Belki görüş ayrılıkları olabilir ama kadın yazarlarımızın çabası gerçekten takdire değer.
Meydana getirdikleri rüzgâr; edebî ortamı hareketlendirmekte, sanıyorum sadece genç istidatları değil şehrimizdeki bekleme durumundaki bazı yazarları da yazmaya, eserlerini kitaplaştırmaya teşvik edip cesaretlendirmekte.
Değerli ve çalışkan kadın yazarlarımızdan Nurten Selma Çevikoğlu, peşpeşe üç güzel eserle birlikte çıka geldi. Haykırış, Yürek Sızısı, Kadın ve Problemleri.
Bu eserlerde; günlük, politik hadiselerden; Ermeni Meselesinden, eğitim seferberliğine, beyin göçünden, İslâmofobi’ye, Kitapla olan mesafemize, çocukların cinsî obje olarak kullanılmasına kadar geniş bir yelpazede çeşitli konular, toplumsal sorunlarımız, zamanın ve modernizmin getirdiği açmazlar işleniyor.
Düşünen, vazife ve sorumluluk üstlenmiş yanık, çırpınan bir yüreğin yazıları, tespitleri, çığlıkları bunlar.
Yazar kitaplarında eleştirel uyarıcı bir dille çözümler, çareler aramakta; bizi bir intibaha, kardeşliğe, hayatı(mızı) güzelleştirmeye çağırmakta.
Toplumdaki hızlı değişim ve hafıza malûliyetine karşılık; “İsrail’in ürünlerini protesto edelim” diyor meselâ.(Haykırış kitabından). Oysa vaktiyle İtalya ve Öcalan konusunda da kötü sınav vermiştik. Bir modayla, akımla özellikle üst düzeylerde esilip yağılıp gürleniyor. Hakikî bir şuura tekabül etmediği için az sonra her şey süt liman, düzlük oluyor. En kral düşmanlara bile “eski dostlar” muamelesi yapılıyor.
Başörtüsü konusunda “Şekilden çok muhteva açılımı gerçekleştirmeliyiz” diyor Nurten Selma Hanımefendi.
“Mümin hikmeti bırakırsa, gaflete düşer” diyerek endişelerini paylaşıyor okurla. (Yürek Sızısı, sh. 48)
Bugün gönüllerin küçülmesi ve değer yitimine oranla gerçekten şiddete uğrayan bir kadın ve insanlık kesimi var. Yazar; anlam arayışına, insan duygusuzluğuna, gittikçe artan şiddete, paralelinde düşülen bunalım kıskacına dikkat çekiyor.
İnsanı denetimsizleştiren, ruhun hâkimiyetini kıran özgürlük anlayışına, bireyselleşme gibi çağ oyuncağı bazı kavramlara; hepimiz saran gaflet, dünyevîleşme gibi tehlikelere işaret ediyor.
İslâmi bakış açısıyla, çözüm üretmeye gayret ediyor. Söz gelişi ferdi, kulluk durumumuzu sorguluyor ve teklifler getiriyor:
“Her gün girdiğimiz günahları hesaplama bilincimiz de gelişmeli. Ailede para bütçesini nasıl hesap ediyorsak yaşantımıza günah ve sevap dengesinin hesabını yapma bilincini de getirmeliyiz.”(Kadın ve Problemleri, sh. 29).
Hz.Mevlânâ ve Mesnevî hususundaki hassasiyet yoksunluğumuzdan yakınıyor:
“Konyalı Mesnevi’yi tanımıyor. Kim ne derse desin Mevlâna ve Mesnevîsi halka inmiş değil. Şehrin entelektüelleri, Konya dışından gelen ilim ve irfan sahibi kişilerle Konya bu işi götürüyor.” (Yürek Sızısı, sh. 76).
Girne’den, Kıbrıs’tan sesleniyor bazen okuruna. Renkli sahneler resmediyor.
