Asırların nostaljide kalan Ramazan günlerini, çoğu Mevlası’na kavuşmuş ama isimlerini unutturmayıp tarihi unvanlarını koruyan, üslupları ile ün salan Ahmet Rasim ve H.F. Ozansoy gibi değerli yazarlarımız…
Bilhassa eski ramazanlar deyip anlatımlarını, zevk yanında “ne günlermiş o günler” diyerek okuduk okuyoruz da.
Yalnız bir durum var. Onların anlattığı hep Osmanlı devrinde İstanbul’da yaşananlar ele alınmış olmakta. Anadolu’da nasıl olduğu, yaşamayanlar için bilinememekteydi.
Her şehrin kendi değerli yazarları kaleme almışlarsa da son yıllara kadar kitap haline gelip sunulamamıştı meraklılarına.
Zaten sunulanlarda hep kendi şehirlerinden dışarıya pek gidemedi. O da ayrı bir mesele.
***
Bu bakımdan sizlere İstanbul ramazanından alıntılar değil de. Konya’daki yaşamım içinde olan müşahedelerimin, otuzdan kırklı yıllara kadarki Ramazan günleri ile bu günler deki oluşumları sunmak isterim.
Tabii eksiklerimi yanında yanlışta olabilecek anlatımlarımda olabilecek. okuyucularımızın zahmet ederek bunlar için eleştiri göndermelerinden memnunluk duyacağım. Çünkü esas olana doğru gitmede fayda oluşumu olmaktan geri kalmayacaktır.
***
Önceki yazdığım Ramazan başlangıcı anlatımımda Sahur sonunda kalmış, güneşin doğması ile herkes kendi işine doğrulanmıştı.
O yıllarda Belediye gelirlerinin çok kıt olması ile merkezi sıkletteki ana caddeler ki, mesela Alâeddin Bulvarı gibi yerler haricinde cadde ve sokak temizliği mahallenin hanımefendilerine düşerdi.
Sokaktan geçen sığırların toprak veya Arnavut kaldırımlı zemine bıraktığı izleri de gidermek için önce sokak çeşmesinden doldurulup getirilen delikli süzgeçlerle sulanır sonrada çalı süpürgelerle tozlarına varıncaya kadar temizlenirdi. Tabii bu sadece Ramazana mahsus değildi ama Ramazan içi daha da bir önem verilirdi.
Beyler iş yerleri veya çalışacakları yere memurlar hariç gün doğumu başlangıcında tabanvayla giderlerdi yerlerine. Zaten şehrin en uç yerleri olan Uluırmak’ta, Şakalağın Köprüsü, Araplar’da Büyük Sinan Camii, Topraklık’ta Çimenlik, Alâeddin Tepesi batısında İstasyon civarı olarak çevrelersek. Yarım veya bir saat civarında varırlardı yerlerine. Memur yani resmi yerlerde çalışanlar saat dokuzda işe başlamış olurlardı.
Bu günlerin işe gidişi her şehirde olduğu gibi öyle yarım saatte gidilerek değil üç hatta bazı yerler dört saati aşan mahaller oluverdi. Şimdi yine de tam değil ileriye gidebilen semtler olarak, Kaşınanı, Sakyatan, Kayacık hatta Pınarbaşı, Çayırbağı, Gödene, Harmancık semtlerini çevreleyiverdi.
Bu yerlere şahsi otolar dışında şehir otobüs ve minibüsleri ile gidilebiliniyor. Ve kusura bakmasınlar esnaf harici herkes saat yediden itibaren iş yerinde olmak mecburiyetinde.
Bugünlerin sokak ve cadde temizliği. Artık Belediye temizlikçilerine kaldı. Zaten her yerin asfalt kaplaması olması ile sokaklardan sığır geçmelerinin sona ermesi de iş kolaylaşıverdi(!)
***
Dükkanlarının kepenklerini açarken çıkan sesler doldururdu Bedesten İçi, Teşvikiye, İstanbul, Müze caddeleri gibi yerleri.
Herkes yakın dükkânlara kadar uzanıp, “Allah hayırlı seftâlar, bereketler versin. Orucunuz mübarek olsun..” deyimleri içinde hal hatır sorup iş yerlerine dönerlerdi
O zamanların Kadınlar Pazarı bir âlemdi. Bilhassa yaz mevsimi, Uluırmak, Evdireşe vb. gibi bağ bahçe yerlerindeki yetiştirdikleri sebze ve meyveleri açık alan içinde yerlere seren hanımefendiler çatır çatır pazarlıkla satış yapar ev ekonomisini ortaya çıkarırlardı.
