3 Mart 1922 tarihinde Konya'nın Sakyatan Köyü’nde doğdu. Hacı Veyiszade İbrahim Efendi'nin oğludur. Asıl adı Ali’dir. Ulvî adını sonradan kendisi almıştır. Ulvî onun mahlası gibidir. Annesi Sare Hanım’ı dört yaşında iken kaybetti. Onu teyzesi Aliye Hanım büyüttü. Yedi yaşında babasında başladığı hıfzını dokuz yaşında amcası Hacı Veyiszade Mustafa Efendi'de tamamladı. Kıraat derslerini de Kadir Şeyhzade Ali Efendi’de okudu. Sağlam bir hafızlığı vardı. 11-12 yaşlarında Kapı Camii’nde baş hafız olarak mukabele okudu. Küçük yaşlardan itibaren de hatimle namaz kıldırmaya başladı.
Babası İbrahim Efendi ile Medine-i Münevvere'ye hicret eden Ali Ulvi Kurucu, Camiü'l-Ezher'de altı yıl tahsil gördü. Orada, Osmanlı kültürü ile yetişmiş şeyhülislâm Mustafa Sabri ve Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası Yozgatlı İhsan Efendiler gibi bir çok değerli ilim ve kültür adamı ile tanıştı. Onlardan çok istifade etti. Edebiyat ve şiir kültürünü burada ikin aldı.
1945 yılında babasının vefatı üzerine Medine’ye dönmek mecburiyetinde kaldı.
Uzun yıllar, yurt dışında yaşamasına rağmen, Türk milletinin bir ferdi olduğunu hiç unutmadı.
1947 yılında Konyalı Sandıkçı ailesinden İbrahim Efendi’nin kızı Fatma Hanımla evlendi. Bu evlilikten bir kızı ve iki oğlu oldu.
Ailesinin geçimini sağlamak için bir süre ticaretle uğraştı. Medine maarif mekteplerinde hocalık yaptı. Uzun yıllar kütüphane müdürlüğünde bulundu ve buradan emekli oldu. Olgun yaşlarında Amerika ve Avrupa ülkelerini gezdi. İslâm ülkeleri ile batı ülkeleri arasında mukayeseler yapma imkânı buldu.
Zaman zaman Türkiye'ye gelen Ali Ulvi Kurucu, 3 Şubat 2002 tarihinde Medine-i Münevvere'de Hakk'ın rahmetine kavuştu ve Cennetü'1-Bakî Kabristanı'na Kurb-u Rasûlüllah'a defnedildi.
İlim, irfan ve takva sahibi bir insan olarak tanınan Ali Ulvi Kurucu, yazı, şiir ve konferansları ile gençliğin yetişmesine büyük gayret sarfetti. Türkiye’nin kurtuluşunun ve yükselişinin iyi yetişmiş bir gençlik sayesinde olacağına dikkat çekti.
Peygamber aşkı zirvede idi. “Sana Hayrandır Efendim” başlıklı bestelenen şiiri, bunun açık delilidir. Bu şiirinin birkaç beyti şöyledir:
Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,
Bir ben değil, sana âlem kurbandır Efendim.
Ecram ü felek, Levh ü Kaleme, mest-i nigâhın,
Dîdârına âşık, Ulu yezdândır Efendim.
Mahşerde nebiler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahmandır Efendim.
Ulvî’de senin bağrı yanık âşık-ı zârın
Feryâdı bütünâteş-i sûzândır Efendim.
Nurdan Sesler (İstanbul 1958), Gümüş Tül (İstanbul 1961), Gümüş Tül ve Alevler (İstanbul 1970), Gecelerin Gündüzü (İstanbul 1990. İlk üç kitabı, şiir kitapları, dördüncüsü de, yayımlanan makalelerinden oluşmuştur. Ali Ulvi Bey’in bu üç telif eserinden başka dört de tercüme eseri vardır.
Ali Ulvi Bey’in, Ertuğrul Düzdağ tarafından neşreilen Hatıralar sadece Konya’nın tarihine ve kültürüne değil, bütün Türkiye’nin karanlık bir dönemine ışık ışık tutmaktadır.
Bu röportaj serisi sadece Konya ilmine, irfanına, kültürüne ve tarihine değil, bütün bir ülke tarihine ve siyasetine ışık tutmaktadır.
Gümüş Tül ve Alevler isimli eserinden, "Vatanın Gerçek Sahibi" başlıklı şiiri üç dörtlüğü de şöyledir:
İmanına saldırmayı meslek edinenler,
Hâlâ buna rağmen, yine aydın geçinenler,
Asla, bu asil millete önder olamazlar,
Fikrî kölelikten ebedî kurtulamazlar.
Sen gayeni şimşek gibi bir hızla yaşat da,
İlhamına, imânının iclâlini kat da,
Düşman o mehabetli huzurunda eğilsin,
Herkes, vatanın sahibi kimdir, onu bilsin.
Günden güne, ULVÎ seviyen yükseliyorken
Millet, seni imanına önder biliyorken
Davada hedef kutbuna son hızla ilerle,
Şahlanmayı alkışlayacak kafilelerle!..
