1980’de talebe idik. 12 Eylül’den bir hafta önce Konya’daki Kudüs Mitingi’ne katılmıştık. O haftanın Cuma günü de darbe oldu, sokağa çıkma yasağı kondu, Cuma’ya gidememiştik. Babam Kapu Camii’nde vaiz idi, aldılar götürdüler. Gözdağı verip saldılar.
Gidip te gelmeyenler de oldu. Konya Dutlu Kır hakkında çok kötü hikayeler duyduk. Türkiye çapında 7 bin idam, 517 infaz, 30 bin işten atma, 14 bin vatandaşlıktan ihraç, parti-vakıf-dernek kapatma daha neler neler… oldu.
Ve Kenan Evren öldü.
Kim bu adam? Yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerinde en alttan başlayıp en üst rütbeye kadar çalışmış, Orgeneral ve Genel Kurmay Başkanı olmuş.
Buraya kadar her şey normal.
Ancak ne olduysa ondan sonra oldu. Tuttu 12 Eylül’de darbe yapıp önce Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı oldu daha sonra da silahların gölgesinde yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı da oldu netekim.
Tüm diktatörlerin seçimi gibi o da büyük oranlarla seçildi hem de. Adı caddelere, okullara, ormanlara verildi.
Ama gel zaman git zaman çaptan düştü, köprünün altından sular aktı. Mahkemelik oldu, hakkında dava açıldı, yargılandı, 18 Haziran 2014’te Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından rütbesi orgenerallikten erliğe indirildi ve müebbed hapis cezasına çarptırıldı. Dava temyiz safhasında iken de öldü.
O zaten ölmeden ölmüştü. Adı levhalardan indirilip yerlere atıldı.
Ölünce de selamete eremedi. Milleti temsil eden partiler cenazeye de katılmadı, taziye de yayınlamadı. Binlerce insan hakkını da helal etmedi.
Milletin rağbet etmediği cenazeye nasıl bir uygulama ise “devlet töreni” yapıldı. Demek ki hala bu ülkede devletle millet ayrı telden çalıyor. Kim bilir belki de Evren’in getirdiği anayasanın gereğidir.
Mahkeme kararı kesinleşmediği için yapılan “devlet töreni”, “devlet mezarlığı” ayrı konu ama “dini vecibe” değişmedi ve rütbeye, mahkeme kararına bakılmadan otomatik olarak “Er kişi” niyetine namaz kılındı.
Tabi iş, bu ilginç cenaze töreni ile de bitmedi.
Hatta esas iş, esas hesaplaşma daha yeni başladı. İşin besmelesi yeni çekildi, sonu ne olacak, hesap nasıl bitecek, orasını Allah bilir.
Sonuçta boşuna denmemiş: İnsanoğlu “Ne oldum” dememeli, “Ne olacağım” demeli. Herkes bu işten ibret almalı.
“Tarihten ibret almayan kişi, tarihe ibret olmaktır işi!”
Bugün kendine çok güvenenlerin yarın ne olacağı hiç belli değil!
Allah’ın Esma-i Hüsna’sındandır: “el-Muiz” ve “el-Müzil” Celle Celalüh. O, insanı en tepeye de çıkarır, yerin tabanına da batırır. Vezir de yapar, rezil de.