Onların hiç bitmeyeceği sandıkları, ömürleri var. Dolmayacak sandıkları vadeleri var. Tükenmeyecek sandıkları saatleri var. İçine dünyayı sığdırmayı başardıkları köşkleri kâşaneleri var. Ayaklarını yerden kesen otomobilleri, tayyareleri var. Yılandili gibi kıvrım kıvrım kıvrılan “lisan-ı münasipleri” var.
Kapıya kilit, kilide kapı olan hileleri, desiseleri var. Kıyıda köşede altınları, borsada kâğıtları, zulada dolarları var.
Sefalet manzarası görmemeye ayarlı tam teşekküllü “at gözlükleri” var. Her türlü lekeli vaziyeti anında berhava eden marifetli leke sökücüleri var. Dolambaçların en kralını kaldırmaya ayarlı kullanışlı mideleri var. Manayı amuda kaldıran, mecaza takla attıran iş bilir laf cambazları var. Dosya dosya kat kat artan kariyerleri, yıldız yıldız yükselen rütbeleri var.
Atlas kumaştan kirlice, yamalı bohçadan hallice teorik teraneleri var. Uzaktan kulağa hoş gelen, yakından bomboş gelen zilli zurnalı nameleri, nağmeleri var.
Her pisliği süpüren, oldubittiye getiren iştahı dinmez, hasıraltları var. Kalemin yazdığını kapağının bilmediği post-ahlaki “sümenaltı”ları var.
Makam arabaları, makam şoförleri, makam saksıları, makam posterleri var. Sade suya tirit sosyal faaliyetleri, tiride sade su içtimaı teşekkülleri var.
Mangalda kül bırakmayan kürekleri, mangalda kül olan yürekleri var.
“Para, Para, Para “ diyerek ürettikleri, türettikleri direttikleri, tesbihatları var.
Yanardöner kumaşlardan cübbeleri, elişi kâğıdından cennetleri var.
Sıralı-dizili, kaygılı-saygılı törenleri, şölenleri var. Kırbaç kırbaç, şaklayan ruh dövücü, onur kovucu gurur kırıcı düzenleri, düzenekleri var.
Kendi bildiğinden ötesini bilmeyen, kendi gördüğünden gayrısını görmeyen ceviz kudretinde beyinleri var. Kafalara konfor, gönüllere huzur, vicdanlara kusur bağışlayan konserve kılıklı davaları var.
Teraziye gelmez sözleri, ölü doğmuş cümleleri, içi boşalmış kavramları var. Zincirini koparmış ışıltıları, pırıltıları, şakırtıları, şukurtuları var. İki yakayı bir araya getiremeyen, bir şeye benzemeyen ve kimsenin derdiyle, dertlenmeyen rozetleri var.
Hem damın üstünde saksağanı koyan, hem de beline kazmayı vuran yazıları, çizileri var.
Devaya dert olan, merheme yara açan, kedere keyif veren hal çareleri var.
Uzayıp kısalan, bir yanıp bir sönen, birbirinin üstüne devrilen geceleri gündüzleri var.
Burun kıllarını korumaya aldıran, gölgelerin üstüne köpek saldıran, fasa’ları kaldırıp fiso’ları indiren sinirleri, kibirleri var.
Davulu dengi dengine, zurnayı rengi rengine, besteyi ahengi ahengine çalan birlik beraberlikleri var.
Madalyonları kıskandıracak sayıda yüzleri, simaları var.
Onların, yarına çıkmayacak yalanları var. Oysa bizim içimizi tırmalayan bir öksüz sıkıntıdan başka hiçbir şeyimiz yok.
Yoksuluz ve yoksunuz.
Bu billur sıkıntıyı içimize hapseden “Allah'a şükürler” ediyoruz.