O Türkiyenin Serveti

Recep Çınar

Onu yaklaşık 4-5 yıldır tanıyorum…
Özel bir sporcu olduğu kadar, farklı bir kişilik Servet Tazegül…
2009'da Danimarka’da yapılan Dünya şampiyonasında bugünlere geleceği sinyalini vermişti…
Aslen Karslı olan, Almanya’da doğup büyüyen Servet Tazegül’ün en az kendisi kadar renkli, canlı ve heyecanlı da bir babası var…
Beyler Tazegül…
Servet’in bugünlere gelmesinde büyük emeği olan bir baba…
Oğlunun hiçbir maçını kaçırmayan, Servet’in yanında olabilme adına uzaya bile gidebilecek bir baba Beyler Tazegül…
Hocalarının hakkını da vermek lazım…
Servet’in Almanya’daki Nurettin Hocası ile Ali Şahin’in de Servet’te haklarının, hem de önemli bir haklarının olduğunu düşünüyorum…
3 ay önce Manchesterde yapılan Avrupa şampiyonasında, önceki gün ise Londra’da Olimpiyatlarda Türk bayrağını göndere çektiren, İstiklal marşımızı dünya’ya dinleten bu çocuğun alnından öpülmez mi?
İki ay önce annesini, iki hafta önce de milli takımdan hocası olan Ahmet Sarı’yı kaybeden Servet Tazegül’ün bu altın madalyayı onlar için boynuna taktığını düşünüyorum…
Vefalıdır Servet…
Mutlaka Ahmet Hocasının eşi Gamze hanım ile çocukları Binnur ile Emre’yi ziyaret edecek, haftalardır yüzleri gülmeyen bu güzel insanların bir nebze de olsa yüzlerini güldürecektir…
Servet’e de bu yakışır…
Türkiye’nin yüzünü güldüren “altın çocuk” Ahmet Sarı’nın eşi Gamze hanım ile çocukları Binnur ile Emre’yi es geçmeyecektir.
İki ay önce annesini kaybeden Servet, iki hafta önce babalarını kaybeden Binnur ile Emre’yle mutlaka bir araya gelecektir.
Dedim ya, Servet vefalı bir çocuktur.
xxx
ZÜLFİYARE DOKUNMUŞUM
“Öncelikle isim değişikliği…
İçime hiç sinmedi…
Hele de 3 kuruşa pazarlanması burnumun direğini sızlattı” demiştim “ Diş ağrısı ile karın ağrısı” başlıklı yazımda…
Ve devam etmiştim…
“Beni bilirsiniz…
Karnından konuşanlardan değilim…
Ama…
Karnı ağrıyanlardanım…” 
Sadece karnım ağrısa neyse…
Dedim ya, burnumun direği de sızladı…
Şekerliler sırtlarında “kambur” gibi gördükleri futbol branşını ince bir ayarla Konyaspor’a sardılar…
Kendi adlarına da iyi iş çıkardılar…
Belki ucu Konya ve Konyaspor’a dokunacak, ama Recep Konuk kurumu  adına makul ve doğru olanı yaptı…
Ve her yıl sokağa atılan 6-7 trilyonun da önüne geçmiş oldu…
Anlayacağınız Recep Konuk bir taşla iki kuş vurdu…
Kim ne derse dersin bu ticaretin kazananı Recep Konuk, kaybedeni ise Ahmet  Şan oldu…
Bu kusur Ahmet Şan’ın değil elbette, Ahmet Şan gibi elini taşın altına koyan bir insanı böyle bir kusura mahkum edenlerin…
Kimse kusura bakmasın, Recep Konuk’u severiz, ama Konya ve Konyaspor’u daha çok” diyerek de yazımı noktalamıştım…
Zülfiyare dokunmuşum…
Şekerli dostlar  alınmışlar…
Zorunlu açıklama da bu yüzden zaten…
Belli ki bir rahatsızlık var…
Ama şu sorunun cevabı mutlaka verilmelidir…
Anadolu Selçukluspor, üç kuruşa muhtaç olan Konyaspor’un sırtına sarılan bir yük müdür, değil midir?
Bütün mesele bu…
Kelimelerle oynamak Konyaspor’un içinde bulunduğu gerçeği gizleyemiyor, gizleyemeyecek…
“Dalton”ların 40 trilyonluk enkazı ile kendisini Bank Asya’da bulan bu şehrin kulübü, bugün bile bu şehre kambur gibi görülüyorsa, sözün bittiği yerdir burası…
İkinci bir “kambur”u kaldıramaz bu şehir ve bu şehrin kulübü…
Karnımın ağrısının sebebidir bu…
TFF gelirleri ile dönecek bir çark değil orası…
Şeker’in verdiği 3 milyonun 1 milyonu ile de yürüyecek durumda değil…
İçler acısı bir durumda Anadolu Selçukluspor…
“Yok”ların çokça olduğu bir kaotik ortamda bu kulüp…
Konyaspor-Şekerspor birlikteliği noktasındaki düşüncem de zerre değişiklik yok…
Yine söylüyorum; Karnından konuşan değilim, ama karnı ağrıyanım…
Açıklamadaki gibi pespembe bir dünya değil…
Fazla zorlamanın  bir anlamı yok, yoksa motoru yakarsınız…  
Her neyse mevzu derin, ata binip uzağa gitmenin Konyaspor’a bir katkısı olmayacağı aşikar…
Ne diyebilirim ki “inşallah iyi olur” demekten başka…