O VEFA  PEYGAMBERİYDİ 

Nurten Selma Çevikoğlu

 

Şaban ayının sâhibi tam bir vefa insanıydı. Vefa kelimesi sevgiyi ve bağlılığı devam ettirmek anlamında kullanılırken bu kadim kelime ve bu kadim davranış en çok da Rasûllullâh’ın hayâtına yakışıyor. Zira O aleyhssalâtu vesselam yaşantısı boyunca peygamberlikten önceki ve sonraki senelerde vefâdan hiç ayrılmadı. Allâh’ın Hak Elçisi yanına, yöresine, çevresine, akrabâlarına, iyilik gördüğü herkese karşı vefâkarlık gösterirdi. Sâdece insanlara değil O’nun vefâsı tüm mahlûkâtâ şâmildi. 

Peygamber aleyhisselam vefâyı önce Rabb’ine karşı en kâmil en aziz bir şekilde ibâdetleriyle, kulluğuyla, şükrüyle ortaya koymuş arkasındaki müminlere kulluk nasıl yapılır? Yüce Yaratıcının ikrâmı ilâhî olarak sunduğu sayısız, eşsiz nimetlere nasıl vefâ gösterilir, davranışlarıyla âdeta ispatlamış oluyordu. O aleyhisselam ekmeli tahiyyat ‘ismet=günahsız olma’ sıfatıyla donatılmış olmasına rağmen ayakları şişinceye kadar Rabb’ine ibâdet ederdi. Aişe annemiz buna çok üzülür; ‘Yâ Rasûlallah! Geçmiş ve gelecek bütün günahların mağfiret olunduğu halde niçin böyle kendinizi harap ediyorsunuz?’ sorusuna; ‘Yâ Aişe! Rabb’ime şükreden bir kul olmayayım mı?’ buyurarak Rabb’ine karşı vefâsını anlatıyordu.

O vefâ insanı kâmil davranışlı peygamber aleyhisselam etrâfında en yakınından en uzağına kadar herkese bilhassa da akrabâlarına karşı çok vefâlıydı. O’na ilk inanan, zevcesi Hz. Hatice annemize hep vefa ile anar, iyiliklerini unutmaz, onun akrabâlarına yakın ilgi ve alâka gösterirdi. Kendisine büyük emekleri geçen dadısı Ümmü Eymen, çocukluğunda yanında kaldığı kendisine ‘ikinci annem’ dediği amcası Ebû Tâlib’in muhtereme hanımı Fatıma Hâtun’u, sütannesi Halime Hâtun’u, sütkız kardeşi Şeymâ’yı hiç unutmaz onlara elinden geldiğince vefâlı davranarak iyilik ve ihsanlarda bulunurdu.

Rasûli Zişan Efendimiz aleyhisselâm’ın hayâtı vefa örnekleriyle doludur. O aleyhissalâtu vesselam yakın akrabâlarıyla hassâsiyetle ilgilenir, tâkip eder onlara son derece müşfik davranırdı. Kalabalık bir âilesi olan amcası Ebû Tâlip’in yükünü hafifletmek için küçük yaştan Hz. Ali (r.a)’yi yanına alarak yetişmesinde gâyet samimi emekler sarf etmiştir. Kendisinin yetişmesinde de büyük fedâkarlıkları bulunan amcası Ebû Tâlip’in Müslüman olmasını cânı gönülden istemiştir. Diğer amcaları Hz. Hamza ve Hz. Abbas’a da son derece saygı ve sevgiyle davranırdı. Hz. Hamza’nın Uhud Savaşında şehid edilmesinden derin üzüntü duydu ve amcasının Mekke’de kalan kızı Umame’yi Medine’ye getirerek diğer bir akrabâsı Hz. Câfer (r.a)’nın himâyesine verdi. Yine amcası Hz. Abbas’ın oğlu Abdullah ile yakinen ilgilenmiş onun ‘Kur’an tercümânı’ olarak anılmasını temin etmiştir. 

