Efendim bugün 24 Kasım Öğretmenler günü münâsebetiyle bir süredir yazmayı ertelediğimiz eğitim konusuna girmek istiyoruz. Bu vesileyle bütün öğretmenlerimizin gününü kutluyor, sağlık ve âfiyetler diliyoruz.
Cumhur Başkanımız 19 Ekim târihinde, İbni Haldun Üniversitesi Külliyesi açılış töreninde yaptığı konuşmasında, bizim uzun süredir dillendirdiğimiz eğitim konusundaki eksikliklerinden söz etti. Gâyet ehemmiyetli olan bu tespitlerden birkaç paragrafını ‘Öğretmenler Günü’ hasebiyle müsâdenizle buraya almak istiyoruz. Şöyle konuştu başkan Erdoğan;
“Genç bir nüfusa sâhibiz ama medeniyet tasavvurumuzu lâyıkıyla hayâta geçiremiyoruz… Sonuçta, ülke ve millet olarak kendimizi kontrolsüz bir Batılılaşma fırtınasının içinde bulduk. Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması, Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır. Her dönemde elbette bu fikri sancıyı yaşayan, tartışmayı ve arayışı sürdürmeye çalışan dava insanları çıkmıştır. Ama bunların sesi ve üretimi devlet gücünü de arkasına alan kayıtsız şartsız Batıcılığı savunan zihniyetin faşist dayatmaları karşısında yetersiz kalmıştır…
Gerçek iktidarın, fikri iktidar olduğunu da gâyet iyi biliyoruz. Tek tek bireylerden başlayarak toplumun tamâmına ve oradan da insanlığa uzanan fikri iktidar yolu gerçekten zor ve zahmetli bir süreçtir. Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. Samimi bir muhasebe ile geçtiğimiz 18 yılda her alanda târihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum…
İnancımızın mutlak hakikatlerinden aldığımız güçle çok daha büyük hedefler peşinde koşacağız. Önümüzdeki dönemde önceliğimizi âileden başlayarak eğitim öğretim hayatları boyunca evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu değişim topyekûn bir eğitim öğretim reformunu gerektirir.’
Evet sevgili okurlar, hatırlarsanız biz de hep eğitim ve öğretim reformundan, senelerdir taklitçi Batı eğitiminin neslimizi âdeta felç ettiğinden bahsederiz. Halbuki bizim mâziden gelen kökü asil medeniyetimizin değerlerine dayanan kendimize âit mânevî dinamiklerimiz ve buna bağlı olarak verilmesi gereken bir eğitim sistemimiz var. Biz bu değerlerimizle dört kıtada at koşturduk. Şerefli bir geçmişimiz, târihe ismini kazdırmış şahsiyetlerimiz var.
Ne zamanki yüzümüzü Batı’ya, arkamızı kendi değerlerimize döndük işte o zamandan bu yana hezimetler, başarısızlıklar, ahlâkî seviyesi düşük davranışlar bizim peşimizi bırakmadı. Eskiden gençler ne idüğü belirsiz, ahlâki değer ve kaliteden yoksun Batı insanlarını model alıyordu şimdi ona ilâveten inançsızlık girdâbında sürüklenerek her türlü ‘deizm’ bataklığında âdeta boğulmuş durumdalar. Her zaman deriz, ‘İnanç, insana insânî özellikler kazandırır. İnançsız hayat, hayat değildir.’ Materyalist, çağdaş, seküler sistem insanları mutlu ve huzurlu kılmamıştır. Her şey ortada! İnsanlara bir şeyler sorun, derhal hayattan şikâyetlenmeye başlıyorlar. Bir şikâyet edebiyâtı, hâle râzı olmama tavırları almış başını gidiyor…
Neyse konuya gelemedim daha. Kıymetli okurlar, eğitim husûsunda bir reform şart deniyor. Biz de aynı görüşteyiz kesinlike bu şart. Senelerdir orasından-burasından düzelt, kırp, ilâve yap yâhut değiştirir gibi yalandan ya da ‘yapar gibi’ sözüm ona tedbirlerle bu iş yürütülmeye çalışıldı, çalışılıyor ancak olmadığını yetişen nesiller söylüyor. Daha orta ve lise öğretiminde ateist, deist veya şeytana tapan öğrenciler çıkabiliyor hatta son senelerde sayıları oldukça fazlalaştı. Sonrası bunlar yetişip insan içine karışıyorlar ne yaptıkları mesleklerde, ne kurdukları âilelerde zerre iyilik-hayır-güzellik bulunmuyor. Bu nesil, insanları kıyasıya eleştiriye tâbi tutuyor, idârecilere ve sisteme sövmeye kadar işi götürüyorlar. Yazık oluyor.
Reform ihtiyâcı için önce müfredattan başlanmalıdır. İnanç esaslarını en temel merkeze alan ehil eller tarafından, yeni ders kitapları yazılmalı. Bu konuya daha sonra değinmek istiyoruz zira yazımızın sonuna yaklaşıyoruz. Diğer bir konu ise hazırlanan bu doğru müfredâtı sunacak, reformu gerçekleştirecek olan kadronun yâni öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekiyor. Geçtiğimiz senelerde hatırlayanlarınız olacaktır öğretmenler ile ilgili on makâle yazmıştık sonraki sene Nurettin Topçu’nun ‘Mârif Davâmız’ isimli eserinden hareketle bir on yazı daha kaleme almıştık. Hakikaten Öğretmen, nesilleri ayağa kaldıracak dinamiklerin pratik uygulayıcıları, hayâtın rehberi olacak şahsiyetlerdir. Asıl onların maddi ve mânevî donanımlı olması elzemdir zira yavrularımız onlara emânettir. Toplumun mimârı durumunda olan öğretmenlerimiz insanımıza iman, inanç, ahlak, azim, çalışkanlık, doğruluk ve dürüstlük aşılayacak önemli potansiyellerdir.
İnşaALLAH böylesi bir neslin yetişmesi endişesinde olan nice eğitmenler, öğretmenler yetiştirilmesi temennisiyle…