Güneş doğumunda başlayan bu alışverişe, esnaf ve daha iş yerine gidiş saati gelmediği için memurlar saat sekiz dokuz arası alışveriş ederlerdi.
Bu günün Ramazan zam’laması asla olmazdı. Hatta esnaf bile bereket getirir diye alış verişlerde düşüklük bile yapardı.
Bu günlerde olanları bilmem yazmaya gerek var mı? mızrak çuvala sığar mı dersiniz!
O zamanın Kadınlar Pazarı beton setlerle donatıldı ama o kadınların yerinde esnaf bulunmakta!
Ayrıca büyük marketlerin sebze meyve satışları ne de olsa oraya yöneltmemiş olduğu da bir hakikat ama yine de gidenler haylice var.
Çarşı merkezi olan Bedesten ve İstanbul ile diğer caddelerde bu günün trafiği mafiş olduğundan sere serpe herkes bir sessizlik içinde gezinerek alış verişini yapardı.
Öğleyin Ezan okununca bir hareketlilik başlar. Daha önce abdest alımı işlerini dükkanlardaki çıraklara varıncaya kadar tamamlayan dükkanın önünde ama asla kaldırımda değil. Malının üstünü örtüvererek Kapı, Aziziye, Sultan Selim ve diğer camilere yönelirlerdi.
Ne bir hırsızlık ne münakaşa oluşumları olmaz. Sokaklar boşalıverirdi.
Siz şimdi kapıyı bile kilitleseniz usta eller açar ne varsa götürüvermez mi? Zaten tüm mağaza ve dükkânların içi de boşalmamakta herkes kendine göre namazını eda etmekte veya...
Akşama bir veya yarım saat kala ki herkesin tabanvayla giderek yetişebileceği evine gitmek için dükkânını kapatır. Önce aldığı malzemeleri kapaklı sepet veya zembiline kor düşerdi yola.
Bir şeyi unutmazlardı! Şekerciye uğrayıp çeşitli renklerde ki ufak şekerlerden alırlar mahallenin çocukları onları karşılayınca sevindirirlerdi.
Bugünlerin geç hareketle Trafiğin kilitlenmesinin verdiği stres görülmezdi o günler de.
Bugün burada kalalım da devamını gelecek yazılarda izleriz inşallah.
***
Sağlık ve esenlik içinde iftarlar dileğimle…
Bilhassa eski ramazanlar deyip anlatımlarını, zevk yanında “ne günlermiş o günler” diyerek okuduk okuyoruz da.
Yalnız bir durum var. Onların anlattığı hep Osmanlı devrinde İstanbul’da yaşananlar ele alınmış olmakta. Anadolu’da nasıl olduğu, yaşamayanlar için bilinememekteydi.
Her şehrin kendi değerli yazarları kaleme almışlarsa da son yıllara kadar kitap haline gelip sunulamamıştı meraklılarına.
Zaten sunulanlarda hep kendi şehirlerinden dışarıya pek gidemedi. O da ayrı bir mesele.
***
Bu bakımdan sizlere İstanbul ramazanından alıntılar değil de. Konya’daki yaşamım içinde olan müşahedelerimin, otuzdan kırklı yıllara kadarki Ramazan günleri ile bu günler deki oluşumları sunmak isterim.
Tabii eksiklerimi yanında yanlışta olabilecek anlatımlarımda olabilecek. okuyucularımızın zahmet ederek bunlar için eleştiri göndermelerinden memnunluk duyacağım. Çünkü esas olana doğru gitmede fayda oluşumu olmaktan geri kalmayacaktır.
***
Önceki yazdığım Ramazan başlangıcı anlatımımda Sahur sonunda kalmış, güneşin doğması ile herkes kendi işine doğrulanmıştı.
O yıllarda Belediye gelirlerinin çok kıt olması ile merkezi sıkletteki ana caddeler ki, mesela Alâeddin Bulvarı gibi yerler haricinde cadde ve sokak temizliği mahallenin hanımefendilerine düşerdi.
Sokaktan geçen sığırların toprak veya Arnavut kaldırımlı zemine bıraktığı izleri de gidermek için önce sokak çeşmesinden doldurulup getirilen delikli süzgeçlerle sulanır sonrada çalı süpürgelerle tozlarına varıncaya kadar temizlenirdi. Tabii bu sadece Ramazana mahsus değildi ama Ramazan içi daha da bir önem verilirdi.
