Bazen zihnimiz olayları olduğundan daha karmaşık görme eğilimindedir, bu karmaşıklıktan kastım aslında olayı olduğu gibi görme yetimizin beynimizdeki algılayış şeklimizle yorumlanmasıdır.
İnsanlar olarak hepimiz farklı çevresel ve biyolojik faktörlerle büyüyoruz, olgunlaşıyoruz. Zihnimizin yorumlama ve algılayış şekli de bu faktörlere göre çeşitleniyor, anlam kazanıyor. Her insan farklı şekillerde algılıyor, bu elbette olağan bir süreç, bizim bu süreçle ilgili düzelteceğimiz herhangi bir durum yok. Fakat, zihnimiz bazı durumlarda olayları tamamen işlevsiz şekilde önümüze sunuyor. Peki bunun sebebi nedir?
**
Aslında bizi, varlığımızı korumak içindir. Benliğimiz savunma mekanizması adı altında varlığımızı korumak kisvesiyle gerçekleri olduğu gibi görmek değil de çarpıtılmış şekilde önümüze sunduğu zaman o andaki bütünlüğümüzü “anlık” şekilde doyurur. Bunun neticesinde de durumları daha karamsar, kişiselleştirilmiş algılayabiliriz ya da olduğundan daha fazla olumlu yaklaşabiliriz, bu tarz durumlar çarpıtılmış bir gerçeği kabul etmektir ve doğruymuş gibi hareket etmektir. Zihnimize kodlanmış bu örüntüler bir süre sonra işlevselliğini yitirir ve anlık doyum alacağız diye ya kendimize ya da diğer insanlara zarar vermeye başlarız. Örneğin her telefon çaldığında “kesin kötü bir haber” diye telefonu açmak olayı olduğu gibi görmek değil kötümser bir şekilde algılamaktır. Aynı şekilde sağır olan bir insanın “neyse istemediğim sesleri duymayacağım artık iyi oldu” demesi de aşırı iyimser çarpıtılmış düşüncelere örnektir.
**
Bu düşünceler her insanda mevcuttur ve zaten lazımdır da ancak bunu her olaya genellediğimiz zaman olayları artık olduğu şekliyle algılamakta sıkıntı çekmeye başlarız. Peki bu noktada bu zihin kodlamalarımızın ve otomatik hareketlerimizin farkına vardığımız anda ne yapabiliriz?
Öncelikle bir olay olduğu zaman o olay hakkında ivedilikle bir karara varmak yerine olayı enine boyuna düşünmek bize daha iyi analiz etme fırsatı verir. Analizimizin temellerini doğru konumlandırdığımız anda da o olay hakkında duygumuzu yaşamaya izin vermeliyiz.
**
Duyguyu yaşamak söylemesi kolay fakat uygulaması zor bir eylemdir. O durumla alakalı gerçek duygumuzun farkına vardıktan sonra çözüm seçeneklerini gözden geçirmeli ve bize en uygun olan seçeneği uygulamaya almamız gerekir. Kısa bir örnekle anlatmak gerekirse: akşam telefon çalmaya başladı, gelen çarpık inançları (kesin kötü bir şey oldu) fark ettik, o inancı getiren duygumuzun farkına vardık (panik, endişe), bu duyguyu yönettik (daha açmadan endişelenmem doğru mu?), çözüm seçeneklerine baktık (beni birçok sebeple arayabiliyorlar, panik yapmam gereken bir durum olduğu zaman zaten bunu telefonu açtığımda öğreneceğim, şimdi olmayan gerçeklik için panik yapmak mı yoksa gerçek bir durum olduğu zaman mı paniklemem daha doğru?) ve seçeneği belirledikten sonra ona göre tercihimizi yapıp uygun sonuca ulaştık.
**
Bütün bunları yapmak bir iki sefer denemeyle en iyi sonuçları vermeyecek, her olayı anında olduğu şekliyle göremeyeceğiz ancak küçük adımlar da olsa atmış olacağız ve hayata karşı daha realist açıdan bakmış olacağız.
**
Hayat standartlarımızı yükseltmek bizim elimizde, hayatımızın kontrolünü tamamen düşüncelerimizin eline bırakmak yerine düşüncelerimizi bir nebze de olsa kontrol altına alabilmek bu standardı yükseltecek önemli bir faktör. Düşüncelerimizin bizi değil, bizim düşüncelerimizi kontrol altında tutabildiğimiz bir gerçeklikte kalmamız dileği ile…