Her şeye rağmen, Girne’de Ağa Câfer Paşa Camisi’ndeki üniformasıyla namaz kılan asker, hepimizi gönendiriyor. (Yürek Sızısı, sh. 98)
“Kadın ve Problemleri” kitabında çocuklar ve gençlere yönelik bölümlerinin yanında, özellikle kadına ve başörtülü kadının sorunlarına yer verilmiş. Kitaptan önemli bir belirleme:
“İşe girildiğinde ise en çok rahatsızlık yaratan tutumlardan birisi de şu: başörtülü çalışanı ‘evin kızı’ olarak görme ve meslek sahibi olmanın getirdiği saygınlığı, hak edilen saygıyı görememek. Bu da meslekî statünün kabul edilmemesinin bir göstergesi olarak ‘abla, bacı’ gibi hitapların kullanılmasında tezahür edebiliyor. Başı örtülü olmayan birisinin meselâ mühendisliği öne çıkarken, aynı işyerinde çalışan başörtülü bir mühendisin ‘mahallenin kızı’ statüsü öne çıkabiliyor. Zâten işe alınmalarını bile bir lütuf olarak görmeleri gereken başörtülü kadınlar için her türlü koşula boyun eğmek kaçınılmaz hâle geliyor. İşi ürettiği hâlde sunumunda görünür olmama, az ücret, uzun çalışma saatleri gibi. ‘Sen kadınsın evinde otur’ Söylemi ‘Sen başörtülüsün daha düşük ücretle çalış’a’ dönüşmüş araştırmanın sonuçlarına göre.”(sh. 77)
Sayın Çevikoğlu’nu tebrik ediyor, hatıralarının yer alacağı yeni kitabını da sabırsızlıkla bekliyoruz.
Her üç kitap da Nüve Kültür Merkezi Yayınlarından, okurla buluşuyor.
YARIŞMA SEVERLERE
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’ne bağlı olarak yayın yapan Sanatalemi.net, daha önce sitede köşe yazarlığı yapan vefat etmiş beş yazarı için ortak bir edebiyat yarışması düzenliyor. Şiir, hikâye, makale, deneme ve hâtıra dallarında açılan yarışma, Ahmed Yüksel Özemre, Ergun Göze, Hamit Can, Olcay Yazıcı ve Ümit Fehmi Sorgunlu adına düzenleniyor. Her yıl tekrarlanacak yarışma ile hem yazarların adının yaşatılması, hem de genç edebiyatçıların teşvik edilmesi amaçlanıyor. Yarışmada konular serbest olacak.
Sanatalemi.net Edebiyat Yarışması’yla ilgili olarak ayrıntılı bilgi almak isteyenlerin, 0 (212) 5112323 ile 0 (212) 5112324 numaralı telefonları aramaları veya www.sanatalemi.net sitesini ziyaret etmeleri gerekiyor. Yarışmaya katılacak eserler ise yarisma.sanatalemi@gmail.com elektronik posta adresine gönderilmelidir.
Meydana getirdikleri rüzgâr; edebî ortamı hareketlendirmekte, sanıyorum sadece genç istidatları değil şehrimizdeki bekleme durumundaki bazı yazarları da yazmaya, eserlerini kitaplaştırmaya teşvik edip cesaretlendirmekte.
Değerli ve çalışkan kadın yazarlarımızdan Nurten Selma Çevikoğlu, peşpeşe üç güzel eserle birlikte çıka geldi. Haykırış, Yürek Sızısı, Kadın ve Problemleri.
Bu eserlerde; günlük, politik hadiselerden; Ermeni Meselesinden, eğitim seferberliğine, beyin göçünden, İslâmofobi’ye, Kitapla olan mesafemize, çocukların cinsî obje olarak kullanılmasına kadar geniş bir yelpazede çeşitli konular, toplumsal sorunlarımız, zamanın ve modernizmin getirdiği açmazlar işleniyor.
Düşünen, vazife ve sorumluluk üstlenmiş yanık, çırpınan bir yüreğin yazıları, tespitleri, çığlıkları bunlar.
Yazar kitaplarında eleştirel uyarıcı bir dille çözümler, çareler aramakta; bizi bir intibaha, kardeşliğe, hayatı(mızı) güzelleştirmeye çağırmakta.
Toplumdaki hızlı değişim ve hafıza malûliyetine karşılık; “İsrail’in ürünlerini protesto edelim” diyor meselâ.(Haykırış kitabından). Oysa vaktiyle İtalya ve Öcalan konusunda da kötü sınav vermiştik. Bir modayla, akımla özellikle üst düzeylerde esilip yağılıp gürleniyor. Hakikî bir şuura tekabül etmediği için az sonra her şey süt liman, düzlük oluyor. En kral düşmanlara bile “eski dostlar” muamelesi yapılıyor.
Başörtüsü konusunda “Şekilden çok muhteva açılımı gerçekleştirmeliyiz” diyor Nurten Selma Hanımefendi.
