Yazı yazmak, meramınızı kelime ve kavramlarla anlatmak kolay bir iş değil. Konuşmak ayrı bir kâbiliyet ve san’at işi olduğu kadar insanın düşündüğünü, kelime ve kavramları yerinden oynatarak büyük bir ustalıkla yazıya dökmesi de bir o kadar yetenek isteyen bir iştir.
Latince bir söz olan “Verba volant, scripta manent!” yâni "Kelimeler uçar, yazılılar kalır!" kelamı bize; meramımızı sözlü ve yazılı ifade etmek açısından dile, kelimelere muhtaç olduğumuzu hatırlatır. Çevremizle haberleşme bağını kurmak, muhatabımıza dilek ve duygularımızı aktarmak, yani konuşmak istediğimizde veya yazdığımızda sembollerimiz olan kelimelerle gerçekleştirebiliyoruz bu fiillerimizi. Hangi çağ ve zamanda olursa olsun şimdiye kadar dil ve kelimelerden daha tesirli bir silah daha icat edilmedi.
Büyük dil ustası D. Mehmet Doğan, gerek “Batılılaşma İhaneti” adlı eserinde, gerek “Dil-Kültür- Yabancılaşma” ve gerekse “Türkçe Düşünmek Türkçeyi Düşünmek” adlı kitaplarında, kültürel soykırımın dilde başlatıldığını misalleriyle dile getiriyor. Gençlik yıllarımda yedinci baskısını alıp okuduğum Batılılaşma İhaneti’nde, yenileşme hareketlerinin III. Selim döneminde başladığını ve II. Mahmud devrinde hız kazanarak İslâmî müesseselerin yerini Batı örneği kuruluşların yer aldığını, halkın “Gâvur Padişah” diye ad taktığı “II. Mahmud giyim kuşam alanında getirdiği değişiklerle Avrupa’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu haraca bağlamasını sağladı. Bu imparatorluğun aynı fiyatla imâletmesi imkânı bulunmayan yeni cins kumaşları borç alarak Avrupa’dan almak yoluyla meydana geldi. Bu durum yerli sanayiin en önemli dallarını bir çırpıda mahvetti”ğini anlatıyor. Müslümanların bu 200 yıl boyunca zillete düştüğünü, esarete düçar olduğunu, ezilip sömürüldüğünü ve katliamlara maruz kaldığını ifade eden Doğan, İngiltere’de mason olan Mustafa Reşit Paşa’nın İngilizlerin bir dediğini iki etmediğini, Osmanlı Devleti’nin iktisaden yıkılışının da 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret antlaşmasıyla başladığını kaydediyor. Doğan, Islahat hareketleri ve Tanzimat Fermanı’yla yeni bir bürokratik yapının temellerinin atıldığını ve yabancı güçlerin at oynattığı bu bürokratik zincirin, Meşrutiyet’in ilânıyla gittikçe güçlenerek Ali Paşa, Mithat Paşa, Talât Paşa, İsmet Paşa ve Mustafa Bülent Ecevit çizgisini takip ederek günümüze kadar geldiğini belirtiyor. Yazar Doğan, eserinde “Türkiye’nin hali hazır bünyesinden milletimizin yapısına aykırı zihniyeti söküp atmadan kurtuluş ihtimali görülmemektedir. Bu itibarla, bürokrasinin zihniyeti, liberalizm, devletçilik, sosyal demokrasi, sosyalizm…ne olursa olsun gayri millidir ve milletimizin aleyhinedir.” ifadesine yer veriyor.
Cumhuriyet döneminde Batılılaşma, halk-aydın yabancılaşması, Türk Mûsıkîsinin yasaklanması, Harf Devrimi, Hilafetin kaldırılması, CHP’nin altı ilkesinden biri olan Milliyetçiliğin, 1980 Askerî Darbesi’yle birlikte yerini “Atatürk Milliyetçiliği” aldığını kaydeden Doğan, ideoloji planında batılılaşmayı savunan bürokrasinin çağdışı olduğunu, çağdışı bürokrasinin de din istismarcısı ve ilim istismarcısı olduğunu, dini ve dindarları çok partili dönem olan 1950’lere kadar baskı altında tuttuğuna dikkati çekerek şu ifadeyi kullanıyor: “Eğer yazılsa iki yüz yıllık batılılaşma maceramıza, “bir çağdışı oluşun tarihi” adını vermek en uygundur.
“Bürokrasinin batıcılık, batı taklitçiliği çabaları Türkiye’yi yıkıma götürmüştür. Milletimiz 21. Yüzyıla yeni bir medeniyet vasatında girmelidir. Varolabilmenin, taklitten kurtulup ilim ve teknikte üretici olmanın, zihinleri çağdışı, gerçekdışı baskılardan korumanın yegâne yolu budur. Halkımız 200 yıldır bir ur gibi beynine yapışan bürokrasi engelini silkip atmalıdır. Aydınlık yarınlar, halkımızın maddi ve manevi sefaletten kurtularak insanca yaşama seviyesine yükselmesi ancak İslâm’la gerçekleşecektir. İktisat planında, sosyal planda ve kültür planında da bu böyledir.”
Türk Dünyası, Güzel Türkçemizin Yılmaz Savaşçısı ve Büyük Dil Üstâdı’nı kaybetti.
D. Mehmet Doğan, yazdığı “Doğan Büyük Türkçe Sözlük” ile hafızalara kazındı ve ilk eseri olan “Batılılaşma İhaneti” ile bizim düşünce ve fikir hayatımıza damgasını vurdu. Onu hayırla yâd edecek ve eserlerini okuma, okutma ve gelecek nesillere aktarma hususunda büyük bir azim ve gayret göstereceğiz. Bu da ancak “Türkçe düşünmek Türkçeyi düşünmek”le olacak.
Ruhu şâd, mekânı cennet ve mekânı Âlî olsun. Büyük emek ve çaba sarfettiği Taceddin Dergâhı haziresinde nûr içinde yatsın. Ruhuna el-Fatihâ.