Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.( Mâide Sûresi(5) 16. Ayet)
Her insan kendisine çeşitli hedefler koyar ve o doğrultuda belirlediği hedefe doğru gitmeye çalışır. Başarılı olur veya olamaz. Kazanır veya kaybeder. Ama sorulması gereken en önemli soru kişinin asıl ve yegâne hedefi ne olmalıdır?
***
Bu dünyaya gelişimizin bir amacı ve gayesi vardır. Bizi yaratan bize akıl nimetini bahşeden Yüce Rabbimiz Allah (cc) da göndermiş olduğu Kur’an ve peygamberi vesilesi ile bize bir hedef belirlemiş ve bu doğrultuda kendisine hakkıyla kul olmayı emretmiştir. Bu hedef ise hepimizin ilk aklına gelen cennet değildir. Peki nedir? Elbette ki ulaşmamız istenen nokta rıza-i ilahi yani Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah’ın rızasına ulaşmak ise her ne işle meşgul olursak olalım, her ne görevi ifa ediyor olursak edelim hedefimize geçici bir faydalanma olan dünya kazancını, dünya hoşnutluğunu değil sadece ve sadece Allah’ın rızasını koymamızdan geçmektedir. Bu işin özü ise “Niyet” ile başlamaktadır. Bizim gönlümüzden geçen isteklerimizi, niyetlerimizi ise bize bizden yakın olan Rabbimiz bilmektedir.
***
Peki, Allah’ın rızası ve hoşnutluğunu kazanmak nasıl olacaktır? Bu soruyu kendimize her daim sormalı ve bu doğrultuda gayret göstermeliyiz. Öncelikle bizim rehberimiz önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v) e tam anlamıyla teslim olmalı, onun bizler için gösterdiği, öğrettiği ve tavsiye ettiği yani tam anlamıyla “Nasıl Kul Olunur?” şiarını iyi özümsemeliyiz. İşte bu noktada başlamaktadır: “Allah rızası”. Niyet ettim Allah rızası için… diye başladığımız her amel buna işaret etmektedir. Yoksa Allah rızası diye başlanıp ta sonu farklı niyetlere kayan ameller ne yazık ki faydasız bir iş olup gitmektedir. Bu olayı ise Peygamber Efendimiz (s.a.v) Bir Hadis- i Şeriflerinde bizlere izah etmektedir. : “Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak: - Peki, bunlara karşılık ne yaptın? Buyurur.
- Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim, diye cevap verir.
- Yalan söylüyorsun. Sen, "babayiğit adam" desinler diye savaştın, o da denildi, buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır. Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:
- Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın? diye sorar.
- İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızân için Kur'an okudum, cevabını verir.
- Yalan söylüyorsun. Sen "âlim" desinler diye ilim öğrendin, "ne güzel okuyor" desinler diye Kur'an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi, buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.
(Daha sonra) Allah'ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.
- Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın? buyurur.
- Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiç bir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım, der.
- Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını "ne cömert adam" desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi, buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır.” (Müslim, İmâre 152)
Bu Hadis-i Şeriften öğrendiğimiz şudur ki: her ne amel yapıyorsak yapalım özüne gerçek manada Rabbimizin rızasını koymamız gerektiğidir. Rabbim bizleri bu şuur, niyet ve amelden ayırmasın.
Selam, dua ve muhabbetlerimle.