O’nun vefâsı anlatmakla bitmez. Anne tarafından akrabâları olan Ümmü Süleym ve Ümmü Haram’a yakın ilgi ve muhabbet göstermiştir kendisi bizzat evlerine gider onları ziyâret eder, hatırlarını sorardı. Yine Hz. Hatice annemizin ilk eşinden olan oğlu Hind ve Ümmü Seleme annemizin ilk eşinden olan oğlu Ömer yâni kendisinin üvey oğullarıyla ayrı ayrı ilgilendiğini İslam târihinden öğreniyoruz. Bütün bu örnekler peygamber aleyhisselâm’ın vefâsının tezâhürleridir.

Allah Rasûlü damâdı konumunda bulunduğu Hz. Ebû Bekir(r.a) ve Hz. Ömer (r.a)’a yoğun ilgi, alaka, sevgi ve muhabbetlerini göstererek onlara olan vefâsını ispatlamıştır. Vahiy sürecinde kendisine gelen ilk âyetlerden olan: “Önce yakın akrabâlarını uyar.” (Şuara, 214) hükmü gereği vefâ hasleti doğrultusunda kendisine yakışır şekilde tebliğ halkasına yakın akrabâlarını almıştır. Peygamber aleyhisselam tüm yaşantısında: “Allâh’a ibâdet edin ve O’na ortak koşmayın. Bir de ana-babalarınıza ve yakın akrabâlarınıza iyilikte bulunun.” (Bakara, 83-177/ Nisa, 36) emrine uygun davranışlar sergilemiştir. 

Yukarıda belirttiğimiz böylesi nezih, zarif, seçkin, müşfik vefâ misallerinin ardından biz ümmeti Muhammed olarak O aleyhissalâtu vesselâm’ın davranışlarıyla hallenerek bizim de yakın akrabâ, eş-dost, arkadaş ve komşularımıza vefâlı olmamız gerekir. İncir çekirdeğini doldurmayacak küçük şeyler yüzünden yakınlarımızdan ilgiyi kesmek, sılayı rahimi terk etmek bize yakışmaz. 

Sahabeyi kiram efendilerimiz de Allâh’ın Rasûlüne çok vefâlıydılar. O aleyhissalâtu vesselam ümmetine çok düşkündü. Onlar; ‘anam-babam, tatlı canım Sana feda olsun ey Allâh’ın Hak Elçisi emret, buyur’ derlerdi. Sahabe arkadaşları O’nun yolunda terki cihan ettiler. Uhud muharebesinde; ‘Sen yoksan bizde yokuz’ dediler. Âdeta O’nun etrâfına etten duvar ördüler, göğüslerini düşman oklarına siper ederek O’na vefâlarını ispatladılar. Bir savaş sonunda düşmana esir düşen Hz. Zeyd (r.a)’a; ‘Muhammed’in öldürülmesini istersen seni bağışlayabiliriz.’ Dediklerinde; ‘Değil O’nun öldürülmesi O’nun ayağına bir diken batmasına dahi râzı olamam.’ Sözleri dillere destan bir vefâ örneğidir. 

Efendim bugünkü yazımızda, O’nun vefâsından pek çok misal sunduk önünüze kıymetli okurlarımız. Şimdi hiç olmazsa şu Şaban ayında onlar nasıldı, biz nasılız? Diyerek şöyle bir kendimize çeki düzen verebiliriz, değil mi? Efendim O vefâ peygamberinin ayında bizler de, O’na olan sevgi, muhabbetimizin ve bizimde vafâmızın göstergesi olarak kâinâtın gözbebeği son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’ya çokça salavatlar getirerek O’nun ismi cemiliyle dillerimizi, yüreğimizi O’na yöneltelim  inşaALLAH.. 

Şefaat niyâzıyla…





 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.