Pazar günü Rebiyülevvel ayının 12’si. Takvimler bize Mevlit kandilini müjdeleyecekler. Milâdi 571 yılı, hicretten 53 sene önce, fil vakasından 2 ay sonra sabaha karşı mübârek bir şafak vakti Mekke’nin Haşim oğulları Mahallesi’nde, Safa tepesi civarlarında Abdul Muttalip’in evine bir nur yağdı. Bu öyle bir nur idi ki âlemler dâhi nur ile doldu. Ve O kutlu yavru doğdu. Rahmetellil âlemin oldu.
Efendim önce Cum’a bayramınızı mübârek ediyoruz. Sonra da şimdiden inşallah Pazar günü idrak edeceğimiz Mevlid kandilinizi kutluyoruz. Hepimiz sevinçliyiz. Çünkü önümüzdeki günlerde bugünkü dille O kutlu önderimizin doğum gününü kutlayacağımız bereket dolu günlere erişeceğiz Allah(c.c)’ın izniyle.
O, sallallâhü aleyhissâlâtü vesselâm’ın doğmasıyla kâinat yeniden hayat buldu. Sanki her şey âdeta O sallallâhü aleyhissâlâtü vesselâm’ı beklemekteydi. Câhiliyye devri bataklıkları O’nunla kurutulacaktı. Küfrün zulmü O’nunla bitirilecekti. Sahte tanrılar O’nunla yıkılacaktı. Karanlıklar O’nunla aydınlanacaktı. Kötülükler O’nunla iyiliğe çevrilecekti. Tüm şirk düzeni O’nun getirdiği ilâhi düsturlarla mahvedilecekti. O, sallallâhü aleyhissâlâtü vessellim toplayıcı, birleştirici, kaynaştırıcı olacaktı. O, son peygamberdi. O’ndan başkası daha gelmeyecekti. Âlemler O’nu bekliyordu. Mevcut her şey sanki O’nu istiyordu. Yedi kat arz, gök, sema, yerdeki mevcûdat ‘GEL’ diyordu…
Ve işte ‘geldi’ Mevlid-i Nebî. Nur’un Nebî…
O sallallâhü aleyhissâlâtü vessellim geldi, hiç sönmeyen bir nurla. O nur ki daha Hz. Âdem yaratılmazdan on dört bin yıl evvel Hak Teâlâ’nın yanında bir nur olarak bulunmaktaydı. Sonra Hz. Âdem ve Havva annemizde Hz. İbrahim, Hz. İsmâil’e oradan da Hz. Abdullah ve Hz. Âmine’nin alnından âlemlere ışık olan Rahmetellil Âlemin olan kutlu Nebî Hz. Muhammed Mustafa aleyhissâlâtü vesselâm’a geçti.
Bu nurlu yavrunun doğduğu ev nurla öyle aydınlanmıştı ki Âmine Hatun bu nurun ışığıyla Busra’daki develeri dâhi görebilmişti. İşte o gece bir ışık çakmıştı gökler âleminde. Yahudi bilginleri; ‘göklerde seçilmiş bir yıldız doğdu O’da Ahmed’di’ dediler. O, göklerde ‘seçilmiş’ ‘Ahmed’, yerde ‘övülmüş’, ‘Muhammed’ oldu. O sallallâhü aleyhissâlâtü vessellim; seçkin, tertemiz, övülmüş, sevilmiş…
O, yüz deve karşılığı kurban edilmekten âzad edilmiş Abdullah’ın oğluydu. Ve yine O, yalnız Allah(c.c) için kurban edilmekten Hakk’ın emriyle âzad edilen İsmâil’in oğluydu. Yâni O, iki kurbanlığın oğluydu.
O’nun doğmasıyla şeytan bir çığlık kopararak çılgına dönmüştü. Zirâ artık şeytan ve onun arkadaşlarının semâya çıkarak gayb haberlerini öğrenmeleri yasaklanmıştı. Bundan böyle sihirbazlar ve kâhinler gaybdan haber veremeyeceklerdi.
O, sallallâhü aleyhissâlâtü vessellem’in doğmasıyla beraber dünya hayatın da bazı acâib hâdiseler vuku bulmaktaydı. İnsanların değer verdikleri kutsallar bir bir yıkılıp gidiyordu. İran Kısra’sının Medâyin’deki sarayının burçları yıkılmıştı. Bin yıldır kutsal addedilerek yanan ateşgedelerin ateşleri birdenbire sönüvermişti. Mukaddes sayılan Sava gölünün suları çekilerek kurumuştu. İşte bu kutsallara bir şeyler olmuştu. Fakat Şam taraflarında bin senedir kuru bir vadi olan ve suyu akmayan Semave nehri bereketle dolup taşmaya ve akmaya başladı.
O’nun doğduğu gece nurlar yağdı âleme
O nurlar devam etti, ediyor, etsin inşaallah
Kâinat son bulana dek Nur’un Nebî eksilmesin
Doğsun Nuru Nebî üstümüze, kalbimize, gönül âlemimize
İyi ki doğdun Ya Rasulallah!
“ Ey nübüvvet mührünün sen hâtemi
Ey risâlet tahtının sen hâtemi
Çünki nûrun rûşen etti âlemi
Gül cemâlin Gülşen etti âlemi
Ya Habiballah bize imdâd kıl
Son nefes dîdârın ile şâd kıl.”
Mevlid kandiliniz mübârek olsun. O gün gönül hâneniz şen olsun. O’nu anmalarınız çokça olsun inşallah.