İşi-gücü din ve din adamları ile uğraşmak olan, çok meşhur bir gazeteciye; Amerikalı bir subay şöyle demiş: “Yanlış yoldasın, yenileceksin, çünkü inançlarla savaşa giren insanlar yenilmeye mahkûmdurlar. Öyle olmasa bugün Hıristiyanlık ve Müslümanlık olmazdı. Çünkü bunların çıkışındaki baskı ve eziyetler herkesçe malum, ama bugün bu iki din de dimdik ayakta”
Gerçekten bu adamın dediği gibi, bu din düşmanları yenildiler, bittiler, tükenmek üzereler ama hâlâ ibret almış değiller, yine eskisi gibi kuru inatlarına devam ediyorlar.
Görenlerin anlattığına göre; 1940 yıllarda Kapu Camiine Cuma namazına iki lise talebesi gelir, namazdan sonra cemaat koridor oluşturur, bu iki gence yol verir, sırtlarını sıvazlarlar, çeşit çeşit dualarla onları uğurlarlarmış. Çünkü bunlardan başka genç ve talebe olan cemaat yok. Bunlar ikisi de rahmetli olan Dr. Ahmet Sait Uğurlu ve Dr. Ali Kemal Belviranlı’dır. Ama bugün ben Kampüs Camiinde görev yapıyorum, Cumalara on bin genç gelmektedir. Bütün o baskılar, tahakkümler, zulümler, dinsizlik telkinleri boşa çıkmış, halkımız ve gençliğimiz dinine, imanına, inancına, tarihine, örfüne ve geleneğine sahip çıkmakta ve Akif merhumun arzuladığı Asımın Nesli çığ gibi gelmektedir.
Ama bunlardan ibret almayan basiretsizler, bu savaşı yani inanç ve itikatlarla savaşı devam ettirmektedirler. Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığımız, Sömestre tatilinde umre turları düzenledi diye bir kaşık suda fırtına koparmakta, laiklik, demokrasi, devlet elden gidiyor diye feryad etmekteler.
Her yıl milyonlarca genç, turist olarak dünyanın çeşitli yerlerine gitmekte, milyarlar harcamakta, turlara katılmakta, Ukrayna’ya, Moskova’ya, Gürcistan’a kötü maksatlarla bile akmaya devam etmekte, hatta şu günlerde kanlı kinli olduğumuz Fransa başkentinde tatilimi geçireceğim diyen gençler manşetlere çıkmakta bir şey olmuyor, ama 4 otobüs dolusu genç Umreye gidince kıyametler kopuyor.
Avrupa’da kiliselerin kendilerine mahsus kreş de dâhil her türlü okulları vardır ve halkın ekserisi bu okulları tercih etmektedir. Diğer okullarda okuyan çocuk ve gençleri de yılda birkaç defa program gereği kiliselere ve Vatikan’a götürmektedirler. Bu felaket tellalları 20. 08. 2000 tarihli TV’lerin akşam haberlerine bakarlarsa; “Papa’nın Roma’da üniversite kampüsünde toplanan 2 milyon gence hitap ettiğini” görecekler. Papa’nın bu gençlerle toplantısı teamül halindedir ve her sene yapılmaktadır.
Arif Nihat Asya merhum; “Allah’a elleriniz kirlenmeden uzatın” diyerek gençlerin dua ve ibadetlerine dikkat çeker. Bizim Peygamberimiz de, imanlı gençleri kıyametin en dehşetli anlarında Allah’ın arşının gölgesiyle gölgelendireceği müjdesini verir. Fuhuş yapmaya gidenler sizi rahatsız etmezde, ibadet yapmaya gidenler niçin korkutuyor?
Yüksek İslâm Enstitüsünde talebe iken okulumuzun organizesi ve başımızda hocalarımızla bizde gittik. Daha sonrada din görevlisi olarak defalarca gittim elhamdülillah. Ama o genç iken, arkadaşlarımızla gittiğimizdeki aşkı, şevki, zevki, duygu ve heyecanı bulmak mümkün olmadı. Gençler dualarına bizleri de ortak ederler inşallah. Hele ihtiyarlık dönemlerinde gidenlerin o mukaddes yerlerden alınması gereken heyecanı hakkıyla alamayacaklarını rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin “İhtiyarlık” şiirinden gayet iyi anlamaktayız.
