Dünyanın olduğu gibi, Türkiye'nin de namlı tokatçıları varmış...
Örneğin “Raki” lakabıyla ün salmış Güney Zobu...
Örneğin Selçuk Parsadan...
Zamanın Başbakanı Tansu Çiller'i kandırarak, örtülü ödenekten 5,5 milyarı götürmüştü...
Bunları çoğaltabiliriz...
Banker Bako, Banker Yalçın ve diğerleri...
Ama, Türkiye'nin en ünlü tokatçısı Sülün Osman'mış...
Efsaneymiş alanında...
Yani tokatçılıkta...
Ameliyatları neşter kullanmadan, kan akıtmadan yaparmış...
Dikiş filan da atmazmış...
İnceciymiş yani...
Ben değil, konu komşu öyle diyor...
“Konu komşu” dediysem, mahalleden Yaşar ile Ahmet değil...
Google amca...
Yazın “Sülün Osman” diye, kimmiş öğrenin...
1950-60'lı yılların efsane tokatçısıymış...
İstanbul'u satmış herif!
Bülent Arınç'ın dilimize pelesenk olan “Ankara'yı parsel parsel sattı!” sözü gibi...
Sülün Osman'da İstanbul'un Galata Kulesi'ni, Eminönü Meydanı'ndaki saati, şehir hatları vapurlarını, aklınıza ne gelirse satmış, üstelik de bu yaptığı tokatçılık nedeniyle konferans bile vermiş...
Sülün Osman'ın hakkını yememek lazım, tarihi bir laf etmiş ve demiş ki, “Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım” diyerek, kendisini dolandırmaya çalışanları dolandırdığının altını çizmiş...
Yani, “Kendini uyanık sanan kerizleri, kolay yoldan para kazanmak isteyen tamahkarları dolandırdım” demiş...
Ya da tokatladığını söylemiş...
Ve ilginç bir hikayesini ise şöyle anlatmış...
“Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. Yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. On tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. Kuyumcunun kapısındayız. Ve dükkân kapalı. Karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan. Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın... Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri. Telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak diye. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum. Demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı, diye. Gayet açık ki, beni dolandırmayı planlamıştı. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.”
xxx
Gelelim ülkenin son Sülün Osman'ı Mehmet Aydın'a...
Milleti 500 milyon tokatlayan Çiftlikbank'ın sahibi olan “dombili”ye...
Çiftlikbank'ın sahibi Mehmet Aydın'la ilgili, “hayret” ettiren, “küçük dilimizi yutturan” haberlerin ardı arkası kesilmiyor...
Her telde oynamış emmioğlu...
Bulaşıkçılık, gözlükçülük, rapçılık, en sonunda tokatçılıkta karar kılmış ve işi götürmüş...
500 milyonun üzerinde bir parayla kendisini Uruguay'a ışınlayan “dombili”yi geri getirmek de mümkün görünmüyormuş...
İki ülke arasında suçluların geri iadesi gibi bir anlaşma yokmuş...
Dolayısıyla, Türkiye'nin elçiliği olmadığı için, “dombili” çiftlik işine orada devam edecek gibi görünüyor!
Çünkü, bildiği en iyi iş!
Ve işin en ilginç tarafı ise, Uruguay'dan inek ithal ediyormuşuz...
Bu “dombili” bizi sağmaya devam edecek yani...
Ne demek istediğimi siz anladınız...
Daha açık yazacak mecalim yok...
xxx
Bütün bunlar normal...
Çünkü, geçmişte örtülü ödenekten bile milyonları tırtıklayan “Parsadan”ların, köprüleri, yolcu vapurlarını satan “Sülün Osman”ların ve benzerlerinin hala cirit attığı bir ülkede, bulaşıkcılıktan tokatçılığa uzanan 27 yaşındaki Mehmet Aydın'ın hikayesi çok şaşırtıcı gelmedi bana...
Onun hikayesini birazda “Banker Yalçın”ın hikayesine benzetiyorum...
Hani şu çaycılıktan bankerliğe terfi eden, milletten milyonlar tokatlayan, sonra uzun süre cezaevinde kalan, tahliye olduktan sonra kimliği belirsiz bir kişi tarafından Ankara'da öldürülen Yalçın Doğan...
Çıkış hikayeleri hemen hemen aynı...
Bütün mesele ne biliyor musunuz?
Tamahkarlık, aç gözlülük, kolay yoldan para kazanmak, helal-haram mefhumu tanımamak...
Binlerce kişinin, hiçbir garantisi olmayan bir işe para yatırmasının başka ne gibi bir sebebi olabilir?
Köşeyi dönelim, kısa yoldan para kazanalım, bir koyup beş alalımım sonucudur Çiftlikbank olayı...
Kimse kusura bakmasın, amma da safmışız!!!