Niçin yaratıldın sen?
İnsan olarak hayata baktığımız zaman aklımıza gelen ilk soru bu oluyor: “Niçin yaratıldık?”
Evet, insan olmak, akıl sahibi olmak. İşte bu ikisi bizleri düşünmeye ve sonuçlar çıkarmaya sevkediyor.
Biliyoruz ki “düşünen bir varlık olmak” konusu, apayrı bir önem arz eder. Bu önem de tabii ki apayrı bir hassasiyeti gerektirir. Yani insan düşünemeyen mahlûk olamaz. Eğer öyle bir davranış sergiliyorsa, insan olmasından dolayı bir şey elde etmiş olamaz. O zaman karşımıza şöyle bir deyim daha çıkıyor o da; aklını kullanabilen bir mahlûk.
Evet, işte bu çok önemli! İnsan, aklını kullanabilmeli!
Kişi dünya hayatına bir defa gelmektedir. Gidişten sonra yeni bir geliş asla olmayacaktır. Bunu iddia edenlerin görüşlerinde hiçbir doğruluk payı yoktur. Hal böyle olunca kişi, bu bir defa gelişi çok iyi değerlendirmeli değil midir?
Genç İnsan!
Akıl gibi o en güzel melekeye sahip olman ne güzel! Bak bazı insanlar vardır ki, onlara halk arasında “deli” derler. Herhangi bir arızadan dolayı o hale gelmiş olabilirler. Ama bilelim ki asıl deliler, öyle olmamakla birlikte bu dünyanın geçici zevk ve isteklerine kendilerini kaptırarak ömür israfında bulunanlardır. Hayatlarına ve kendilerine asıl ziyan eden onlardır. Zira diğerleri hesaba çekilmeyeceği halde, bunlar hesaba çekileceklerdir. Hem de en ince ayrıntıya dek.
Genç Adam!
Bak kendine! Safın neresi acaba? Hevâ ve hevesinin kurbanı olarak mı günlerini tüketmektesin? Bir büyük mirasyedi olarak… O zaman ne kadar da acınır sana! Ama eğer yaratılış maksadını bilerek hayatının ince ayrıntılarını bile değerlendirebiliyorsan, ne mutlu sana!
Niçin yaratıldın sen? Düşünüyor musun bunu?
“Ben insanım” ifadesinin altında neler yattığının farkında mısın?
Bilesin ki sen, ebediyete uzanan bir yolculuğun başlangıcındasın. Ama yine bilesin ki bu başlangıç orta noktaya ya da sana ulaşacak mı? O halde iyi bilmelisin ki o gerçek son, kişinin geldiği noktaya geri dönmesidir. O da ne zaman olacak hiçbirimiz için belli değil!
Düşünsene sen!
Şu kâinat; en ince ayrıntısına varıncaya dek, nedir bütün bunlar? Yerler, gökler ve ikisi arasındakiler… Yerin altı ve göğün tabakalarındakiler. Sonra sen? Onlar ve sen! Onların konumu ve senin konumun!
Düşünmek için işte sana akıl! Ve düşünen bir mahlûk! Sonra da en güzel sonuç! İşte onlarla seni ayırt eden en büyük özellik!
Bir Sahibi var bütün bunların. Onların ve senin! Ve senin gibilerin! Bak etrafına ve düşün!
Bir yaratanı var bütün bunların! Ne bir kargaşa var ve ne de bir aksaklık! Bakınca doğuyor gönlüne bir ferahlık!..
“Sen yarattın bütün bunları Rabbim! Bir çiçeğin kokusunda, sana îmanı koklarım Allah’ım! Bir kuşun ötüşünde Seni duyarım! Senin aydınlığını vurur gönlüme güneş, senin nurunu ulaştırır ay. Senin muştunu taşır yıldızlar ve seni anlatır bana her şey!”
Ve işte o zaman sana sesleniş:
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (3 Âl-i İmran 190)
İşte aklını kullanabilenlerin sevdası! Budur onların davası!