlar oluşturmak düşüncesiyle eskisinden daha sakil toplum haline getirilmeye çalışılmaktadır.
ABD’nin Türkiye’ye biçtiği “Ilımlı İslam ideolojisi”nden rahatsızlık duymayan ve hatta bu projeyi zımnen de olsa savunan İslamcılar, 2nci cumhuriyetçiler, eski tüfek marksistler, ile muhafazakar demokrat ve liberal cumhuriyetçi takımının bir araya gelerek oluşturduğu “Yerel Ortak Akıl” adlı oluşumlara idarecilerin verdikleri destekler, bu düşüncenin yansıması olarak görülebilir.
Konya’mız, tarihinden, coğrafyasından kaynaklanan değerinin farkına vararak sorunlarıyla yüzleşecek, kabuğunu kıracak ve yeni bir vizyon geliştirecek, Türkiye’de arzulanan seviyeye yükselerek karar mekanizmalarını da etkileyecek bir bölgesel aktör olarak ülkenin güç dengelerini kendi lehine çevirebilecek ise bunun yolu; özellikle yerel yöneticiler eliyle sırtında kat kat kambur haline getirilmiş yüklerinden kurtulması, yapısal sorunlarını aşması ve artık bir daha kaçırılmaması gereken bir sıçrama noktasının eşiğinde durduğunu idrak etmesidir.
Bu sayılanlar yanında kamu kurum ve kuruluşları tarafından alınan kararlar ile izlenilen politikaların hemşerilerin/vatandaşların önüne devlet sırrı olarak konulmadığı, hemşerilerin/vatandaşların daha fazla politika oluşturma süreçleri içinde yer alarak kamu hizmetlerinin 7/24 izlenip denetlenebilecek bir hale getirildiği, böylece iş ve işlemlerin ilgililer tarafından izlenip gözlemlenerek yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin önüne geçilmesinde hemşerilerin/vatandaşların aktif rol oynamasının yolunun açıldığı bir sürecin başlatılması yönetim mekanizmasında yer alanların daha güvenilir hale gelmesine olduğu kadar, şehrimizin/ülkemizin ticaret ve sanayi kesiminin gelişip düzlüğe çıkmasına da katkı sağlayacaktır.
Bu gelişimin sağlanabilmesi için hemşerilerinden/vatandaşlarından topladıkları ücretler, vergiler ve harçlar ile merkezi hükümetin kuruluşları tarafından kendilerine verilen fonların yerel yöneticiler tarafından etkin olmayan bir biçimde ve amaç dışı kullanılması şeklinde tezahür eden kararlar sonucunda yok edilmesine asla izin verilmemelidir.
Sözün sonunda en baştaki düşünceye tekrar dönerek bireyin daha etkin olacağı yeni yönetim dönemiyle birlikte devletin siyasal etkinliğinin azaldığı ve gücünün küçültülmeye çalışıldığı bu süreçte, Milleti reşit görmeme anlayışının sonucunda ortaya çıkan vesayetçi yaklaşımlara son verilerek, milletinin/hemşerilerinin ve sağduyusuna güvenilmeli, tüm insanlarımızın, sahip olduğu potansiyelin şehrimizin/ülkemizin büyütülmesi ve geliştirilmesi yolunda kullanılabilmesinin temel direği olan “devletin minimum etkisi ve sadece düzenleyici rolü” prensibinin yerel yönetimlerde de hayata geçirilerek şehrin gelişmesi ve diğer şehirler arasında öne çıkma talebinin önündeki yapısal engeller kaldırılmalıdır.
Ortak akıl sahipleri tarafından büyük düşünülerek var olan sınırları zorlamak, yeni stratejiler geliştirerek hem ülkesinde hem de tüm dünyada önemli adımlar atmak için şehir vizyonunu bu perspektiften yeniden belirlemek ve bunun için yeni yeni stratejik planlamalar yapılarak alınan kararların gecikmeden hayata geçirildiğini mi, yoksa eski alışkanlıkların nüksettiği ve başlangıçtaki tüm iyi niyetli açıklama ve çalışmalara rağmen “örtülü ödenek” meraklısı siyasetçiler eliyle, merkezi ve yerel kurumların yöneticilerinin ve sivil toplum örgütlerinin yükselen değeri olması gereken ortak aklın maalesef esir alınmasının mı devam ede geldiğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz.