Ortadoğu’da kriz devam ediyor. Bu kriz, bir gün aka aka suyun durulduğu gibi durulacak, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Rabbim “Allah’tan ümidinizi kesmeyin..” (Zümer: 53) buyurmaktadır. Bu prensip doğrultusunda hareket edildiği zaman insan ümit var olur, gelişmelere olumlu yönden bakar, her şerde bir hayır ve her hayırda bir şer olabileceğini düşünür. Onun için mümin hiçbir zaman Allah’tan ümidini kesmez.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir ve e (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara:216)
Bu çerçevede Ortadoğu’da olup bitenleri kısaca sergiledikten sonra bunun sebeplerini anlatalım ve bir değerlendirme yaparak yazımızı tamamlayalım.
Ortadoğu içler acısı, olup bitenlere yürekler dayanmamaktadır. Suriye ve Mısır’da oluk oluk kan akıyor, Irak ve Pakistan’da sık sık bombalar patlıyor, onlarca insan ölüyor, yüzlerce insan yaralanıyor, bir kısmı da sakat kalıyor. Tunus’ta muhalefet ayakta, Türkiye’de gezi olaylarından sonra ODTÜ'de başörtülü olan öğrencilerin elinden eğitim hakkı alınmak istenmektedir. Bunun için sol örgütler, başörtülü öğrencileri ODTÜ’den atmaya çalışmaktadır. Basının verdiği bilgiye göre, illegal örgütler, okullar açılınca Gezi olaylarını yaygınlaştıracaklar. Diğer Ortadoğu ülkeleri de huzursuz, halklar ayakta ve diken üzerinde durmaktadır.
Bunun sebebi şudur: AK Parti’nin 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanıp iktidara gelmesi, ardından Arap Baharı’nın yaşanması, bunun sonucu İslamî eğilimli partilerin Tunus’ta ve Mısır’da da seçimle iş başına gelmesi, Suriye’de Esad rejimi yıkıldıktan sonra İslâm’ı eğilimli partinin iktidara gelmesi düşüncesi, Batı’yı ve içerdeki solcuları ve liberalleri rahatsız etti.
Batı ve içerdeki uşakları, “Demokrasi seçim değil, yaşam tarzıdır” düşüncesinden hareket ederek gezi eylemleriyle AK Parti’yi devirmek istediler, sonuç alamayınca Mısır’a yöneldiler ve orada başarılı oldular.
Türkiye’de ODTÜ olayları gezi eylemlerinin bir devamıdır ve bunu sürdüreceklerdir. Tunus’ta da bir darbe girişimi içerisindedirler. Hâsılı, Batı ve içerdeki uşakları ipleri elinden kaçırmak istememektedirler.
Mısır ve Suriye rejimleri, 1967 Arap-Yahudi savaşında Batı’nın yazdığı senaryoya göre hareket ettiler, şuraya kadar çekileceksiniz, dediler, çekildiler. Suriye, Yahudi’ye bir kurşun atmazken, Batı’dan cesaret alarak kendi halkına karşı ağır silah, bomba ve kimyasal silahlarla saldırmaktadır. Mısır’da darbeci askeri rejim de aynı şekilde Batı’dan cesaret alarak, seçimle iş başına gelmiş bir hükümeti sessizce silahsız olarak destekleyen halkından üç bin küsur Müslüman’ı şehit etmiştir; bununla yetinmeyip ihvan-ı müslimin ileri gelenlerini tutuklamaya devam etmektedir.
Bazı çevreler diyor ki, ihvan-ı müslimin darbecilere direnmemeliydiler, ellerinde bir çakı bile yok, 3 bin küsur insan şehit oldu. Türkiye’de olduğu gibi seçim zamanında tekrar iktidara gelirlerdi. “Kazın ayağı” öğle değil, İhvan-ı müslimin şöyle diyor: Biz geçmişte buna benzer şeyleri yaşadık, direnmemiş olsaydık, geçmişte olduğu gibi ihvan-ı müslimin ileri gelenleri tutuklanacaktı ve işkence etmeye devam edeceklerdi, bazılarını da idam edeceklerdi.
İhvan-ı müslimin direnmeseydi, Cunta yol haritasını geçmişte olduğu gibi uygulayacaktı, ihvanın ileri gelenlerini tutuklayacaktı, işkence edecekti, başta Muhammed Mursi olmak üzere ihvanın ileri gelenlerini idam edecek ve seçime ihvanı katmayacaktı. Batı’nın isteği budur. Onun için her hayırda bir şer vardır ve her şerde bir hayır vardır. Geçmişten ders alarak ihvanın direnmesi, direnmemesinden daha hayırlıdır, diye düşünüyorum. Şehit olan 3 bin küsur Müslüman’ın ruhları cuntacıları rahat uyutacaklarını sanmıyorum. Cunta şu anda öyle bir sıkıntı içerisindedir ki, gölgelerinden korkmaktadırlar. Kendilerini efendileri bile kurtarmayacaktır, yakında bu görülecektir, çünkü efendileri de yok olacaktır.
Sonuç olarak diyoruz ki, AK Parti iktidarda diye rehavete kapılmayalım, tebliğ ve irşada devam edelim, Demokrasi, Batı’nın dediği gibi, “Yaşam tarzıdır” yani Batı uygarlığını benimsemektir. Geçiş dönemi hariç, denize düşenin yılana sarıldığı gibi demokrasiye sarılmayalım dinimize ve onun prensiplerine sımsıkı sarılalım. Ortadoğu’daki kriz su aka aka durulduğu gibi yakında durulacaktır. Şöyle olsaydı, böyle olurdu demeyelim, aksi halde şeytanı sevindirmiş oluruz. Direnmeye devam edelim. Hoşça kalın.