“One Mınute” Ne Oldu
Dünya kurulalı beri insanlar iki kutupta yer almışlar, bulundukları yerin konumuna göre hareketlerini tanzim etmişler, o yerin icabı olan konuşmayı yapmışlar ve yazılar yazmışlarıdır. Bu yerler Âdem’in (a.s) oğulları Habil ve Kabil ile belirginlik kazanmış ve zamanımıza kadar da sürmüştür. Hiç unutulmaması gereken bu tasnif, kıyamet kopuncaya kadar da süreceğidir.
Bu kutuplardan birisi “hak’kın üstün tutulduğu” kutup, diğeri ise “kuvvetin üstün tutulduğu” kutuptur.
Sağlam karakterli ve ideal sahibi insanlar genellikle şartlar ne olursa olsun “hakkın üstün tutulduğu” tarafı seçmekte bu uğurda da birçok eza ve cefalar çekmektedirler. Bu eza ve cefalar onların inançlarını artırmakta, bir gün taraflarının “mutlaka galip geleceğine” kesin surette inanmaktadırlar. Nitekim tarihi seyir içerisinde “hakkın üstün tutulduğu” peygamberler devrinde insanlık âlemi büyük bir huzur, refah ve adalet içerine girmiş, bunun tezahürü olarak insanlık saadet içerisinde yüzmüştür.
Ara dönemlerde de zaman zaman “kuvvetin üstün tutulduğu” devirler gelmiş özellikle o devirlerin yöneticileri ile bunlara yakın olanlar mutluluk ve zenginlik içerisinde yüzerlerken büyük halk kitleleri acı, ızdırap ve üzüntü içerisinde çalkalanmışlardır.
GÜNÜMÜZ KUVVETİN ÜSTÜNLÜĞÜ
Günümüzde de kuvvet üstün tutulmakta, “ben kuvvetliyim, o halde istediğimi yaparım” zihniyeti bütün dünyada hâkim bulunmaktadır. Bu zihniyet güçsüz bulduğu her kesin şeyini ama her şeyi kendinin hakkı olarak görmekte, zayıfların kollarını bükerek onların elindeki haklarını almakta bir de bununla övünmektedir.
Globalleşen yani tek kutuplu hale gelen bu günün dünyasında, ABD kuvveti üstün tutan güç merkezi olarak karşımızda çıkmakta, bu güce boyun eğen “işbirlikçi idareler” ve bütün uluslar arası organizasyonlar Amerikanın keyfine göre dizayn edilmektedir. Tabii bu güç merkezinin beyni ise “Dünya Siyonizmi” olmaktadır.
Onun için İsrail’in yaptığı bütün taarruz ve tecavüzler bugün için hep “yanlarına kar olarak kalmakta” kimse İsrail’den hesap soramamaktadır.
Bu arada İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ve barbarca katliamları sırasında milletimizde, atalarından gelen “hakkın üstün tutulması” tepkisi gelişmiştir. Hatırlanacak olursa o günlerde bir milyona yakın insanın katılımıyla İstanbul Çağlayan’da ve ülkemizin birçok ilinde Filistin'e Destek mitingleri yapılmıştı.
İşte bu oluşan toplumsal tepki neticesinde Sayın Başbakanın tebrik ettiğimiz ve hislerimize tercüman olduğunu belirttiğimiz bir çıkışı oldu ve "One Minute!" cümlesini Şimon Peres'e karşı kullandı.
Bu cümle ve takınılan tavır sadece ülkemiz insanını değil bütün İslam âlemini memnun etti ve bu yiğitçe karşı çıkışa hayranlık duydu ve tebrik etti.
Ancak ne var ki bizler bunu söylerken, Ak Parti ve hükümet kanadından tepkinin Peres'e değil moderatöre karşı olduğu şeklinde çeşitli beyanatlar verildi. İsrail' le ilişkilerin sarsılmayacağı aksine daha da geliştirileceği vurguları yapıldı ve en önemlisi MEB'nın okullara gönderdiği İsrail mallarına karşı yapılan " Boykota uyulmaması" genelgesi geldi.
Hepimiz biliyoruz ki özellikle 1967' den beri İsrail' in en büyük gücü ne ekonomisi ne de silahlı kuvvetleridir. İsrail'in en büyük dayanağı uluslararası diplomatik gücü ve aleyhinde alınacak kararları bu gücüyle engelliyor olmasıdır.
KADERİMİZ GERİ ADIM ATMAK
İşte böyle bir fırsat geçtiğimiz hafta Türkiye'nin önüne geldi. Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) İsrail' in nükleer kapasitesinin tartışılması ile ilgili bir gündemi oldu.
Konu gündeme alınsın mı, alınmasın mı tartışmaları sırasında Türkiye Hükümeti temsilcisi salonun dışına kaçtı, konunun gündeme alınmasıyla ilgili oylama yapıldı ve maalesef bu tutumuyla Türkiye çekimser kaldı.
51 Ülkenin oyuyla İsrail'in nükleer kapasitesinin olduğu kabul edildi.
Ancak Türkiye bu ülkeler arasında yer almadı. O gün Şimon Perez’e "One
Minute" diyenlerin memurları, İsrail karşısında görünmekten çekindiler ve salonu terk ettiler.
Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş, bu milletimizi üzen olay karşısında “haktan yana duruşunu” bir kere daha sergiledi ve “One minute diyerek insanlardan oy almak kolay, “One minute” gereğini yerine getireceksin, İsrail'in zulmüne karşı oluşacak uluslararası diplomatik atakların öncüsü olacaksın” diyerek halkımızın hislerine tercüman oldu.
ONE MINUTE, THE END
Sayın Kurtulmuş beyanatını devamında, “Biz bunu bayramın ikinci günü söyledik ve “One minute, the end” dedik. Ertesi gün Sayın Başbakan ABD'ye gitti, uçağından indi ve oteline yerleşti. Üstünü değiştirdi ve ilk olarak ABD'deki Siyonist lobisini başta ADL olmak üzere kabul etti. Kabul ettiği elli kişilik grubun başı olan ADL Başkanı Abraham Fox; "madem ki Sayın Erdoğan ilk bizi kabul etti, bizim için one minute bitmiştir" dedi.
Dış politika süreklilik, kararlılık ve ciddiyet ister. One Minute diyorsanız sonucu bu olmamalıydı. O zaman biz de deriz ki; "Siz İsrail' e karşı değil, seçim öncesi ülkemizdeki muhafazakâr kesime mesaj vermek için One Minute dediniz. Görüyoruz ki bütün meseleleri bir zaman tartışıp konuşan ama gereğini yerine getirmeyen bir iktidar ile karşı karşıyayız” diyerek görüşlerini açıkladı.
Aslında bizim için şaşılacak bir şey yoktur. Zira bu değişiklik ta işin başında Sayın Erdoğan tarafından bizzat açıklanmış ve “Biz Milli görüş gömleğini çıkardık” denilerek, bundan böyle duruşun Global dünyanın “reel (gerçek) politiğine uygun” olacağı yani “güçlünün yanında yer alınacağı” vurgulamıştı.