Hiç şüphesiz öğretmenlik kutsal bir meslektir. Buna kimse itiraz edemez. Toplumun çeşitli katmanlarındaki tüm fertler iyi-kötü mutlaka bir öğretmenin elinden geçmiştir. Kutsiyetine bakarsanız toplumu oluşturan bireyleri yoğuran gizli eller olması hasebiyle öğretmenlik diğer meslek dallarından farklılık arz eder. Doktorlar da çok faydalı bir görevi deruhte etmekteler. Ama nihayetinde onları da öğretmenler yetiştirmiştir.
Ömür boyu sürebilecek kişiye güzel davranış birikimleri yansıtan ve kavratan, kâlinden çok hâliyle güzel örneklik teşkil eden, tevâzu sâhibi öğretmenlere canlar fedâ. Samimimi, içten, gösterişsiz sâdeliği şiar edinen, işini doğru yapan, sorumluluğunun bilincinde olan öğretmene tüm sevgiler fedâ. Öğrencisine hem dünyevî ufuklar açan hem uhrevî gerçekleri öğütleyen, yüce Yaratıcıya kulluğu, kutsi Nebi’ye ümmet olmayı işâret eden madde ve mânâ bilgisini gönül gözüyle yüreklere ve beyinlere işleyen öğretmenlere başlarımız fedâ. Elindeki insan materyaline tıpkı bir maden işçisinin madeni işleyerek altın, gümüş, demir hâline getirdiği gibi öğrencilerini âdeta paha biçilmez elmaslara dönüştüren engin görüşlü işine sevdâlı, hizmetine âşık, sabır ve sebatlı öğretmenlere her şeylerimiz fedâ.
Ama nerde böyleleri kaldı mı acaba?...
Sâdece maaşına sevdâlı, dünyâya âşık öğretmenlere, saygısız, fütursuz, lakayıt hallere ne yapmalı, nasıl bakmalı! Bunların yetiştirecekleri nesillerden ne hayır gelir diye hayıflanmamak elde mi?
Vazifesinin ciddiyetinin şuurunda olan öğretmen, Allâhu Teâlâ’nın insanları yükseltmesinde ve alçaltmasında kişiyi hayra yönlendiren gizli bir el olmalıdır. Asrı saadette bunun en güzel misallerini görmekteyiz. Hz. İbni Mes’ud (r.a) sıradan bir deve çobanıyken Peygamber efendimizin eğitiminden geçtikten sonra Kûfe’de mektebini kurarak orada tüm dünyaya meydan okuyan ilmi bilgi ve ahlâkî seviyede en yüksek kalitede insanlar yetiştirmiştir. Bunlardan biri de Ebû Hanife (r.a) idi. Dünyâca en meşhur hukukçulardan Hammurâbi ve Solon, Ebû Hanife’nin yanında sönük ve donuk kalır. Neden? Çünkü onlarda düşünce sağlamlığı ve akidelerine güven vardı. Onlar, hayatlarının merkezine ilâhi hayat düsturlarını koymuşlardı. Bilgide engin bir fetânet, davranışta merhamete dayalı bir letâfet, vâr olanı vermede müthiş bir fedâkarlık sergilemişti onlar. Bu sebeple asrı saadet aslında her çağa Rasûllah efendimizin sunduğu eşsiz bir ikramdır. Yararlanabilenlere ne mutlu!
Târihimizde öğretmen olarak düşünüldüğünde silinmeyen kişilikler vardır. En birincil şahsiyet insanlığın efendisi, tek önderimiz, rehberimiz, Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhissalâtu vesselamdır. Yine ilk Cuma namazını kıldıran Mus’ab ibni Umeyr sahabei kiram efendilerimizden ilk öğretmenimizdir. Suffe ashabının hepsi yıdızlar timsâli, aziz ve kıymetine paha biçilmez öğretmenlerdir. Târihte Osman Gâzi’leri, Fatih’leri, Yavuz’ları, Kânûnî’leri gerçek kimliğine kavuşturan Ebû Suud Efendiler, Şeyh Edebâli’ler, Akşemseddin’ler, Zembilli Ali Efendiler ve daha niceleri talebelerine mânâ ruhu üflemişler ve böylecede dünyâya yeni bir nizam ve intizam gelmiştir.
Öğretmenin işi zor ve meşekkatlidir. Zira içinde insan eğitimi olan her iş hakikaten zordur. Muhatabımız insan olunca her insan da ayrı bir dünya olunca elbette öğretmenin görevi emek ister, sabır ister. Öğretmeni bir bahçıvan kabul edersek çiçekler hep sulanmak ister, bakım ister her biri ayrı ayrı ilgi ve alaka ister. İnsan bu, her biri ayrı bir âlem. Her öğrencinin huyunu, karakterini, kabiliyetlerini, hassasiyetlerini iyi bir analize tabi tutmalı ve ona göre davranış biçimleri ortaya koymalı. Eğer güzellikler inşa etmek istiyorsanız, hep hayırla yâd edilmek diliyorsanız, hayatta iz bırakılan kişilerden olmak arzusundaysanız öğretmen olarak işinizi hakkaniyet ölçülerinde yapmak zorundasınız.
Özlenen ümit nesli için altın değerinde öğretmenlere ihtiyaç var. Ümitsiz değiliz. Olacak inşaALLAH. Dallar meyveye durdu diye düşünüyoruz.