Efendim içinde bulunduğumuz şu mübârek Şaban ayının kutlu günlerinde Efendimiz aleyhisselâm’ı yine yazılarımıza konuk etmeye devam ediyoruz. O’nu konuşurken O’nu yazarken içimizi târif edilemez tatlı bir heyecan kaplıyor. İnşaALLAH sizler de bu yazıları okurken ayni hâli yaşıyorsunuz. Zira elektriklenmenin iki ucunda aynîleşme olur. Neyse haydi başlayalım; Vira Bismillah. (Bu arada her yazım abdestli olarak ve duayla yazılır, bilginize sunmak isterim.)
Sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın hayâtında, Rabb’ine güzel bir kul olma özelliği, Allah Celle ve Âlâ’ya elçi olma yönünden öndeydi. Bu sebeple Râsûllullâh’ın nezdinde kulluk en baştaydı. ‘Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu tezkiye edensin. Sen onun velisi ve Mevlâsısın’ (1) derdi. Peygamber aleyhisselam hem kulluk görevini hem Peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirebilmek için yoğun bir gayret sarf ederdi.
Ya, İslâm’ı ve kulluğu işine geldiği gibi tâbiri câizse –çalakalem- ucundan kıyısından eğerek, bükerek, kırparak yaşayan bizlere ne demeli!...
Peygamberimiz aleyhisselam Allah Teâlâ’yı en çok seven, emirlerine harfiyen riâyet eden, O’ndan en çok korkan, Cenâb-ı Hakk’ı en çok zikreden ve O’na en çok şükreden bir kul idi. Kiyâmet endişesi, mahşer hesâbı en çok O’nda tecelli etmişti. O bir peygamberdi. Bu hâliyle biz sâde kullara çapsız bir misaldi. O aleyhissalâtu vesselam kulluğu eşsiz bir değerlendirmeyle yaşıyor ve bunun neticesinde kalbî hassâsiyet, aklî kâbiliyet, rûhî kemâlata erişiyordu.
Rasûlullah kulluk şuurunun ancak ibâdetle elde edileceğini, amelsiz imânın çabucak biteceğini, imânın anlam ve öneminin yalnızca ibâdetle anlaşılabileceğini hep vurgulardı. Kendisi de ibâdetlerine gösterdiği titizlikle bu husustaki ciddiyet ve sorumluluğuyla etrâfına güzel bir örneklik teşkil ederdi. İki cihânın has peygamberi aleyhisselam ibâdetlerini hiçbir gerekçeyle terk etmez, ötelemez, ertelemez, asla bırakmazdı. İbâdetleri O’nun hayâtında dâima birinci plandaydı. O kulluğunu son nefese kadar iman ve ibâdet şuurunu hiç kaybetmeden ciddiyetle sürdürdü. İbâdetiyle, ihlâsıyla, sabrıyla, tevekkülüyle, takvâsıyla kulluğun zirvesindeydi.
O aleyhisselam her yaptığı işi ibâdet bilinciyle yapardı. Susması, konuşması, uyuması, tefekkürü ve teslimiyeti hep ibâdetti. “… Kalpler ancak Allâh’ın zikriyle itminâna erer..” (2) “… Allâh’ın zikrine karşı kalbi katılaşmış olanlara yazıklar olsun…” (3) Ve yine “… Ey müminler! Allâh’ı çokça zikredin…” (4) emirleri mûcibince devamlı Rabb’ini zikreder ve ümmetine de bunu salık verirdi. ‘Allâh’ı sevmenin alâmeti Allâh’ı zikretmeyi sevmektir.’ (5) Buyurmuşlardır.
Allâh’ın sevgili Habibi zikri kalbinden, tevbeyi dilinden düşürmezdi. Her dâim amellerini az, eksik ve yetersiz görürdü. İnsanoğluna sayısız nimetler lütfeden Rabb’ine karşı ne yapılsa yetersiz kalacağı bilinci en çok O’nda yerini bulmuştu. Kullar ne yaparsa yapsın Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiklerinin yanında zerre kadar küçük kalacağını ifâde sadedinde; ‘Eğer Allâh rahmetiyle beni kuşatmasa, ben de cennete giremem.’ (6) Buyuran Peygamber aleyhisselam kimsenin kendi ameliyle cennete giremeyeceğini ancak Mevlâ’nın rahmetiyle bunun mümkün olacağını ifâde etmişlerdir. Rabb’e en güzel kul olan yüce Rasul bu hassâsiyetine rağmen; ‘Ben günde yetmiş kere-bir başka rivâyette yüz kere- tevbe-istiğfar ederim.’ (7) Buyurmuşlardır.
Kullukta eşsiz, zirve bir tablo önümüze koyan Allah Rasûlunu her yönüyle örnek almak şu mübârek Şaban ayında bize çok yakışacaktır efendim. Cumânız hayrola inşaALLAH
--------------
1) Müslim, Zikir, 73
2) Ra’d, 28
3) Zümer, 10
4) Ahzab, 41
5) Süyûtî, Câmi’us-Sagîr, II c, s.52
6) Buhârî, Rikak 18
7) Buhârî, Da’avât, 3