Beyler iş yerleri veya çalışacakları yere memurlar hariç gün doğumu başlangıcında tabanvayla giderlerdi yerlerine. Zaten şehrin en uç yerleri olan Uluırmak’ta, Şakalağın Köprüsü, Araplar’da Büyük Sinan Camii, Topraklık’ta Çimenlik, Alâeddin Tepesi batısında İstasyon civarı olarak çevrelersek. Yarım veya bir saat civarında varırlardı yerlerine. Memur yani resmi yerlerde çalışanlar saat dokuzda işe başlamış olurlardı.
Bu günlerin işe gidişi her şehirde olduğu gibi öyle yarım saatte gidilerek değil üç hatta bazı yerler dört saati aşan mahaller oluverdi. Şimdi yine de tam değil ileriye gidebilen semtler olarak, Kaşınanı, Sakyatan, Kayacık hatta Pınarbaşı, Çayırbağı, Gödene, Harmancık semtlerini çevreleyiverdi.
Bu yerlere şahsi otolar dışında şehir otobüs ve minibüsleri ile gidilebiliniyor. Ve kusura bakmasınlar esnaf harici herkes saat yediden itibaren iş yerinde olmak mecburiyetinde.
Bugünlerin sokak ve cadde temizliği. Artık Belediye temizlikçilerine kaldı. Zaten her yerin asfalt kaplaması olması ile sokaklardan sığır geçmelerinin sona ermesi de iş kolaylaşıverdi(!)
***
Dükkanlarının kepenklerini açarken çıkan sesler doldururdu Bedesten İçi, Teşvikiye, İstanbul, Müze caddeleri gibi yerleri.
Herkes yakın dükkânlara kadar uzanıp, “Allah hayırlı seftâlar, bereketler versin. Orucunuz mübarek olsun..” deyimleri içinde hal hatır sorup iş yerlerine dönerlerdi
O zamanların Kadınlar Pazarı bir âlemdi. Bilhassa yaz mevsimi, Uluırmak, Evdireşe vb. gibi bağ bahçe yerlerindeki yetiştirdikleri sebze ve meyveleri açık alan içinde yerlere seren hanımefendiler çatır çatır pazarlıkla satış yapar ev ekonomisini ortaya çıkarırlardı.
Güneş doğumunda başlayan bu alışverişe, esnaf ve daha iş yerine gidiş saati gelmediği için memurlar saat sekiz dokuz arası alışveriş ederlerdi.
Bu günün Ramazan zam’laması asla olmazdı. Hatta esnaf bile bereket getirir diye alış verişlerde düşüklük bile yapardı.
Bu günlerde olanları bilmem yazmaya gerek var mı? mızrak çuvala sığar mı dersiniz!
O zamanın Kadınlar Pazarı beton setlerle donatıldı ama o kadınların yerinde esnaf bulunmakta!
Ayrıca büyük marketlerin sebze meyve satışları ne de olsa oraya yöneltmemiş olduğu da bir hakikat ama yine de gidenler haylice var.
Çarşı merkezi olan Bedesten ve İstanbul ile diğer caddelerde bu günün trafiği mafiş olduğundan sere serpe herkes bir sessizlik içinde gezinerek alış verişini yapardı.
Öğleyin Ezan okununca bir hareketlilik başlar. Daha önce abdest alımı işlerini dükkanlardaki çıraklara varıncaya kadar tamamlayan dükkanın önünde ama asla kaldırımda değil. Malının üstünü örtüvererek Kapı, Aziziye, Sultan Selim ve diğer camilere yönelirlerdi.
Ne bir hırsızlık ne münakaşa oluşumları olmaz. Sokaklar boşalıverirdi.
Siz şimdi kapıyı bile kilitleseniz usta eller açar ne varsa götürüvermez mi? Zaten tüm mağaza ve dükkânların içi de boşalmamakta herkes kendine göre namazını eda etmekte veya...
Akşama bir veya yarım saat kala ki herkesin tabanvayla giderek yetişebileceği evine gitmek için dükkânını kapatır. Önce aldığı malzemeleri kapaklı sepet veya zembiline kor düşerdi yola.
Bir şeyi unutmazlardı! Şekerciye uğrayıp çeşitli renklerde ki ufak şekerlerden alırlar mahallenin çocukları onları karşılayınca sevindirirlerdi.
Bugünlerin geç hareketle Trafiğin kilitlenmesinin verdiği stres görülmezdi o günler de.
Bugün burada kalalım da devamını gelecek yazılarda izleriz inşallah.
***
Sağlık ve esenlik içinde iftarlar dileğimle…