“Mümin hikmeti bırakırsa, gaflete düşer” diyerek endişelerini paylaşıyor okurla. (Yürek Sızısı, sh. 48)
Bugün gönüllerin küçülmesi ve değer yitimine oranla gerçekten şiddete uğrayan bir kadın ve insanlık kesimi var. Yazar; anlam arayışına, insan duygusuzluğuna, gittikçe artan şiddete, paralelinde düşülen bunalım kıskacına dikkat çekiyor.
İnsanı denetimsizleştiren, ruhun hâkimiyetini kıran özgürlük anlayışına, bireyselleşme gibi çağ oyuncağı bazı kavramlara; hepimiz saran gaflet, dünyevîleşme gibi tehlikelere işaret ediyor.
İslâmi bakış açısıyla, çözüm üretmeye gayret ediyor. Söz gelişi ferdi, kulluk durumumuzu sorguluyor ve teklifler getiriyor:
“Her gün girdiğimiz günahları hesaplama bilincimiz de gelişmeli. Ailede para bütçesini nasıl hesap ediyorsak yaşantımıza günah ve sevap dengesinin hesabını yapma bilincini de getirmeliyiz.”(Kadın ve Problemleri, sh. 29).
Hz.Mevlânâ ve Mesnevî hususundaki hassasiyet yoksunluğumuzdan yakınıyor:
“Konyalı Mesnevi’yi tanımıyor. Kim ne derse desin Mevlâna ve Mesnevîsi halka inmiş değil. Şehrin entelektüelleri, Konya dışından gelen ilim ve irfan sahibi kişilerle Konya bu işi götürüyor.” (Yürek Sızısı, sh. 76).
Girne’den, Kıbrıs’tan sesleniyor bazen okuruna. Renkli sahneler resmediyor.
Her şeye rağmen, Girne’de Ağa Câfer Paşa Camisi’ndeki üniformasıyla namaz kılan asker, hepimizi gönendiriyor. (Yürek Sızısı, sh. 98)
“Kadın ve Problemleri” kitabında çocuklar ve gençlere yönelik bölümlerinin yanında, özellikle kadına ve başörtülü kadının sorunlarına yer verilmiş. Kitaptan önemli bir belirleme:
“İşe girildiğinde ise en çok rahatsızlık yaratan tutumlardan birisi de şu: başörtülü çalışanı ‘evin kızı’ olarak görme ve meslek sahibi olmanın getirdiği saygınlığı, hak edilen saygıyı görememek. Bu da meslekî statünün kabul edilmemesinin bir göstergesi olarak ‘abla, bacı’ gibi hitapların kullanılmasında tezahür edebiliyor. Başı örtülü olmayan birisinin meselâ mühendisliği öne çıkarken, aynı işyerinde çalışan başörtülü bir mühendisin ‘mahallenin kızı’ statüsü öne çıkabiliyor. Zâten işe alınmalarını bile bir lütuf olarak görmeleri gereken başörtülü kadınlar için her türlü koşula boyun eğmek kaçınılmaz hâle geliyor. İşi ürettiği hâlde sunumunda görünür olmama, az ücret, uzun çalışma saatleri gibi. ‘Sen kadınsın evinde otur’ Söylemi ‘Sen başörtülüsün daha düşük ücretle çalış’a’ dönüşmüş araştırmanın sonuçlarına göre.”(sh. 77)
Sayın Çevikoğlu’nu tebrik ediyor, hatıralarının yer alacağı yeni kitabını da sabırsızlıkla bekliyoruz.
Her üç kitap da Nüve Kültür Merkezi Yayınlarından, okurla buluşuyor.
YARIŞMA SEVERLERE
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’ne bağlı olarak yayın yapan Sanatalemi.net, daha önce sitede köşe yazarlığı yapan vefat etmiş beş yazarı için ortak bir edebiyat yarışması düzenliyor. Şiir, hikâye, makale, deneme ve hâtıra dallarında açılan yarışma, Ahmed Yüksel Özemre, Ergun Göze, Hamit Can, Olcay Yazıcı ve Ümit Fehmi Sorgunlu adına düzenleniyor. Her yıl tekrarlanacak yarışma ile hem yazarların adının yaşatılması, hem de genç edebiyatçıların teşvik edilmesi amaçlanıyor. Yarışmada konular serbest olacak.
Sanatalemi.net Edebiyat Yarışması’yla ilgili olarak ayrıntılı bilgi almak isteyenlerin, 0 (212) 5112323 ile 0 (212) 5112324 numaralı telefonları aramaları veya www.sanatalemi.net sitesini ziyaret etmeleri gerekiyor. Yarışmaya katılacak eserler ise yarisma.sanatalemi@gmail.com elektronik posta adresine gönderilmelidir.