Gözümüzü açtığımız, varlığımızın sebebi olan ailemizin dışında hepimizin hayatında iz bırakan en önemli insanlardır öğretmenlerimiz. Topluma yönelen, sosyal bir birey olarak dış dünyaya açılan kapılarımız onlar. Kendimizi ve kendimizden başka her şeyi anlamamızın mihenk taşı insanlar.
Hep söylenir öğretmenlik en kutsal meslektir diye ve biz kalıplaşmış bu cümlelerden oluşan bir kutsallık payesi içinde aslında çok fark etmeyiz üzerimizdeki etkilerini. Yıllar boyunca insan denen varlığın mimarı, mühendisi, ustası, kalfası, ağır işçisi ve eğiticisidir onlar. Ailemizden sonra üzerimizde en fazla emeği olan sevgili öğretmenlerimiz. Hakları nasıl ödenir ki?! Nasıl öderiz bize harf harf dokuyarak öğrettikleri bilginin, emeğin, şefkatin, anneliklerinin, babalıklarının hakkını? Ödeyebilir miyiz? Öğretmen annedir, öğretmen babadır, öğretmen sırdaştır, arkadaştır, ara bulucudur ve aslında öğretmen eğiticidir.
Biz klasik anlamda öğretmen diyerek kalıplaşmış bir kelimeye sığdırıyoruz belki tüm bir ömrü ve emeği ama öğretmen dediğimiz kişi bir eğitmendir. Eğitmenle öğretmen farklı şeylerdir aslında.
Öğretmen öğreten insan, eğitmen eğiten insan demektir. Herkes bir başkasına sahip olduğu bir bilgiyi öğretebilir. Öğretmek bir bilginin başkasıyla paylaşılması, başkasına anlatılması ve öğretilmesi iken eğitmek, çok başka bir şeydir. Eğitmek bir süreçtir, eğitmek bir bütünü kavramak ve bireyi bütün olarak görebilmek demektir. “Eğitim öğrenilen bilgiler unutulduktan sonra geriye kalan şeydir.” der Albert Einstein. Öğrendiklerimiz, bütün o kitabi bilgiler yıllar geçip unutulduktan sonra bize güzel ve değerli bir şeyler kazandırmışsa, bizi törpülemişse, insan gibi insan olabilmişsek eğitilmişiz demektir. Eğitimci, çocuğu tek başına bir birey olarak görmez, onu çevresiyle, yetiştiği aile ve toplumsal hayatıyla bir bütün olarak ele alır. Sınıfta bütün diğer çocuklar gibi, tek tip bir varlık gibi görmez. Her bireyin farklı özellikleri olduğunu bilir, her çocuğun farklı çevrede ve kültürde yetiştiğini bilir. Her çocuğun kendi annesi ve babası için en özel, en zeki ve en güzel olduğunu farkındadır
İyi eğitimci, parmak kaldırıp soru soran çocuğa ‘aptal mısın, anlamıyor musun, daha kaç kere anlatacağım’ demez, onun bilme ve öğrenme merakını kırmaz, çocuğu aşağılamaz, arkadaşları arasında incitmez. İyi bir eğitimci, çocuklarını iş olarak görmez, çocuklarını dövmez, fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulamaz. Çocuğu eğitme işinin kutsal görev olduğunun bilincindedir.
Onun içindir ki; Hz. Ali Efendimiz “bana bir harf öğretinin kırık yıl kölesi olurum.” demiştir.
Onlara çok şey borçluyuz. Hele ilkokul öğretmenlerimiz, onları unutmak mümkün değildir. O sıcak sevgilerini, hoş görülerini, anne şefkati göstermelerini inkar etmek olmaz. Vefat edenleri hayırla yad ederken, sağ olanlara da sağlık, sıhhat ve huzurlu ömürler dileriz. İyiki varsınız.
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olunuz.