İman, his, kahramanlık ve aşk dolu şiirleri, Merhum Akif i hatırlatır. Kendisine, “Asrın Yunus'u” dedirtecek kadar güçlü bir şair, aynı zamanda da asrımızın ender yetişen mütefekkirlerinden birisi idi.
Çok yönlü bir insan olan Ali Ulvi Bey’i anlatmak gerçekten zor. Onu, onuncu vefat yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.
Babası İbrahim Efendi ile Medine-i Münevvere'ye hicret eden Ali Ulvi Kurucu, Camiü'l-Ezher'de altı yıl tahsil gördü. Orada, Osmanlı kültürü ile yetişmiş şeyhülislâm Mustafa Sabri ve Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası Yozgatlı İhsan Efendiler gibi bir çok değerli ilim ve kültür adamı ile tanıştı. Onlardan çok istifade etti. Edebiyat ve şiir kültürünü burada ikin aldı.
1945 yılında babasının vefatı üzerine Medine’ye dönmek mecburiyetinde kaldı.
Uzun yıllar, yurt dışında yaşamasına rağmen, Türk milletinin bir ferdi olduğunu hiç unutmadı.
1947 yılında Konyalı Sandıkçı ailesinden İbrahim Efendi’nin kızı Fatma Hanımla evlendi. Bu evlilikten bir kızı ve iki oğlu oldu.
Ailesinin geçimini sağlamak için bir süre ticaretle uğraştı. Medine maarif mekteplerinde hocalık yaptı. Uzun yıllar kütüphane müdürlüğünde bulundu ve buradan emekli oldu. Olgun yaşlarında Amerika ve Avrupa ülkelerini gezdi. İslâm ülkeleri ile batı ülkeleri arasında mukayeseler yapma imkânı buldu.
Zaman zaman Türkiye'ye gelen Ali Ulvi Kurucu, 3 Şubat 2002 tarihinde Medine-i Münevvere'de Hakk'ın rahmetine kavuştu ve Cennetü'1-Bakî Kabristanı'na Kurb-u Rasûlüllah'a defnedildi.
İlim, irfan ve takva sahibi bir insan olarak tanınan Ali Ulvi Kurucu, yazı, şiir ve konferansları ile gençliğin yetişmesine büyük gayret sarfetti. Türkiye’nin kurtuluşunun ve yükselişinin iyi yetişmiş bir gençlik sayesinde olacağına dikkat çekti.
Peygamber aşkı zirvede idi. “Sana Hayrandır Efendim” başlıklı bestelenen şiiri, bunun açık delilidir. Bu şiirinin birkaç beyti şöyledir:
Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,
Bir ben değil, sana âlem kurbandır Efendim.
Ecram ü felek, Levh ü Kaleme, mest-i nigâhın,
Dîdârına âşık, Ulu yezdândır Efendim.
Mahşerde nebiler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahmandır Efendim.
Ulvî’de senin bağrı yanık âşık-ı zârın
Feryâdı bütünâteş-i sûzândır Efendim.
Nurdan Sesler (İstanbul 1958), Gümüş Tül (İstanbul 1961), Gümüş Tül ve Alevler (İstanbul 1970), Gecelerin Gündüzü (İstanbul 1990. İlk üç kitabı, şiir kitapları, dördüncüsü de, yayımlanan makalelerinden oluşmuştur. Ali Ulvi Bey’in bu üç telif eserinden başka dört de tercüme eseri vardır.
Ali Ulvi Bey’in, Ertuğrul Düzdağ tarafından neşreilen Hatıralar sadece Konya’nın tarihine ve kültürüne değil, bütün Türkiye’nin karanlık bir dönemine ışık ışık tutmaktadır.
Bu röportaj serisi sadece Konya ilmine, irfanına, kültürüne ve tarihine değil, bütün bir ülke tarihine ve siyasetine ışık tutmaktadır.
Gümüş Tül ve Alevler isimli eserinden, "Vatanın Gerçek Sahibi" başlıklı şiiri üç dörtlüğü de şöyledir:
İmanına saldırmayı meslek edinenler,
Hâlâ buna rağmen, yine aydın geçinenler,
Asla, bu asil millete önder olamazlar,
Fikrî kölelikten ebedî kurtulamazlar.
Sen gayeni şimşek gibi bir hızla yaşat da,
İlhamına, imânının iclâlini kat da,
Düşman o mehabetli huzurunda eğilsin,
Herkes, vatanın sahibi kimdir, onu bilsin.
Günden güne, ULVÎ seviyen yükseliyorken
Millet, seni imanına önder biliyorken
Davada hedef kutbuna son hızla ilerle,
Şahlanmayı alkışlayacak kafilelerle!..
İman, his, kahramanlık ve aşk dolu şiirleri, Merhum Akif i hatırlatır. Kendisine, “Asrın Yunus'u” dedirtecek kadar güçlü bir şair, aynı zamanda da asrımızın ender yetişen mütefekkirlerinden birisi idi.
Çok yönlü bir insan olan Ali Ulvi Bey’i anlatmak gerçekten zor. Onu, onuncu vefat yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.