Milli Eğitimde fiziksel anlamda yapılan iyileştirme, öğretmen alımlarının yüksek bir seviyeye çıkartılması, sınıflardaki öğrenci sayısının azaltılması gibi sistemi iyileştirme adına epey bir çaba sarf edildi hâlâda ediliyor ancak öğrenci başarılarında istenen artış bir türlü sağlanamıyor. Bu sene eğitim alanına uzun süredir beklenen müfredat değişikliği, sâdeleştirmesi de geldi, yeni sistemde bilgi hamallığı kalkacak inşaALLAH. Bakalım bundan sonra nasıl bir sonuç alacağız?
Ancak gerçek şu ki; yerleştirilmeye çalışılan yeni projeler, temelleri çürümüş bir binâyı yeniden ayakta tutma çabasından ibâret kalmamalı. Hep belirttiğimiz üzere reform düzeyinde yapılan yeni oluşum ve dönüşümlerin merkezinde “öğretmen”ler var. Geçen yazımızda öğretmeni bahçıvana benzetmiştik. Şimdi de diyoruz ki iyi ustaların elinde iyi çıraklar yetişir. Usta iyi olursa elindeki alet işler, ışıldar, parlar. Usta iyi olmazsa eldeki iyi âlet dahi çalışmaz. İstenen, özlenen, beklenen neslin öğretmenleri ideal formasyonda olmalı ki memleket için faydalı olabilsin. İyi bir nesil yetişmiyorsa, şu an ki imkanlara göre, çok rahatlıkla öğretmen yetersizliğinden olduğunu söyleyebiliriz. Zira artık fiziki şartlar yönüyle hamdolsun eğitmenlerin pek şikâyet edecekleri problem kalmadı gibi. Ufak tefek kusurlar hep olagelmiştir. Onlarda zaman içinde hallolacak şeylerdir. Çoğu gitti azı kaldı. Fakat şimdi konu öğretmenlerimiz.
Eğitimin yeni muhtevâsını en güzel bir şekilde uygulayarak aktiviteye dönüştürecek, ona kimlik, ruh ve bilimsellik katacak olan öğretmenlerimizdir. Öğretmen en evvel dersi konusunda kendi yeterli donanıma sâhip olmalı, yenilikleri tâkip etmeli, branşına vukûfiyeti bulunmalıdır. Ayni zamanda öğrencilerinin gönlüne girmenin yollarını aramalı onları hayâta hazırlama husûsunda gayret sarf etmelidir. Bizzat öğretmenin kendisi başta öğrencilerine sonra insanlara faydalı ve saygılı olmalı ki ayni ölçülere hâiz nesil yetiştirebilsin. Tabi bunun için üstün bir görev anlayışı ve güzel misallar şart.
Öğretmenlik mesleği kutsal bir meslektir. Her mesleğin özelliği ve güzellikleri vardır ama öğretmen nesil yetiştirdiği için onun diğer mesleklerle kıyas edilemez bir ayrıcalığı vardır. Târih bize hep büyük şahsiyetlerin arkasında büyük hocaların bulunduğunu işâret eder. Çağ açıp çağ kapayan Sultan Fâtih bir yanına hocası Akşemseddin’i alırken bir yanına da Molla Gürâni’yi alırdı. Fâtih bu hâliyle dünyânın gidişâtını değiştirdi, O üç kıtaya barış ve huzur getirdi. İşte bu ruhla hareket edildiğinde yeni öğretmenlerimize de açılmaz kapılar neden açılmasın?
İyi de, böyle bir eğitmen kadrosunun yetiştirilmesi için bir şeyler yapılmalı değil mi? Biz de deriz ki; öncelikle ve ivedilikle bugün tamâmen kutsiyeti kalmamış olan öğretmenlik mesleğini yeniden canlandırmak, mesleğin maddi ve mânevî olarak eksiklerini en kısa zamanda gidererek eski itibârını iâde etmek gerekiyor. Bunun için öğretmenlik mesleğini profesyonel bir biçimde ihya etmek adına kolları sıvamalıdır, geç bile kalındı. Eski yazılarımızda da bu konuya değinmiştik.
Peki, neler yapılabilir? Milli Eğitim bu konuya da el atarak öğretmenleri yetiştirecek “öğretmen akademileri” kurmalı diyoruz hep. Milli Eğitim, öğretmenlerini geliştirmek için ‘hizmet içi kurs ve seminerler’ düzenliyor. Onların istek ve kâbileyetlerini geleceğe taşıyacak yaz kursları açıyor, imkanlar sağlıyor ama bunlar yeterli olmuyor. Bizler de hep bunlara katıldık. Öğretmen bunu kendine yaz tâtili imkanı olarak değerlendiriyor. İstenen verim alınamıyor.
Halbuki eğitim alanında öğretmenlere her türlü yeni gelişmeyi tâkip edebilen, öğrenciyi yeni gelişen teknolojiye adapte edebilecek donatıyı onlara en câzip şekilde verebilen bir eğitim sunulmalı. Yine öğrenciyi bilgi ve teknik derslerin tam içine koyabilecek bir ortam sağlayacak, ondaki oturduğu yerden ders dinlemeden çok katıldığı aktivitelerle dersi özümseyerek anlayabilecek bir zemin oluşturulmalı. Bunun için öğretmen yeterli bulunmalı ki öğrencisine faydalı olsun ve o faydalıyı da hem zihne hem gönle koysun. Elbette bu yüksek bir donanım gerektiriyor. Bunun için diyoruz ki, aynen yurt dışında olduğu gibi bizim memleketimizde de ayrı bir “Öğretmen Fakültesi” veya “Öğretmen Akademisi” oluşturulmalıdır. Buralarda öğretmenlerimize kendi branşlarındaki bilgiler en son teknolojiyle sunulurken, milli-yerli kimliğe ve bilimsel onura sâhip kılma anlayışı da büyük bir titizlik ve hassâsiyetle işlenmeli. Yanı sıra onları mânevî yönden güçlü kılacak bilgiler, evrensel ahlak normları, toplumsal sorumluluk bilinci hususları uygulamalı olarak verilmeli zira öğretmen sosyal hayatta en kâmil modeldir. Model iyi olursa onu örnek alanlar da iyiye yönelir. Bu konu çok önemlidir.
Dünyânın pek çok ülkesinde bu uygulama mevcuttur. Hatta İsrâil ve Japonya’da dahi Öğretmen Fakülteleri vardır. Bizdeki Eğitim Fakülteleri ise kendisinden bekleneni sağlayamıyor. Mekan olarak da diğer Fakültelerin içine sıkıştırılmış vaziyettedir. Eğer eğitimden soğutulmamış başarılı bir nesil istiyorsak bunu yapmaya mecbûruz. Öğrenme ve öğretme sürecinin zevkli bir hâle getirmek adına tez elden öğretmenlerimizin milli ve mânevî kimlik muhtevâmıza uygun olarak liyâkatli bir şekilde yetiştirilmesi elzemdir.