Sağ yanım titriyor, sol yanım tutmaz
Nabzım tekler durur, muntazam atmaz
Ayağım bir türlü ileri gitmez
Ağzım her an kuru, gözümde yaş yok
Aktık bundan böyle bizlerde iş yok
Bir secdeye varsam başım dolanır
Ne yesem, ne içsem midem bulanır
Bütün dertler birbirine ulanır
Yuvamız bomboş uçacak kuş yok
Hayra yorulacak hayal yok, düş yok
Gerçekten bu adamın dediği gibi, bu din düşmanları yenildiler, bittiler, tükenmek üzereler ama hâlâ ibret almış değiller, yine eskisi gibi kuru inatlarına devam ediyorlar.
Görenlerin anlattığına göre; 1940 yıllarda Kapu Camiine Cuma namazına iki lise talebesi gelir, namazdan sonra cemaat koridor oluşturur, bu iki gence yol verir, sırtlarını sıvazlarlar, çeşit çeşit dualarla onları uğurlarlarmış. Çünkü bunlardan başka genç ve talebe olan cemaat yok. Bunlar ikisi de rahmetli olan Dr. Ahmet Sait Uğurlu ve Dr. Ali Kemal Belviranlı’dır. Ama bugün ben Kampüs Camiinde görev yapıyorum, Cumalara on bin genç gelmektedir. Bütün o baskılar, tahakkümler, zulümler, dinsizlik telkinleri boşa çıkmış, halkımız ve gençliğimiz dinine, imanına, inancına, tarihine, örfüne ve geleneğine sahip çıkmakta ve Akif merhumun arzuladığı Asımın Nesli çığ gibi gelmektedir.
Ama bunlardan ibret almayan basiretsizler, bu savaşı yani inanç ve itikatlarla savaşı devam ettirmektedirler. Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığımız, Sömestre tatilinde umre turları düzenledi diye bir kaşık suda fırtına koparmakta, laiklik, demokrasi, devlet elden gidiyor diye feryad etmekteler.
Her yıl milyonlarca genç, turist olarak dünyanın çeşitli yerlerine gitmekte, milyarlar harcamakta, turlara katılmakta, Ukrayna’ya, Moskova’ya, Gürcistan’a kötü maksatlarla bile akmaya devam etmekte, hatta şu günlerde kanlı kinli olduğumuz Fransa başkentinde tatilimi geçireceğim diyen gençler manşetlere çıkmakta bir şey olmuyor, ama 4 otobüs dolusu genç Umreye gidince kıyametler kopuyor.
Avrupa’da kiliselerin kendilerine mahsus kreş de dâhil her türlü okulları vardır ve halkın ekserisi bu okulları tercih etmektedir. Diğer okullarda okuyan çocuk ve gençleri de yılda birkaç defa program gereği kiliselere ve Vatikan’a götürmektedirler. Bu felaket tellalları 20. 08. 2000 tarihli TV’lerin akşam haberlerine bakarlarsa; “Papa’nın Roma’da üniversite kampüsünde toplanan 2 milyon gence hitap ettiğini” görecekler. Papa’nın bu gençlerle toplantısı teamül halindedir ve her sene yapılmaktadır.
Arif Nihat Asya merhum; “Allah’a elleriniz kirlenmeden uzatın” diyerek gençlerin dua ve ibadetlerine dikkat çeker. Bizim Peygamberimiz de, imanlı gençleri kıyametin en dehşetli anlarında Allah’ın arşının gölgesiyle gölgelendireceği müjdesini verir. Fuhuş yapmaya gidenler sizi rahatsız etmezde, ibadet yapmaya gidenler niçin korkutuyor?
Yüksek İslâm Enstitüsünde talebe iken okulumuzun organizesi ve başımızda hocalarımızla bizde gittik. Daha sonrada din görevlisi olarak defalarca gittim elhamdülillah. Ama o genç iken, arkadaşlarımızla gittiğimizdeki aşkı, şevki, zevki, duygu ve heyecanı bulmak mümkün olmadı. Gençler dualarına bizleri de ortak ederler inşallah. Hele ihtiyarlık dönemlerinde gidenlerin o mukaddes yerlerden alınması gereken heyecanı hakkıyla alamayacaklarını rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin “İhtiyarlık” şiirinden gayet iyi anlamaktayız.
Sağ yanım titriyor, sol yanım tutmaz
Nabzım tekler durur, muntazam atmaz
Ayağım bir türlü ileri gitmez
Ağzım her an kuru, gözümde yaş yok
Aktık bundan böyle bizlerde iş yok
Bir secdeye varsam başım dolanır
Ne yesem, ne içsem midem bulanır
Bütün dertler birbirine ulanır
Yuvamız bomboş uçacak kuş yok
Hayra yorulacak hayal yok, düş yok