Yine selam duasıyla başlayalım söze sevgili okurlar.
‘Aşk olsun. Aşkınız cemal olsun. Cemaliniz nur olsun. nurunuz ayn olsun.’
‘’ Ney gibi hem zehir hem panzehir özelliğine sahip şeyi kim gördü?
Ney gibi arkadaş sevgisiyle içi özlem dolu olanı kim gördü?’’(12. beyt )
‘Neyi yalnızca bir musiki aleti, bir keyif sazı, bir zevk vasıtası olarak algılayıp bu duygu ile dinleyenlere, ney bir zehir gibi etki yapar. Onların heva ve heveslerini, nefsi arzularını, şehvetlerini kamçılar, hayvaniyetlerini artırır.
Ama ney sesinde ‘Elest’ hitabının ilahi ezgilerini dinleyen, gönül kulağı açık kişilere, ney, bir panzehir gibidir. Gönül ufuklarını kapatmış, gönlü zehirli bir örümcek ağı gibi sarmış, kuşatmış olan gaflet bulutlarını dağıtır. Gönlü kirleten, pisleyen ufunetleri siler süpürür, gönlü arı duru bir hale getirir. İlahi tecellilerin ilham kapılarını ardına kadar açar. Bu sebeple ney gibi mübarek bir gönül sazı, suistimale vesile kılınmamalıdır.
**
İnsan, baktığı şeyde görmek istediğini görür. Onun için güzel gönüllü olmak, güzel bakmak, güzel görmek, güzelliği görmek gerekir. Ney, düşmanın eline verilmiş kılıç haline getirilmemelidir. Ney, gönül erbabı için çok vefalı-safalı bir gönül dostudur. O, hakiki dost olan yüce Mevla’nın nefesini aksettirerek, onun sırlarının güzelliklerini yansıtır.
Ney, bu hizmetin isteklisidir. O, devamlı üflensin ister, dostun nefesi onun canıdır. Ney, kendisini hep üflesinler de gönül kulağına fısıldanan ilahi esrarı anlatsın ister. Bu hizmete böylesine talip, böylesine aşık başka bir varlık görülmemiştir. Çünkü ney, mürşid-i Kamil’dir, insanları doğru yola iletmenin aşkıyla yanar.
Mürşid-i Kamil, Allah’tan ve Resulullah aleyhisselam’dan aldığı feyzi, hikmeti müridlerine intikal ettirir. Mürşid-i Kamil, Rabbi ile daima rabıta halindedir. Neyzenin dudağına yaslanmış ney gibi, Hakk’ın nefesini ve O’nun sesini neşreder, Rabb’ine bu kadar yakın iken yine de O’nu arayandır, mürşit. Bülbül, güle kasideler söylerken, gülün hasretiyle yanıp besteler yaparken gül dalına konsa da serenadına devam eder. Gül ile vuslattadır, ama yine ona hasret çeker yine onun aşkıyla gönlü yangın yeri gibidir.
Suri aşklarda vuslat, ateşe su dökmek gibi, aşkı zayıflatır, öldürür. İlahi aşktaki vuslat ise, bilakis aşkı alevlendirir. İlahi aşk, vuslat içinde vuslat, alev içinde alev demektir. Nasıl ki su, balığın hayat sebebi ise, ilahi aşkta da vuslat, aşkın yaşama ve gelişme sebebidir. Çünkü burada aşkın objesi madde değil, manadır. Maddenin içindeki ilahi özdür. İnsan, bu özü kendi gönlünde taşır, ama ne gariptir ki onu hep dışarıda, başka yerde ve başkasında arar. Mecnun’a Leyla’yı getirmişler ona şöyle bir bakmış ve başını çevirmiş. Çünkü Leyla’nın geçici varlığından akseden o yüce aşk, aslında yüce Allah’n aşkıydı. Leyla, o aşkın geçici bir görüntüsüydü.’ ( Abidin Paşa Mesnevi Şerhi, Sadeleştiren Mehmet Said Karaçorlu, s.41-42, İst, 2007 )
Bilindiği gibi her şey zıddı ile bilinir. Küfür ile iman, hak ile batıl, iyilik ve kötülük birbirlerine zıt fikirlerdir. İmanın olduğu yerde zulüm, adaletsizlik, haksızlık olmaz, olmaması gerekir. İmanın ciddi anlamda hüküm sürdüğü yerlerde insan hakları hakimdir. Hz. Adem den bu yana cereyan eden bütün haksızlık ve hukuksuzluklar hep imansızlığın neticesidir. İman şifadır yani panzehirdir. O kötülükleri tedavi eder. İmanın temelinde bütün mahlukata merhamet, sevgi ve şefkat vardır. İmanın aslı nurdur ki, o karanlıkları aydın eder. Kalp yalnızca iman ile dirilir, imansız kalp ise ölüdür. İman kalpte eğer gelişir, inkişaf ederse, o güzel mekan sevgilinin ağırlanmasına hazır hale gelir.
Müslümanların yüce Kuran dan aldıkları mesaj onların imanlarının artmasına vesile olur. İman öyle bir nurdur ki, vahiyden alınan küçücük bir kıvılcımla parlar, bu şekilde hem kendini hem etrafını aydınlatır. Kişi neyi kaybederse kaybetsin ama imanını asla kaybetmesin zira hayattaki en önemli hazine imandır. İnsan eğer imanlı ise hakiki insandır. Böylesi bir insan hak hukuk ihlal etmez, herkese adilce ve şefkatlice davranır, doğrudur, dürüsttür, çalışkandır. İmanlı insan her zaman panzehirdir, insan ayrıştırmaz hep birleştiricidir.
Hayat zıtlıklar üzerine dengesini sürdürür yoksa her şey monotonlaşır, hiçbir şey değerini bulamaz, dünyada imtihan ortamı oluşmazdı. Şunu bilelim ki kul, Cenabı Haktan gelen Celal ve Cemal tecellileriyle dünyada imtihan olur. İnsanın melek tarafı olduğu gibi hayvani tarafı da vardır. Yani bir taraf panzehirken diğer taraf zehirdir. Bu inkar edilemez. Ancak insanın zıtlığı kendi içinde olunca, insan kendisine hem zehir hem panzehir olur. İnsan içindeki bu kavgayı barışa, sulha çevirmedikçe huzur bulamaz. İnsan bu dünyaya kahır ve lütuf sırlarıyla dolu olarak imtihan edilmek üzere gelmiştir. Bu sebeple hep kötülüğü emredici nefsi terbiye etmesi gerekir.
İnsan nefsinin terbiyesi için mürşidi kamillere ihtiyaç vardır. Mürşidler yeryüzünde adeta Hakkın kokusudurlar. Onların kıymetini ancak ehil olanlar anlar. Hakkın veli kulları onların kıymetini bilmeyen gafillerin yanında değersiz gibi görünseler de, bu durum onların kıymetine zarar vermez. Mürşidi kamiller nefsine esir olmuş kişileri, Cenabı Hakka yaklaştırmak için umutla ve ümitle hizmet ederek gafillere adeta panzehir olurlar. Allah ın dostlarıyla beraber olmak hem dünyada hem ahirette insanlar için en büyük bir kazançtır.
Efendim hayırlı Cumalar.