Okur-Yazar oranı

Şadan Sezgin

Koyduğumuz ölçüler ile vardığımız noktaya göre kendimize bir başarı payı çıkardık. Hedefimizi; vardığımız noktaya yaklaştırarak veya ondan uzaklaştırarak başarı oranımız hakkında istediğimiz gibi sayısal sonuçlar elde ettik. Kendi kendimizi tatmin ederken, kendi kendimizi de kandırdık böylece. Sahte başarıların gölgesinde; kalıcı sonuçlar elde etmek de pek mümkün olmadı. Bu sıkıntılı duruma duyarlılık göstermek ile yetindik çoğu zaman. Hâlbuki duyarlılık göstermek çözüm olmuyor; sadece ve sadece çözüm yollarını bulmak için bir girizgâh oluyor.

Harf devriminin haklılığını savunanların en büyük dayanağı bazı istatistiki oranlardır. 20. yy. başlarında ülkemizde okur-yazar oranının %5 olduğu söylenip bugün ise bu oranın % 90’ın üzerinde olduğu söyleniyor.

Öncelikle hedefimiz ne olmalı… Niteliksiz çoğunluk mu daha önemli yoksa nitelikli azınlık mı? İkisi de yanlış; ben nitelikli çoğunluk istiyorum diyorsanız o da pek mümkün olmuyor. Çünkü her insanın akli melekelerinin seviyesi farklıdır. Ya da şöyle diyelim; nitelikli azınlık tek adam yönetimine uygunken (imparatorluk, krallık vs.) niteliksiz çoğunluk demokrasiye uygundur. Çünkü bilgili insan zor yönlendirilir, cahil insanı ise yönlendirmek mümkün değildir. Ama yarı bilgili ya da diğer adıyla yarı cahil insanı yönlendirmek çok kolaydır. Böylece yaygınlaştırılmış eğitim-öğretim sistemi ile seri üretim halinde yönlendirilmeye açık bireyler yetiştirilmektedir; seçim zamanı oy talebinde bulunmak için. İmparatorluk, krallık gibi yönetimlerin ise böyle bir kaygısı olmadığından onlar kendi ihtiyaçlarına uygun kadrolar yetiştirmek için insan eğitirler. Bu eğitim için okulları belki az olur ama öz olur. Dünya çapında, marka değeri yüksek eğitim kurumlarına sahip olurlar.

Aşırı derecede yaygınlaşmış bu eğitim-öğretim sistemi ile sadece eğitimin kalitesi düşmüyor. Düşen eğitimin kalitesi ile birlikte doğal olarak öğrencilerin ve öğretmenlerin de kalitesi düşüyor.

Öğrencilerine sinirlenen hoca sınıfta şöyle dedi: “Devlet bu kadar üniversite açmasaydı siz bu sıralarda olamazdınız”. “Doğru söylüyorsun hocam! Devlet bu kadar üniversite açmasaydı siz de bu kürsüde olamazdınız” demek istedi ama finalleri düşününce diyemedi öğrenci.

Okur-yazar oranının yüksek olması neyi ifade eder? Okur-yazar oranının yüksek olması halkın seviyesinin yüksekliğini gösterir mi? Zira % 90 ortalamanın üzerinde okur-yazar oranı olan ülkemizde; insanların ömrü boyunca okuduğu kitap sayısının ortalaması kaçtır? Bu okur-yazar olanların yüzde kaçı okuduğunu anlayabiliyor? Yüzde kaçı bir konu hakkında bir şeyler yazabiliyor? Mantığını doğru bulmadığım üniversite giriş sınavında 12 yıl öğrencilik yapmış gençlerin Türkçe netleri ise ortada.

 

Bir üniversite hocasına sorsak; özellikle de vasat öğrencilerin geldiği bölümün hocalarına. Karşında 100 tane öğrenci lakin üniversiteye giriş sınavı net ortalaması % 25-30 olan ve doğal olarak okuduğunu anlayamayan okur-yazar öğrenci mi istersin; yoksa üniversite giriş sınavı net ortalaması % 90’ın üzerinde olan ve okuduğunu anlayan 3-4 öğrenci mi istersin?

Devletlerin amacı okur-yazar oranını yüksek tutmak olmamalı. Zira amaç bu ise ve yüksek oranlı sonuç başarı göstergesi ise zorunlu eğitim süresini iki yıl ile sınırlı tutarsın. Zira iki yıl gibi bir süre içinde, çocukları okur-yazar da edersin, onlara dört işlemi de öğretirsin.

“Baba! Artık okula gitmeme gerek yok. Ben okuma yazmayı öğrendim” dedi, ilkokul ikinci sınıfa geçen çocuk.

Devletler, hocalar, aydınlar vs. tüm yapılar ve şahıslar; okur-yazar oranını hâlâ muteber görüyorlarsa ilkokul 2’ye geçen çocuk gibi düşünüyorlardır.

Netice olarak nitelikli eğitim vermek yerine, fabrikasyon eğitim verir ve okur-yazar oranını muteber sayarsak topluma niteliksiz çoğunluk hâkim olur. Halkımızın okuma-yazma bilgisi ise sadece okumada kalır. O da seyahat edeceği dolmuş, otobüs vs. ulaşım araçlarının güzergâh levhasını okumaktan öteye geçemez.

Temennimiz; yüksek oranlı okur-yazar oranı gibi, okuduğunu anlama, anladığını anlatma ve anlattığını yazabilme oranını da yüksek tutabilmektir.

Not: Daha sonraki yazılarımın birinde bu konunun devamı niteliğinde “Zehirli Mürekkep” adlı yazıyı kısmetse sizlere sunacağım…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.