Son zamanlarda Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler üzerine yazılan kitaplara, gazete yazılarına ve televizyon söyleşilerine bakıldığında konu ile ilgili olsun veya olmasın bir takım okumalar yaptım veya okumalar yaptık şeklinde söylenen bir cümle dikkat çekiyor.
İnternet ortamındakiler derseniz başlı başına bir gariplikler bütünü.
Üniversitedeki akademisyenlerden hangi konuda tahsil yaptığı belli olmayan kerameti kendinden menkul hoca(!)lara kadar pek çok kişi bir türlü şu "okumalar yaptım" veya " okumalar yaptık" ifadelerinin büyüsünden istifade etmeden vazgeçmiyor.
Bu okumalar sonrasında yapmaya çalıştığı esas şey ise yazdığı kitapları satmaktan başka bir şey değil.
Yani yaptığı okumalar ticari reklamlarda kullanılan bir argümandan başka bir şey değil.
Ağzı laf yapan herkes yazılarında ve konuşmalarında Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamberimizi (sav) ne kadar çok bildiğini ve bundan dolayı doğruları söylemeye neden bu kadar hevesli olduğunu ispat etme yarışında.
Kur’an ve Hadisler konusunda bu kadar çok doğrucu olunca da her kesimin farklı farklı tarifi ile sanki bin bir çeşit Kur’an-ı Kerim ve Hadisler varmış gibi zannetmek işten bile değil.
Aslında geldiğimiz noktaya bakınca yapılanların maddi kaynak elde etmek için istismar yarışından hatta zulümden başka bir olmadığı görülüyor.
Zulüm dendiğinde de insanın aklına Rachel Corrie geliveriyor.
Hani şu “Zulüm bizdense, ben bizden değilim” sözü ile özdeşleşen ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail buldozerlerinin Filistinlilerin evlerini yıkmasına engel olmak için buldozerlerin önüne geçmesi sonucu ezilerek hayatını kaybeden kız.
Maalesef Müslümanların dünyalık elde etmek için giriştikleri istismar yarışı öylesine meşgul ediyor ki kendilerini çevrelerinde olup biten olaylardan ve kişilerden bir şeyler öğrenmek veya ders çıkarmak diye bir dertleri yok.
Bunun içinde kendisinden başka herkesin söylediği şeyleri yanlış ve hatalı olarak vasıflandırması normal görülüyor.
Hele bir de bunun üstüne İslam Dünyası dediğimiz Müslüman toplulukları statükoya tabi, düşünmeyen, üretmeyen, cami imamından siyasetçiye kadar beğendiği kişileri de nefret ettiği kişileri de duygusal bir bağlılıkla belirlemiş kişiler topluluğu olarak suçladın mı söylediklerini başkalarının söylediklerinden daha farklı bir zemine oturtmak işten bile değil.
Böyle bir zemin oluşturanlar için artık Kur’an-ı Kerim ayetlerinde bizzat Allah (cc) ın söylediklerini tevil etmekten kolay ne var?
Ya da Hz. Peygamberimizin (sav) Sahih Sünneti ve Hadisi Şerifleri konusunda İslam’ın kurucu nesli Sahabe Efendilerimizi (ra), mezhep imamlarımızı (ra) hatta daha da ileri giderek bizzat Hz. Rasulullah’ı (sav) yalanlamaktan basit ne var?
Bütün bunları yaparken de Ayeti Kerimelerdeki kelimeleri bağlamlarından kopararak eğip bükmek veya Sahih Sünnet ve Hadisleri uydurma olarak suçlarken uydurma dediği hadisleri yine kendi işine geldiği biçimde diğer hadislerle suçlamak hiç mi hiç önemli değil.
Şöyle bir adım geri çekilip olan bitene baktığında yaptığının kendini karikatürize etmekten başka bir şey olmadığını kendi de kabul edecek ama olmuyor.
Ne hikmetse mezheplere düşman olanların çevrelerinde oluşturmaya çalıştıkları modern mezheplerin mensupları da onlara bu fırsatı vermiyorlar.
Müslümanları din konusunda resmi kanallarla gelen hikâyeleri ve resmi devlet kurumlarının resmi yorumlarını hiçbir şekilde bir sorgulamaya tabi tutulmaksızın kabul etmekle suçlayan kişilerin kendilerinin sorgulanmasından son derece rahatsız olduklarının ortaya çıkmış olduğu görülüyor.
Diğer taraftan Rabbimiz (cc) için “Celle Celalühü” denilmesini veya Hz. Peygamberimiz (sav) “Salavatı Şerife okunmasını yalakalık ve yağcılık olarak ifade eden birisinin kendi etrafında yuvalanan trollerin terini yalamak yalakalıklarına müsamaha gösterdikleri de görülüyor.
Bütün bunları gördükten sonra kendilerine hoca denen bu tiplerin hemen hepsini modern tıbbın tarif ettiği şekliyle “Savant Sendromu” ile malul “idiot savant” kişiler olarak görüp tıp camiasına havale etmek galiba en doğrusu olmalı.