Yaşadığımız ve yaşattığımız hayatta inandığımız, iman ettiğimiz ve uyguladığımız temel ölçülerimizin kimin kanunları ve ölçüleri olduğunu bir kez daha düşünmemiz gerektiğine inanıyoruz.
İnandığımız iman ettiğimiz kurallar Cenabı Allah(cc) tarafından konulmuş kurallar mıdır?
İnanıp uyguladığımız kurallar Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) in kendi hayatına uyguladığı ve bizimde uygulamamızı istediği kurallar mıdır?
Yoksa falan akademisyenin, falan felsefecinin, falan aklı evvelin uyulmasını salık verdiği kurallar mıdır?
İnsanlardan bir işin yapılması veya yapılmamasının istenmesi dolayısıyla yaptıklarında veya yapmadıklarında bazı külfetler yüklediği için adına teklifi hükümler adı verilen kuralların kimin kuralları olduğunu biliyor ve uyguluyor muyuz, yoksa gözden ırak tuttuklarımız daha mı fazla oluyor?
Hayatımızda teklifî hükümlerdeki ölçüleri Cenabı Allah(cc) ve Hz. Rasulullah(sav) koyduğu için tereddütsüz bir inanç ve gönül rahatlığı ile mi uyguluyoruz, yoksa zoraki bir uygulama gibi mi kabul ediyoruz?
Mesela söz arasında dilimizin ucuna geliveren meşru ve gayrı meşru kelimelerinin ne olduğunu bilerek mi kullanıyoruz yoksa dil alışkanlığı ile gayri İslami yapılanmalar ve kurallar ile mefhumlar için de meşru kelimelerini kullanıyor muyuz?
Farz, vacip ve sünneti seniyyelerin ne olduğu ve kısımlarını hakkıyla öğrendik ve uygulama da titizlik gösterdik mi, yoksa ihtiyaç olduğunda cami hocasına sorar öğrenirim modunda mı oluyor davranışlarımız?
Son zamanlardaki nevzuhur müceddit ve akademisyenler gibi sahih sünnet uygulamalarını ve “Haberi Âhad” bilgisinin de Müslümanlar için bir hüccet oluşunu kabul mü ediyoruz, yoksa olmasa da olur, uygulamasak ne olur kabilinden lakaytlıkla ret mi ediyoruz?
Hayatımızda Mubah ve Müstehablara yer verdiğimiz kadar azimet olarak adlandırılan davranışlara da yer veriyor muyuz, yoksa ruhsatın kolaylığına sığınarak ve meşru oluşuna dayanarak gördüğümüz her zorluk ve sıkıntı için kendimize yen, yollar mı buluyoruz?
Helal ve Haramlarda ölçülerimiz ve uygulamalarımız kesinlik mi ifade ediyor, yoksa Helal ile haramı veya helal ile Mekruhu birbirine mi yaklaştırmak daha kolayımıza geliyor?
Helal, Haram ve Mekruhlarda Ölçülerimiz fert ve toplum planında aynı mı kalıyor, yoksa ferdi konulara nazaran toplumun genelini ilgilendiren konularda Helal, Haram ve Mekruhlarda Ölçülerimizde erozyonlar mı görülebiliyor?
Yemek ve içmekte Helal, Haram ve mekruhların olduğu gibi konuşmakta ve yazmakta da Helal, Haram ve mekruhların olduğunu bilerek mi davranışlarımızı düzenliyoruz, yoksa özellikle sosyal medya denilen mecralarda nasılsa bizi bilen yok diyerek dilediğimiz gibi at mı koşturuyoruz?
Alışveriş ve borç alıp verme konularında mübadelelerimizde kolaylık adına karşılıksız borç veremesek bile süreli karşılıksız borç anlamına gelen Karzı Hasen işlemleri mi daha çok yer tutuyor, yoksa borç vermenin aleyhimize olduğu düşüncesiyle kardeşlerimizi eli boş geri çeviriyor veya onlara iyilik olsun diye piyasadan daha düşük bir oranda faizli işlemler mi yapıyoruz?
Gündüzleri iş hayatının en karmaşık zamanlarında okunan Ezanı Muhammedi ile hayatın insanları aldatıcı halinden Namazın insan ruhunu rahatlatıcı ve diriltici sığınağına mı koşuyoruz, yoksa daha vaktin çıkmasına çok var mazeretine mi sığınıyoruz?
İbadetlerimizin olmazsa olmazları olan taharet, abdest, gusül, teyemmüm, namazı bozan hareketler, zekâtın sosyal boyutu, oruç ve keyfiyeti, haccın hikmetleri ve keyfiyeti konularındaki nebevi ölçülere yaklaşımımız nasıl oluyor?
Toplumumuzun yönetimi olan siyasi işlerde ve idareciliğe atama konularında emaneti ehline vermek, meşveret ile cihad ve keyfiyeti gibi birçok konu ve fert planındaki aile reisliği ve görevleri konularında dinî ölçülerimiz ne kadar yer alıyor?
Ve nihayet hukuk ve iktisatta ölçülerimiz olan haklar, tasarruf ve miras ile mirasçılar arasındaki ölçülerimiz kimin ölçüleri olmaktadır?
FARKINDA MIYIZ?
Müslümanlar olarak bir kaç asırdır daldığımız derin uyku ve gafletten artık uyanmalıyız sözü her zaman olduğu gibi sadece söz de mi kalıyor, yoksa pek çok memleketimiz yabancıların pis ayaklarıyla çiğnenir ve Müslümanlar bombalarla soykırıma uğrarken sadece seyirci mi kalıyoruz?
Müslümanlar olarak tek bir vücut gibi olacak, yekdiğerine candan sarılacak, ölecekse beraber ölecek, yaşayacaksa beraber yaşayacağız mı diyoruz yoksa dört gün daha yaşamak rezilliğine mi katlanıyoruz?