Geçen hafta LBGT’lilerin isteklerini resmileşmek, seslerini duyurmak amacıyla niyetlendikleri ‘onursuzluk, rezillik yürüyüşü’ polis müdâhalesine takıldı. Sözüm ona sapkınlık adına ortaya çıkan medenîler, aslında medeniyetsizler güruhu toplumda arzı endam eyledi. Böylesi peypâyelikleri asla desteklemiyoruz. Yok tercih meselesi yok genlerle alâkalı diyerek bilimsel gerçeklerle dahi izah edilemeyen tamâmen sapkınlık üzerine dayanan bu akımın yayılmasına hizmet edenleri doğrusu anlamakta zorluk çektiğimizi peşinen belirtelim.
Kadîm târihte Lut (a.s)’ın kavminde belirtileri olmuş ve o kavîm lânetlenmiştir. Ayni rezillikler Yunan medeniyetinde de gerçekleşmiştir. Doğrudan insan fıtratını hedef alan bu güruh insanlığın tabîliğine halel getirmiştir. Bunlar (LBGT’liler) kadın ve erkek fıtratını reddedip cinsiyetsizliği öne çıkarıyorlar. Bugün gerçekleşenler Avrupa’dan ithal edilen ahlaksızlık akımının alarm verici, ikaz işâretleridir.
Bilindiği gibi bu husus en son yazımızda bahsettiğimiz üzere’ İstanbul Sözleşmesi’ maddeleri kapsamı içinde yer alıyor. Sözleşmenin imzalandığı vakitlerde ‘cinsel tercih yönelimi’nin (4/3fıkrası) devletçe güvence altına alınması maddesi var. Yanı sıra sözleşmede ‘partner’ diye geçen bir tâbir var. Nedir bu tâbir? El cevap; bu tâbir nikahsız birlikteliklerdir. İstanbul Sözleşmesine göre, böylesi bir ahlaksızlık da normal görülmektedir. Bunlar içler acınası, gayri ahlâkî vakalarıdır. Bizim toplumumuzla, inanç ilkelerimizle, kültürel birikimlerimizle asla ve asla bağdaşmayan konulardır bunlar. İstanbul Sözleşmesinde ilk başta pek anlaşılmadığı için üzerinde durulmayan bu sapkınlıklar, zaman ilerledikçe bakın ne hallere geldi! Onur yürüyüşüymüş? Hadi oradan? Ne onur yürüyüşü, onursuzluk=rezillik yürüyüşü desek daha doğru olacak.
Toplumlarda kadınların erkekleştirilmesi, erkeklerin kadınlaştırılması, rol paylaşımındaki hezeyanlar maalesef ‘eşcinselliği’ teşvik edici propagandalardır, tasvip etmiyoruz, yetmedi, kınıyoruz. Bu toplumun yâni insanlığın iflâsıdır. Zâten bu güruhun âileye ve âilevî değerlere problemli bir bakışı var. Amaçları âileyi bitirmek, Yok ‘Kadın Hakları, yok kadın-erkek eşitliği-yok kadına şiddet’ şimdi de, insanlığı çökertici ‘eşcinsellik’. Peşinen söyleyelim bu, bütün bir insanlığın helâkıdır. Geçmiş, geleceğe en iyi misaldir. Toplumsal cinsiyet eşitliği sapkınlığı adı altında yayılan bu çirkinlik, toplumumuzu ayakta tutan dînî ve millî değerleri yok saymak ve değersizleştirmektir. Sapkınlığı teşvik etmek, desteklemek de, âileyi ve değerlerimizi bitirmek demektir. Herkes ne yaptığının farkında olsun.
‘İstanbul Sözleşmesi’ adı altında ‘Kadına Şiddeti Önleme’ güzellemesinin gerisinde toplumsal fıtrata dayalı cinsiyeti ortadan kaldırma gerçeği vardır. Asıl bu sapkınlığı yayan ülkelerde kadına şiddet en yüksek orandadır. Bizde de, bu konular gündeme getirilerek ve sürekli gündemde tutularak bizzat artması istenmektedir. Oysa bizim toplumumuzda hak-hukuk-adâlet ve insana saygı ön plandadır. Hem sonra varsa sıkıntılı bir durum bunları kendimiz gerekirse kânunlarla kayıt altına alabiliriz yâni ‘kendi göbeğimizi kendimiz kesebiliriz’. İlla bunu uluslar arası düzeyde yapmak zorunda değiliz. Adamlara uyacağız diye neden LBGT’ye tâbi olayım? Geçen günlerde Diyânet İşleri Başkanı’nın haklı bir zinâ çıkışı oldu. Adına hukukçu denen hukuksuzlar, izansızlar bu açıklamayı; ‘cinsel tercihe mudâhalee’ olarak yorumladılar. Bunlar kabul edilemez. Buna toplumda yaşayan herkesin tepki vermesi elzemdir. Yoksa vahim bir âkibet bizi beklemektedir.
‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ kavramının içini biraz açacak olursak kadın-erkek eşitliğinden daha çok üçüncü bireylere âit olan bir kavramdır ki, o da LGBT’lilerdir. Yâni doğuştan gelen biyolojik bir cinsiyet ve daha sonradan toplum tarafından oluşturulan cinsiyet söz konusudur onlara göre. Güyâ bilimsel açıklaması var denen ama her şey ortada bilimin bile açıklamakta izahat veremediği bu kavramı teşvik eden teorisyenlerin aslında amaçları siyâsi, ekonomik ve ideolojiktir. Artan nufûsu durdurmak adına kadının doğurganlığını azaltmak, erkeği kadın rolüne koyarak nesli ifsâd etmek, doğumları yok etmek istiyorlar. Açıkçası amaçları erkekleri cinsiyetsizleştirerek nüfusu azaltmaktır. Bu çirkin hâdiseye feminist bir söylemle bakıyorlar ve dîni bir ayrımcılık olarak görüyorlar. Ayrıca dünya nüfusunun sekiz milyara dayanması küresel güçleri rahtsız ettiği için, proje üzerine projeler üretmekteler zira kendi hegemonyalarının devam etmesi için bu mutlaka gereklidir. Bu arada Lezbiyen: Kadın kadına birliktelik, Gay: Erkek erkeğe birliktelik Biseksüel: Hem erkek hem kadın birlikteliği, Transeksüel: Aslında kadın olup karşı cinsin rolüne girme birlikteliğidir. Bu sıra dışı ahlaksızlıktır. Tasvip edilemez, desteklenemez.
Şimdi İstanbul Sözleşmesinin bu kadar sakıncalı maddelerinin uygulamalarının ağır izlerini onursuzluk yürüyüşü (hoş gerçekleşemedi ama boy gösterdiler) vesilesiyle gördük, gelecekte vahim sonuçlar çıkmaması için derhal İstanbul Sözleşmesi iptal edilmelidir. Toplumdaki talep de bu yöndedir. İlgililer topluma daha fazla zarar vermemesi için biran önce üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmelidir.
.