Ramazan’ın üç gününü bir huşu içinde geride bıraktık.
Kimi insan maneviyatının verdiği haz içinde yaşamaya çalışırken, Ramazan’ın uzağında olabilenler neler duyabilir bilemem…
***
Nostalji olan Ramazan anlatımlarında değişim olması imkansız.
Bu bakımdan bendeniz aynı anlatımımı bu yılda sizlere sunmaktayım.
***
Nostaljiye merakı olan gençlerden soranlar oldu. “Amca, sizin çocukluk veya gençliğiniz de ki Ramazan günleri aynı mı idi? Yoksa değişimler içinde bir yaşam mıydı?
Bu gün mü, o günler mi daha mutluluk içinde Ramazan yaşamı olmakta? Ne olur bir anlatır mısınız?” diye.
***
Bu isteğe verilebilinecek cevap çok zor. Asırların nostalji olduğunu kabul etiğimiz Ramazan günlerini.
Mevlâsına kavuşmuş ama tarihi unvanları edebiyat da ki üslupları ile ün salan Ahmet Rasim ve H.F. Ozansoy gibi değerli yazarlarımız,
Kalemlerinden bal damlatırcasına yıllarca yazdılar. Osmanlı devri Ramazan hayatını sundular bizlere…
***
Bendeniz, bazı yazarların, bunlardan esinlenerek yazdığı gibi değil de.
Yaşamım olan otuzlu yıllardan sonraki altmışlı yıllara kadar ki Ramazan günleri müşahedelerimi…
Siz değerli okuyucularım için dilimin döndüğü, belleğimin aldığı kadarını anlatmaya çalışmış olacağım.
***
Evet, bu günlerdeki Ramazan yaşantımız acaba yıllar evveli ile farkı var mı?
Gelin ben değil de, anlatımımdan sonra sizler derecelendirmiş olunuz.
***
Bu günlerin medyasında gördüğümüz gibi aynen ilk gün evveli teravi namazı için camiler ve maalesef şimdileri yeksan olan her mahallenin sokaklarında olan mescitler dolar taşardı.
Fark olabilen hususlar olarak, kız ve erkek çocukların, nâlin (tahta takunya) lerini takırdatarak şakalaşarak neşe içinde cami veya mescite gelişlerini seyretmeye doyum olmazdı.
***
Şimdilik kısaca verip sonra detaylandıracağım gibi birinci geceden itibaren aileler patlayan ilk topu duyup sahura kalkardı.
Uyanamayanlar ikinci topla acele bir şeyler atıştırmaya çalışırdı ki. Telaşın seyrine doyum olmazdı
On yaşından aşağı küçükler bile yatarken anne veya ninelerine “Beni de kaldırın ne olur” diye yalvarırlardı.
Şimdileri de pek eksik değil hayli çocuklar aynen devam da
Sahurda çeşitli yemek yerine ailelerin % 60’ı bizzat evlerinde hazırlanıp kesilen ve kavrulan leziz erişte veya şehriyeyi etsiz pilav olarak tahta kaşıklarla kaşıklarlarken…
Bir pilavdan alır, bir de kayısı veya erik hoşafı, yoksa pekmez sulandırılarak yapılmış şerbetten içerlerdi.
Tabii her gün değil çoğunlukla. Diğer günler neler olurdu? İlerde sunmaya çalışacağım inşallah.
***
Çoğunlukla sabah namazını Kapı Camii’nde kılmaya giden esnafın hanımefendileri, beyinin eline kamış sepeti veya zembili tutuşturup ihtiyaçları sıralarken, fakir komşular içinde alınacakları da belirtmiş olurdu.
Beyler iş yerini açar veya işe başlarken, komşu esnafın Ramazan’ını o sırada.
Diğer uzaktakiler de açılıştan sonra birbirlerinin dükkânına giderek “Ramazanınız mübarek olsun. İşlerinize bereket getirsin, müşterilerinizi bol etsin…” diyerek işlerinin başına dönerlerdi.
***
Ramazan ilk gününde, çarşı ve mahalle sokaklarında bir sessizlik bürünürdü.
Kimsenin bağrışıp çağrıştığı duyulmaz çocukların neşeli oyun sesleri neşe saçardı…
Herkesin değil hemen hemen kimsenin bir otosu olmadığı o zamanlar…
Son dakikalarda evlere ulaşmak için yola çıkıp trafiğin kapanması ile strese girip geç kalma derdi olmadığı o günlerde…
Yıllar evvelinin Bedesteni ve etrafı çarşı ve iş yerlerinden.
Uzaklarda olan, Araplar, Sedirler, Uluırmak vb. gibi semtlerde evleri olanları bırakın, yakında olanlar bile iftar zamanına yarım saat kala alış verişi bırakır çalışanlarına izin verirlerdi.
At arabası, merkebi (!) olmayanlar tabanvayla yola düşerlerdi. Bütçesi el verenler Paytona (Fayton-Körüklü) biner giderdi.
Giderken, bazıları bu günkü gibi her mahallede bulunmayıp sadece çarşı içinde olan pidecilerden kalabalık da olmadığı için,
Bu gün üstü yumurtalı diye sıvazlanıp tahin de sürülen pideler mafiş olduğundan uzun sündürülmüş pide alıp sepetine kordu.
Siparişler gündüz vakti alınmış olurdu. Yalnız açık olan şekerciden geçerken evde ki ve mahallede ki çocukları sevindirmek için ufak şekerler alınır, mahalleye varınca karşılaştığı çocukları sevindirirlerdi
Ezana vakit varsa eve uğrayıp hazırlanmış içli şepit (yufkanın pişmişi) olan dürümden birkaç tane alır cami veya mescide yollanırdı.
Evine gidemeyip dürümü olmayanlar, top atılıp ezan okununca bulunanların verdiği dürümlerle (o zamanlar hurma bulunmazdı) iftar açar, namazını eda eder, evinin yolunu tutardı.
İşte anlatabildiğim kadar Ramazanın ilk teravisinden iftara kadar olan yaşamı anlatmış oldum.
Ramazan ayı içinde başkaca bir yazıdan ziyade nostaljideki Ramazanın günlüklerinde beyler ve hanımefendilerin hareketleri. Evde, davette iftar nasıl olurdu ve sahuru parça parça anlatmaya çalışacağım.
Beraber izleriz inşallah.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle iyi iftarlar dileğimle…