Öfkeyi anlamak

Berin Doğan

“Herkes öfkelenebilir. Bu kolaydır. Ne var ki; doğru insana, doğru derecede, doğru zamanda, doğru maksatla ve doğru biçimde öfkelenmek, işte bu zordur.” der Aristoteles.

Modern dünyamızda öfkeyi insanların gözünde “havalı” bir durummuş gibi lanse ediyor, gençlerimize bu durumu, öfkeli olan daha kudretlidir, güçlüdür şeklinde empoze ediyor olabilir miyiz?

Günümüzde insanlar, öfkeyi bir tür güç sayıyor ancak bu şiddetle kaçınılması gereken durumların başında geliyor. Zira öfke kontrolü yapamayan insanlar psikoloji literatüründeki araştırmalara dayanan verilerle açık bir şekilde duygusal problemlerini bu yapıcı olmayan aksine yıkıcı olan durumla bastırdığını bize gösteriyor.

**

Duygularımız arasında belki de doğru yönlendirilmediğinde en yıkıcı sonuçlar doğurabilen bir fenomendir öfke. Yaşadığımız diğer duygular bireysel, öfke kişilerarası bir duygudur. Sadece bireye değil etrafındaki kişilere de fiziksel veyahut psikolojik zarar veren bu duygu durumunu daha yakından anlamaya çalışalım.

**

Öfkeyi yeterince tanıyor muyuz?

Öfke geniş bir skalaya yayılan ve kişiden kişiye değişik formlarda gözlemlenebilen duygunun ifade ediliş şeklidir. Yıkıcı öfke, genellikle ikincil duygu dediğimiz bir duygu çeşididir. Zira yıkıcı öfke aslında yaşadığımız esas duygu durumunun maskelenip önümüze gelmiş halidir.

**

Birey geçmişinde veya şu an yaşadığı olumsuz duygulanımla baş edemediği ve ne yapacağını bilemediği zaman tanıdık bir duygu olan ve bu zamana kadar hep “sıkıştığı” durumdan onu kurtarmış olan öfkeye sığınır. Öfkeyi bir bakıma öğrenmiştir. Yaşadığı sıkıntı verici durumla yüzleşmek ve o durumu belki nispeten uzun ancak yapıcı bir şekilde çözmek yerine saniyeler içinde o sıkıntı verecek durumu ortadan kaldıracağını zannettiği öfkeye başvurur. Zannettiğini diyorum zira o durum asla ortadan kalkmaz, sadece ertelenir. O sıkıntı verici durum “gerçekten” çözülene kadar birey öfkeye başvurmaya devam eder çünkü başka bir yol öğrenmemiştir.

*+

Bu olay örüntüsü bu şekilde devam eder, o problem gerçek manada asla çözülemez ve öfke problemi olan bir birey ortaya çıkar.

Bu problemi “gerçekten” çözmek istiyor isek öncelikle o problemden kaçıp bizi kurtardığını zannettiğimiz öfke duygusuna başvurmamız gerekiyor. Birincil olarak problemi kabul etmeliyiz, o problemi tanımaya çalışmalı ve yüzleşmeliyiz. Bu durumu kendi başımıza yapmakta zorlanıyor olabiliriz, bu noktada profesyonel destek almak en doğru seçenek olacaktır.

**

Hiç öfkelenmemek mi gerekir?

Hayır. Hiç öfkelenmemek patolojik (hastalık düzeyinde) bir durum oluşturur. Sağlıklı değildir. Elbette öfkeleneceğiz, elbette içimizdeki duyguları öfke yoluyla dışarıya attığımız durumlar olacaktır. Ancak öfkemizi kontrol etmeyi öğreneceğiz. Öfkeyi sağlıklı yönlendirmeyi öğreneceğiz, öfke sağlıklı yönlendirildiğinde insan yaşamına katkı sağlayan en güzel duygulardan birisi haline dönüşür. Bunu sağlamak bizim elimizdedir. Yukarıda da bahsettiğim Aristoteles’in sözünde geçtiği gibi yerinde, zamanında, dozunda öfkelenmek en yapıcı öfkelenme biçimidir.

Bu “yerinde, zamanında, dozunda” ilkelerini öfkemizi sınırlamak için kullanırsak hayatta birçok problemi aşmak için yıkıcı ve sonuçları ağır yaşanan olaylar yerine, bize gerçekten bir şeyler katan, öğreten, yapıcı olaylar yaşarız.

Öfkemizi bir maske gibi kullanmak yerine acının kaynağını bulmalıyız.

Acımızı, öfkemizle maskelememeliyiz.

Unutmayalım ki:

“Öfke rüzgar gibidir; bir süre sonra diner ama birçok dal kırılmıştır bile.” Rumi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.