Önüne sonuna, çok çeşitli eklemeler yapıp doğrulayacağınız, can sıkıcı birkaç haber. Fazlasını nasılsa biliyor, görüyoruz.
“2017 yılında Türkiye’de 11 bin çocuk kayboldu.”
Basındaki bir yazıdan:
“Dünyanın yolsuzluk haritasında, ülkeler yolsuzluk derecelere göre boyanmışlar. Açık sarıdan, kirli sarıya, turuncudan, bayrak kırmızına. Yolsuzluk arttıkça renkler koyulaşıyor. En yolsuz ülkeler vişne rengine boyanmış… Açık sarı alanda tek Müslüman ülke Singapur. (…)Türkiye, Balkan ülkeleri, Brezilya, Güney Afrika, Tunus, Suudi Arabistan, Ürdün’le birlikte kırmızıya yakın turuncu.(…) Müslümanların yüzde 90’dan fazlası yolsuzluğun yaygın ya da çok yaygın olarak irtikâp edildiği ülkelerde yaşıyorlar.”
“2 milyonu aşkın öğrencinin ter döktüğü YKS sonuçları(Matematik ortalaması 40 soruda 4 doğru mesela); Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA’nın Türkiye’de yaptığı test sonuçlarını teyit etti. 72 ülkede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılan testin sonuçlarında Türkiye okuduğunu anlamada 50. Sırada yer alırken matematikte 49, fende 52. olmuştu. MEB’nin PISA’ya alternatif olarak uyguladığı ABİDE sınavında ise sonuç değişmedi. Buna göre öğrencilerin yüzde 26.4’ü matematik, yüzde 17.9’u fende en alt düzeyde kaldı.”
Daha vahim bir tablo da var:
“Dünya genelinde öğretmenlerin derecelendirildiği PIAAC raporlarına bakıldığında ise Türkiye 31 ülke arasında sonuncu oldu. Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nde de öğretmen adaylarının 50 sorudan ortalama 10’unu doğru yaptığı ortaya çıkmıştı.”
Bir maarif müfettişinin raporundan, üç beş cümle:
“Duygusuz Nesil Tehlikesi. Hayatın gerçeklerinden habersiz duygusuz bir nesil geliyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor. Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.(…)(İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle sınırlı.(…) Vatan onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.”
…
Şehit haberleri, katl şiddet olayları, sapkınlık, tereddi, kokuşma duyuruları, fenalık ilanları. Nereye baksanız, menfî bir gidişatın alametleri.
Her insanın ruhunda şerre meyyal bir yön var. Olumsuz tablodan etkileniyoruz.
Sağlam duruşları, kötülüğe karşı en hafifinden, sessiz içsel protestoları bile yitirmiş gözüküyoruz. Göstermelik internet kahramanlıkları(!) hariç.
Böylece şerli uyanışlar(!) artıyor. Muhtemelen parça parça kuruyoruz.
Bu veriler, büyük olduğunu varsaydığımız davalarımızın da temelsizliğini, geçersiz kılındığını vurgulamakta.
Yerleştiremediğimiz, yaşatıp, geleceğe taşıyamadığımız değerler manzumesine rağmen; bir mirası devraldığımızı söylemek; ileri geri iri, içini dolduramadığımız, beyhude fikirler ileri sürmek, değişmez siyasetimizden.
Yüksek bir ahlâkı yaşayıp, temsil ettiği iddiasında olup da; tam tersi neticeler, göstergeler, derin şokların, hastalıkların belirtisi.
Müspet bir gelişmeye yol açmıyor tepkiler ve eylemlerimiz. Kendi halinde, ortak paydasını yitirmiş, münferit çırpınışlar.
Belki hiçbir şeyin farkında olmadan, gale almadan, sürüklenip, kopup gitmek…
Ortadaki manzara; hayattan okuduklarımızın, aldıklarımız veya işlediklerimizin de yanlış ya da zannedilenin aksine farklı olduğunu gösteriyor.
Neyi okuyor, yazıyoruz belli değil.
Sandığımız kadar dindar, inançlı değiliz mesela. Kuran, Sünnet söylemleri havada kalıyor. Bilgi(miz) sağır taş kalplere işlemiyor. Hayata geçirdiklerimiz farklı.
Kendimizi arayıp bulma, keşfetme, düzenleme imkânlarımız bile kalmıyor sanki.
Kararmış gözler/ kalpler, pas tutmuş küflü diller, çöplerde ceplerde gezen kıymetler.
Mütemadiyen kopan büyük küçük kıyametler, hıyanetler…
Bizim bildiğimiz “akıl” değil, muteber olan. Şer’in tercümanı bir “us” bu.
İlk Emir, Oku’ydu.
Biz neyi heceledik, okuduk, belledik; hangi alfabe olursa olsun, taşa toprağa, “insana” neyi kazıdık yazdık?