Bazı ölümler vardır, selamsız sabahsız gelirler, geride kalanları, acıtır, yaralar...
Böyle ölümler koyar adama...
Aynen Yakup abinin beklenmedik gidişi gibi...
Yakup Karataş benim halamın oğlu...
Dahası bizim sülalenin “asi çocuğu” ve “dik duruşu”ydu...
Sülalede dalağı dışında olan, içi neyse dışı da o olan yiğit adamlardan birisiydi...
Kimseye eyvallahı olmayan, kişiliğinden, karakter yapısından, duruşundan taviz vermeyen, dahası ciğerli de bir adamdı Yakup abi...
Kimseye hakkını yedirmez, kimsenin de hakkını yemezdi...
Ciğeri on para etmeyenlerin çokça olduğu bu şehirde, ciğeri kıymetli olanların en başında gelirdi “Kara Seyit enişte”min deli dolu Yakup'u...
Severdim kendisini...
Hem de çok...
Bizim Nihat verdi içimi acıtan haberi...
“Hacı abi, Yakup abiyi kaybettik” dedi...
Öylece kalakaldım...
Gidiyorlar, giderlerken bir yanlarını bırakıp, bir yanlarımızı da alıp götürüyorlar...
Sanki aceleleri varmış gibi...
Ölüm bu...
Bazen tek tek...
Yakup abi gibi...
Bazen toplucu...
Afyon'daki 25 şehitimiz gibi...
Bazen haberli...
Bazen habersiz...
Ne şah tanıyor ne padişah...
Ne anne ne baba...
Ne yaşlı ne genç...
Ne hasta ne yasta...
Herkesi aynı iştahla yutmaya devam ediyor...
Son ölüm haberleri ciddi ciddi koymaya başladı...
Ana kuzularının tek tek toprağa düşmesi de, Yakup abinin ani gidişi de...
Derin yaralar açmaya başladı gönül dosyamızda...
Vakitsiz gitti bizim sülalenin asi çocuğu...
Geride gözü yaşlı insanları bırakarak...
Ölüm bir geldi pir geldi...
Tam “12”den vurdu, hem de “canevimizden”
Sülalenin “asi çocuğu”, “dik duruşu”, “itiraz eden”i bugün artık toprak garibi...
Kim ne derse desin, Allah'ın çift yürek verdiği bir adamı kaybetti bizim sülale...
Esmer tenli, beyaz yürekli bir adamdı Yakup Karataş...
İyi boksördü de aynı zamanda...
Kendine has stili olan, tarzı olan bir sporcuydu...
Kırmızı görmüş boğa gibi saldıran rakiplerinin direklerini, kroşelerini kendine has eskivleriyle boşa alan, kontra vuruşlarıyla da, rakibini dana gibi böğürtüren kaliteli bir sporcuydu Yakup abi...
Hak ettiği yere geldi mi?
Tabi ki gelmedi...
Geçim şartları, eve ekmek götürme telaşı, bokstan erken kopmasına neden oldu...
Hem özel adamdı, hem de kendine özen gösteren biriydi Yakup abi...
Teneşir de bile bakımlıydı...
Ölüme giderken bile sinekkaydı traşlıydı...
Ömrünün büyük bir bölümü sıkıntılarla mücadele etmekle geçti...
Onca sıkıntıya rağmen, kendisine özen göstermekten taviz vermedi...
Ütüsüz gömlek giydiği görülmemiştir...
Tabi ki boyasız cilasız ayakkabı da...
Farklı ve özel bir adamdı...
Celal abi söyledi...
Doktorlar da çok mücadele etmişler geri döndürmek için...
Ama buraya kadarmış...
Bir defa daha anladım ki, hayat pamuk ipliğine bağlı...
Bir varmış bir yokmuş...
Açıkçası canım acıdı...
Yalan mı söyleyeyim...
Acıdı işte...
Sülalenin “asi çocuğu”nun gidişi zülfiyare dokundu...
Neyse...
Söz biteli, Yakup abi gideli bir hayli oldu...
Eveleyip geveliyorum...
Aslı şu; Ebediyete gönderdik sülalenin “Asi çocuğu”nu...
En azından boş gitmedi...
Allah'ın kendisine verdiği çift yüreğin birisini burada çocuklarına, sevenlerine bıraktı, birisini de yanında götürdü...
Yolun açık olsun, bizim sülalenin dik duruşlu, çift yürekli, asi çocuğu...
“Allah'ın rahmeti seninle olsun” demekten başka ne diyebilirim ki...
Dünya'nın en tatlı adamı, Seyit enişte, yine bizim sülalenin nene hatun gibi kadını Rahime hala ve bu sülaleye bir daha gelmeyecek olan “Çomo” Mehmet Ali abiye kavuştun...
Onlar da özlemişti seni.